Türk Aydınlanması üzerine

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Alman felsefeci Jürgen Habermas, "Aydınlanmanın, tamamlanmamış bir proje" olduğunu dile getirmişti.

Batı'da Aydınlanmanın tamamlanmamış bir süreç olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, Türk Aydınlanmasının tamamlanmamış bir proje olduğu aşikâr.

Bilindiği üzere Aydınlanma düşüncesi Avrupa'nın 17 ve 18'inci yüzyıllarına damgasını vurmuştu.

İngiltere'de Enlightenment, Fransa'da Lumière, Almanya'da Aufklärung olarak ifade edilen Aydınlanma düşüncesini deneyimcilik ve akılcılıkla beraber Rönesans ile ortaya çıkan Descartes ve Locke ile gelişen modern felsefenin hazırladığını biliyoruz.

Malum, Avrupa'da anılan yüzyıllarda yaşanan bu süreçleri biz deneyimlemedik.

Dolayısıyla Türk Modernleşmesi bağlamında "Aydınlanma", doğal bir düşünce evriminin sonucu değil, 19'uncu yüzyılın ortasında bize dışarıdan gelen bir düşünce aşısının ürünüdür ki, miladını Tanzimat'la başlatabiliriz.

Yalnız, Cumhuriyetimizin ilk yıllarına kadar canlılığını koruyan Türk Aydınlanması yukarıda da belirttiğim gibi yarım kalmış bir projedir.

Öte yanda, Avrupa'nın 17 ve 18'inci yüzyıllarına damgasını vuran Aydınlanma düşüncesiyle beraber akıl otorite olarak kabul edilmiş ve gelenek sorgulanmıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yalnız burada gelenek kavramına açıklık getirmekte yarar var. Bilindiği üzere gelenek insan kuşaklarının birbirine aktardığı başarılar ve yaşam şekilleridir.

Dolayısıyla burada aklın sorguladığı gelenek ifadesi ile kastedilen geleneğin tümü değil, onun katılaşmış, donuklaşmış biçimidir.

Statik, donmuş, tek boyutlu olan yani yalnız geçmişi göz önünde bulunduran, geçmişi bugüne aktarmak, bugünde yaşatmak isteyen gelenekçiliğin tabii ki sorgulanması ve bunun karşısına akıcı bir geleneğin konulması gerekir.

Donmuş gelenek içinde yaşayan bir toplumun üyelerinin yalnızca bir araçtan, formların, katılaşmış, donmuş geleneğin kurduğu düzenin bekçisi olan bir araçtan başka bir şey olmadıkları söylenebilir ki, böylesi bir toplumun üyeleri statik geleneğin katı kurallarına tabii oldukları için özgür de değildirler.

Statik, katılaşmış, donuklaşmış bir geleneğin egemen olduğu toplumlarda insan ancak söz konusu geleneğin uygulayıcısı olabilir.

Dahası akıcı bir gelenek oluşturamayan, dolayısıyla da statik, "donmuş" bir durumda kalan toplumların yaratıcı olmaları da beklenemez.

Böylesi toplumlar her alanda, "alıcı" olarak kalmaya mahkumdurlar. Yani yalnızca "hazır sonuçları alan" toplumlar olmaya…

Hazır sonuçları alan toplumlar yaratıcı toplumların ancak pazarı olabilirler.

Yoksulluk, adil olmayan gelir dağılımı, hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi pek çok alanda yaşanan sorunların arkasında da aydınlan(a)mama sorununun olduğu söylenebilir.

Evet, Türk Aydınlanması yarım kalmış bir projedir. Bugün Türk aydınına düşen öncelikli sorumluluk yarım kalan bu projeyi yeniden canlandırmaktır.

Aydınlanma projesinin yeniden canlandırılması ülkemizde akıcı bir geleneğin kurulması anlamına da gelir.

Akıcı gelenek, her daim düzeltilen bir gelenek biçimini ifade eder ki, bir toplumu "donmuşluk"tan ancak akıcı bir gelenek kurtarabilir.

Statik, donmuş geleneği akıcı bir gelenekle değiştirecek olan ise bilim, sanat ve felsefedir.

Sonuçta, Türkiye'de akıcı bir gelenek kurulacaksa bunu sanatçılarımız, bilim insanlarımız ve felsefecilerimiz yapacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU