"Yazarlar, beşeriyetin en şerefli insanlarıdır..."

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Modern Azerbaycan edebiyatının kurucusu ve Azerbaycan'ın ilk ateist aydını olan yazar ve filozof Mirza Fethali Ahundzade (1812-1878)

İmamın cenaze namazını kılmak istemediği bir insan, nasıl olur da her geçen gün daha da büyüyor, yükseliyor?

Mensup olduğu toplumu, ırkı ve dini de hesaba katarak şu soruyu soralım:

O "kurnaz Şark" dedikleri ortamdan çıkmış bir insan, nasıl olmuş da uğraştığı tüm alanlarda herkesten önde gidebilmiştir ve neredeyse 200 yıldır sadece kendi ırk ve dindaşlarına değil, tüm dünyaya örnek teşkil etmektedir?

19'uncu yüzyılın tam ortasında, Şark edebiyatlarının ilk komedi örneklerini kaleme alarak "Şark'ın Molière'i" unvanını kazanmış bir komedyen...

1857'de, tarihle hayalin karışımından ibaret bir roman yazarak Şark dünyasındaki iktidar oyunlarının anatomisini çıkarmış bir düz yazı ustası...

Ardından felsefi eserler, edebi eleştiri yazıları ve mektuplar...

Hepsinin ana teması: Müslüman dünyasının geri kalmışlığından doğan üzüntüyü Kafkasya'dan İran'a, Osmanlı'dan Hindistan'a, Afrika'dan Arabistan'a, Orta Asya'dan Tataristan'a kadar okur-yazar aydınlarla paylaşmak, tartışmalara alan açmak, o tartışmaların içinde olmak, inandığı ilke ve prensipleri tereddütsüz savunmak.

1863 yılında İstanbul'a gelerek Sadrazam Mehmet Fuad Paşa ile buluşmuş ve İslam dünyasının gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla projeler sunmuştu.

Ancak projeleri kabul edilmemiş, kendisine bir nişan ve birkaç hediye verilerek Tiflis'e geri gönderilmişti.

Cehaletin, hurafenin ve din ticaretinin İslam dünyasının kalkınmasının önündeki en büyük engeller olduğunu gördüğü için yaşamı boyunca bunlara karşı mücadele etmiş ve din tüccarlarından "ateist" damgası yemişti.

Oysa radikal dine karşı radikal söylemleri olmasına rağmen "Dinin ana amacının ahlak olduğunu" savunuyordu.

Şu örneğe dikkat edelim:

Azerbaycanlı aydın Hasan Bey Zerdabi, gazete çıkarmaya hazırlanırken Mirza Fethali Ahundzade ile yakın istişare içinde olmuştu.

Zerdabi'nin gönderdiği 30 abone kuponunun 20'sini, Mirza Fethali Ahundzade, yakın ilişki içinde olduğu Kafkasya Şeyhülislamı Ahund Ahmet'e vermiş ve daha "Ekinci" gazetesi yayın hayatına başlamadan, Kafkasya Şeyhülislamı Tiflis'te 20 abone kuponu almıştı...

1812 yılında, Azerbaycan'ın kuzeyindeki Şeki kentinde doğdu.

Küçük yaşlarda anne ve babası ayrıldığı için annesi, günümüz İran sınırları içindeki Hamne kasabasına döndü.

Fethali, annesinin amcası Ahund Hacı Ali Asker'in desteği ve himayesi altında büyüdü; anılarında ona duyduğu şükran duygularını ifade eder.

Gence medresesinde, dönemin ünlü şairi Mirza Şefi Vazeh'in yanında eğitime başladı.

Vazeh'in bir nasihati ve telkiniyle, yetenek bakımından medrese arkadaşlarından üstün durumda olan Fethali'nin hayata bakışı tamamen değişti.

Farsça ve Rusçayı iyi bilmesi ve üstün yeteneği sayesinde, 1834 yılında Çarlık Rusyası'nın Tiflis'teki yönetim merkezinde işe girdi ve hayatının sonuna kadar çeşitli görevler üstlenerek Albay rütbesine kadar yükseldi.

1848-1854 yılları arasında kaleme aldığı komedilerde, toplumun durumunu bir ayna netliğiyle yansıtmayı başardı.

Bu eserleriyle sadece İslam coğrafyasında değil, Rusya ve Avrupa'da da dikkat çekti. İslam dünyasının farklı noktalarındaki aydınlarla kurduğu temasları, mektuplar üzerinden geliştirdi.

