Milliyetçi ve muhafazakâr kesimin Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemine (1923-46) getirdiği önemli eleştirilerden birisi Türkiye'nin içine kapandığı Avrupalı olma hevesiyle bulunduğu coğrafyayı ihmal ettiği ve yurtdışı Türklerini kaderine terk ettiğidir.
Bu yazımda bu eleştirinin doğruluğu veya yanlışlığını bütün boyutlarıyla sorgulamayacağım.
Onun yerine çoktan unutulmuş ve bilimsel açıdan incelenmemiş bir konuyu; yani Türkiye'nin yurtdışı Türklere askeri okullarda eğitim vermesini inceleyerek, sanılanın aksine Türkiye'nin en azından bazı konularda uzun vadeli planlar çerçevesinde yatırım yaptığını göstermek istiyorum.
Konuya yönelik ilgim 2000'lerin başında Ankara'da bir antika pazarında tesadüfen bir askeri öğrenci dosyası satın almam ile başladı.
Dosyanın en üstünde Rahmi Yarbağ isimli Kara Harp Okulu öğrencisinin yurtdışında okuma gerekçesiyle 1 Ekim 1946'da verdiği okuldan ayrılma dilekçesi yer almaktaydı.
Dilekçeyi ilginç ve farklı kılan husus ise Rahmi'nin Çin vatandaşı bir Uygur olması ve 1939'da yedi arkadaşıyla beraber Doğu Türkistan ve Çin'den gelerek askeri ortaokula kayıt olmasıdır.
Rahmi, Kara Harp Okulu'ndan ayrıldıktan sonra Amerika'ya gitmiş, ama arkadaşları eğitimlerine devam ederek subay nasbedilmişlerdir.
Aslında bu bilinmeyen bir hadise değildir. Mesela Doğu Türkistanlı öğrencilerden biri olan Emekli Tuğgeneral M. Rıza Bekin'in 2005'te yayımlanan anılarında Türkiye'ye gelişini ve askeri okullarda okumasını anlatmaktadır.
Bu ve benzeri bilgiler başka kaynaklarda da geçmektedir.
Konunun bilinmeyen tarafı ise Doğu Türkistanlılar dışında başka ülkelerden getirilen Türk çocuk ve gençlerine de askeri okullarda eğitim verilmesidir.
Üstelik bu eğitim anılarda dile getirildiğinin aksine tesadüfler ve bireysel çabalar sonucu değil, uzun vadeli bir strateji ve plan çerçevesinde verilmiştir.
Türkiye hudutları dışında kalmış Türklerin askeri okullara alınması 1923'te Azerilerle başladı.
Kızıl Ordu'nun Azerbaycan'ı işgali sonrasında Türkiye'ye sığınan Azeri birliklerinde yer alan ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Türk ordusunda görev yapmak isteyen Azeri subayların Kara Harp Okulu'na kaydı yapıldı.
İlginç bir şekilde bir kısım İranlı Azeri de bunlarla beraber askeri okullara girmiştir.
1920'lerin sonu ve 1930'ların başında Atatürk ve hükümet kademeli bir şekilde yurtdışı Türklerinin tamamını kapsayacak şekilde askeri okulların kapıları onların çocuklarına açtı.
Çocuk ve gençler Türk diplomat ve temsilcileri tarafından o bölgede seçilmekteydi.
Seçilenler gruplar halinde Türkiye'ye gönderilmekte ve yapılan seviye tespit sınavı sonrasında farklı seviyedeki askeri okullara kayıtları yapılmaktaydı.
Başlangıçta Hatay ve Kıbrıs'a ağırlık verilmiştir. Tahminlerin aksine herhangi bir zorlukla karşılaşılmadan düzinelerce çocuk ve genç bulunabilmiştir.
Çünkü o dönemde aileler hükümetten bağımsız olarak kendiliklerinden eğitim görmeleri için çocuklarını Türkiye'ye göndermeye başlamıştı.
1930'ların ortasında bu kez Doğu Türkistan ve Orta Asya gibi uzak diyarlardaki Türkler askeri okullara alınmaya başlandı.
Özellikle Afganistan'daki büyükelçilik, öğrencilerin seçilip Türkiye'ye gönderilmesinde önemli bir görev üstlendi.
Sovyetler Birliği'nden kaçıp Çin, Japonya ve Hindistan'da mülteci olarak yaşayan Türk gruplarından da öğrenci alınmıştır.
Amaçlanan bu çocuk ve gençlerin çoğunun mezun olduktan sonra ülkelerine dönmesi ve toplumlarına önderlik etmeleriydi.
Kalanlar ise bölge uzmanı olarak istidam edilecekti. Örneğin Doğu Türkistanlılar geldiğinde ülkelerinde Çin'e karşı bağımsızlık mücadelesi verilmekteydi.
Ancak öğrenciler okullarını bitiremeden bağımsızlık mücadelesi yenilgiye uğradı ve çoğunluk mezuniyet sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nde göreve başladı.
Hataylı gençler örneğinde ise daha eğitim görürlerken ülkeleri Türkiye'ye katıldı.
1946 sonrasında Soğuk Savaş koşullarında yurtdışı Türklerine yönelik askeri eğitim projesinin devam ettirilip ettirilmediği konusunda elimde bilgi ve veri bulunmamaktadır.
Sonuç olarak bilinenin aksine Atatürk ve arkadaşları "Yurtta sulh ve cihanda sulh" derken içe kapanık bir dış politika izlememiştir.
Tam tersine yurtdışı Türklerine askeri okullarda eğitim verilmesi örneğinde olduğu gibi Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere yönelik planlar yapılmış ve uygulamaya konulmuştur.
Ülkenin sınırlı mali ve askeri kaynakları ile olası tepki ve dış yaptırımlar hesaba katılarak askeri eğitim gibi düşük seviyede dikkat çekmeyen yöntemler benimsenmiştir.
Amaç hem yurtdışı Türk toplumlarının gelecek liderlerini yetiştirmek hem de Türkiye'nin bu bölgelere yönelik bilgi ve uzmanlık kapasitesini arttırmaktı.
© The Independentturkish