Böylece görüşlerini bu aydınlarla paylaştığı gibi, çok değerli fikir ve düşünce tartışmalarına da alan açtı.

İstanbul'da isteklerini Saray'a kabul ettirememesine rağmen bunu asla dert etmedi ve mücadelesini sürdüreceğini vurguladı.

Komedilerinin başta Tiflis ve Bakü olmak üzere İslam coğrafyasının farklı noktalarında sahnelenmesini "halkın gelişmesinin somut örnekleri" olarak değerlendirdi.

Açtığı yol; edebiyat, felsefe ve kültür alanlarında büyük bir ekolün ortaya çıkmasına neden oldu.

O ekolün temsilcileri, Mirza Fethali Ahundzade'yi kendilerine öğretmen olarak gördüler.

Dünya edebiyatının en büyük öykü, roman ve komedi ustalarından biri olan Celil Mehmetkuluzade'nin şu sözleri, Ahundzade'ye verilen değeri net biçimde ifade ediyor:

Mirza Fethali ile ilgili ya çok yazmak lazım ya da hiç yazmamak lazım.
Mirza Fethali ile ilgili ya iyi yazmak lazım ya da hiç yazmamak lazım.


Mezarı Tiflis'te.

Orada ikamet ettiği ev ise bugün bir müze.

Tiflis'e ayak basar basmaz uğramayı borç bildiğim ilk yer...

Ve dehası karşısında her defasında büyülenerek çıktığım bir kişilik...

İşte, Mirza Fethali Ahundzade'nin bazı görüşlerini Independent Türkçe okurlarıyla da o duygular içinde paylaşıyorum.
 

Mirza Fethali Ahundzade
Mirza Fethali Ahundzade

 

Benim amacım... cehaleti ortadan kaldırmak, bilimleri ve sanatları geliştirmek, halkımın özgürlüğünü, refahını ve servetini artırmak, vatanın imarı için çalışmak ve adaleti ön plana çıkarmaktır.
 

Okumuşların sayısının fazla olduğu ülkelerde, tefekkür sahiplerinin sayısı da fazla olur. Tefekkür sahiplerinin çok olduğu bir ülkede ise halk, hayatın tüm alanlarında gün geçtikçe gelişebilir.
 

Bugün, millet için yararlı ve okurların zevkine hitap edecek eserlerin kaleme alınması gerekir. Bunun için güzel içeriğin bulunması, yaratıcı tabiatın özelliklerindendir.
 

Eğer bugün bizim çeşitli bilimlerle ilgili kitaplarımız yoksa, yakın gelecekte biz de medeni dünyanın sahip olduğu birçok kitabı edineceğiz. O sırada tıp, hikmet, hesap, coğrafya, askeri bilimler, denizcilik, mühendislik, tarih, inşaat, yönetim, ekonomi, tarım, seyahat, madencilik, doğa bilimleri, astronomi, gökbilim, kimya ve benzeri yararlı bilimler üzerine yazılmış kitaplara sahip olacağız. Böylece, diğer halkların sahip olduğu çeşitli bilimleri ve hünerleri biz de benimseyeceğiz.
 

Yakın gelecekte, vatanımız yabancıların peşinden gidenlerin talihsiz vicdanlarından temizlenecektir. Yurdumuz yeniden bir gülistana dönüşecektir.
 

Halkımın olağanüstü yeteneği, Avrupa halklarının olağanüstü yeteneğinden katbekat fazladır.
 

Dinin ana amacı ahlaktır.
 

İnsanların yedi görevi vardır. Bu görevleri yerine getiren kişi kâmil insan, bir kısmını yerine getiren kişi eksik insan sayılır. Eğer o yedi görevin hiçbirini yerine getirmiyorsa, insan sıfatından çıkarak hayvan sıfatına geçer.

Birinci görev, insanın kötü emellerden uzak olmasıdır.

İkinci görev, hayırlı işler yapmaktır.

Üçüncü görev, zulme karşı mücadele etmektir.

Dördüncü görev, toplum içinde yoldaşlarıyla ittifak içinde yaşamaktır.

Beşinci görev, bilimin yolundan gitmektir.

Altıncı görev, bilimi her yerde yaygınlaştırmaktır.

Yedinci görev, insanın kendi gücü ve imkânları çerçevesinde, vatandaşları ve fikirdaşları arasında yasal hakların savunulması için mücadele etmesidir.

 

Mirza Şefi bana bilimin tüm özelliklerini anlattı ve gözümün önünden gaflet perdesini kaldırdı. Bu olaydan sonra din adamlığından nefret ettim ve düşüncemi tamamen değiştirdim.
 

Dünyada hiçbir nimet, yaşamın yerini alamaz. Adalet perdesi altında, en ufak bir bahane ile onu özgür insanlardan alamazsınız.
 

Öfke her zaman sinirden kaynaklanmaz; bazen hareketsizlikten ve yasadışılıktan da doğar.
 

Yazarlar, beşeriyetin en şerefli insanlarıdır.
 

Milletin kendisi basiret ve ilim sahibi olmalı, ittifak ve oybirliği temel ilkelerini benimsemeli, ardından zalime çağrıda bulunarak: 'Saltanat ve hükümet şaşaasından çekil!' demelidir.
 

İnsan türünün terakkisi akıl iledir.
 

Fesahatli söz, kısa ve aydın olanıdır.
 

Kötü ve çirkin alışkanlıkları, insanın kalbinden eleştiri, mizah ve komedi dışında hiçbir şey söküp atamaz.
 

Sarhoşluk, ahlaki bozulmanın en iğrenç şeklidir.
 

Ve benim işim yalnızca ölçü ve örnek göstermek, temel atıcı olmaktı.
 

Bilim, insanlığı rahatlığa ve saadete doğru götürür.
 

Vatan sevgim yüzünden birçok işe el attım.
 

İyi arkadaş arıyorsan, önce kendin iyi ol. Arkadaş arayan herkes seni kolaylıkla bulsun.
 

Hayatta olduğum sürece, İstanbul'un bakanlarına karşı kalemimle savaşacağım. Ben ve yaverim; biz öldükten sonra, çağdaşlarımızın ne kadar bilinçsiz olduğunu gören gelecek kuşaklar binlerce kez halimize esef duyacak, bizim düşüncelerimizi hayata geçirecek, mezarımızın üzerine heykeller dikecek.
 

Bilimin faydası, ancak Prusya halkı ve Yeni Dünya halkı gibi kadınlı erkekli tüm ahali bilim okuduğunda; çobanlarımız ve kadınlarımız okumayı ve yazmayı öğrendiğinde ortaya çıkar.
 

Beşer evladına saadet ve kurtuluş, gerek Asya'da gerekse Avrupa'da insan bilincinin tamamen, ebedi bir hapisten kurtulmasıyla mümkün olacaktır. Tüm işlerin yanı sıra, tefekkürde de olayların değil, insan aklının tek delil, belge ve hâkim-i mutlak olduğu zaman nasip olacaktır.
 

Canlılar âleminde insan, sürekli gelişen bir türdür ve düşünce özgürlüğü olmadan terakki mümkün değildir. Terakkinin sonucunu zamanımızda 'uygarlık' olarak adlandırıyoruz. Çok geniş bir kavram olan 'uygarlık' kelimesi, kendi içinde 200 eğitim dalını, devletin kudretini, milletin asayişini ve medeniyetin buna benzer kurallarını barındırır.

Toplum, kendi fertlerine düşünce özgürlüğü tanımazsa; onları dede, baba ve evliyaların verdikleri kararlarla yetinmeye, bunların dışına çıkmamaya ve akıllarını medeniyet işlerinde kullanmamaya zorunlu kılarsa, o halde fertler, sadece toprak işleyen, ürün toplayan ve her işi düşünmeden, fikir üretmeden yapan otomatik makineler hâline gelirler. Veya her gün belirli bir dairede dönen değirmen atlarına benzerler; vakti gelince arpa saman yiyip uyurlar, sonra yine uyanıp dünkü döngüyü dünyanın sonuna kadar tekrarlarlar.

Oysa çaresiz atlar, dünyada çimenlerin, meraların, çayırlıkların, çiçeklerin, ormanların, dağların ve derelerin varlığından habersizdir. Şayet bağlı olmasalardı, dünyayı gezer, o gönül açan yerleri görür ve dünya nimetlerinden tamamen faydalanmış olurlardı.

 

Ben hayattayken, komedimin kendi dilimizde sahnelenmesi benim için büyük bir mutluluk. Bugün 'Hacı Kara'yı kendi dilimizde sahnede göstermekle, ömrüme on yıl daha eklediniz... Bakü'ye gelip bu oyunu kendi gözlerimle göremediğim için esef duyuyorum.
 

Hatta tüm dünya bana karşı çıksa bile kendi görüşümden dönmeyecek, işimi on misli artıracağım...
 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU