Abdullah Öcalan'ın aylardır beklenen açıklaması nihayet gerçekleşti.
Benim gibiler için sürpriz bir durum ortaya çıkmadı.
Neden? Çünkü Abdullah Öcalan, 21 Mart 2013 Diyarbakır Nevrozu'nda yaptığı açıklamada, okunan mektubunda, bu yaptığı açıklamadan çok daha detaylı, çok daha gelişmiş ve çok daha net ifadelerle silahlı mücadele döneminin bittiğini, bundan sonra silahların çözüm için bir araç olamayacağını, PKK'nın demokratik yollarla ancak bir mücadele yürütebileceğini, bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin İslam inancı çerçevesinde köklü ve derin bir birlikteliğe sahip olduğunu, tarihinin olduğunu, bin yıldır bu topraklarda Haçlı zihniyetiyle bu birlikteliği bozmaya yönelik büyük emperyalist çalışmaların olduğunu ve daha birçok meseleyi ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Ne yazık ki bir 12 senemizi heba ettiler
Tabii, maalesef aradan 12 yıl geçti.
Bu 12 yıl boyunca, bugün ortada büyük siyasetçiler, devlet adamları, Kürt büyükleri olarak gezenlerin hiçbirisi bu çağrının gereğini yapmadılar.
Gözleri kulakları hep Kandil'de oldu ve ne yazık ki bir 12 senemizi heba ettiler.
35 yıllık bir gecikme var ve bedelini Türkler ile Kürtler ödedi
Tabii, bugünkü Öcalan'ın okunan çağrısında, mektubunda önemli birkaç nokta var.
Bunlardan birisi, bu meselenin 12 yıllık bir geçişten de öte, aslında PKK'nin fikir iskeletini oluşturan sosyalizmin, Marksizm'in, gerçek komünizmin 1990'da çökmesiyle dünyanın değiştiği, farklı bir paradigmanın oluştuğu ve aynı zamanda Türkiye'de de inkâr ve asimilasyon politikalarının gevşemesi, çözülmesi, tabir caizse buzların erimeye başlamasıyla zaten yeni bir ortamın ortaya çıktığını söylemesi bence en önemli nokta.
Çünkü silahların çözüm olmadığını, bırakılması gerektiğini, demokratik yollarla mücadeleyi 12 sene evvel söylemişti.
Ama bugün söylediği, daha da geriye giden, 1990'lara kadar giden bir paradigma değişikliği.
Yani, sizin anlayacağınız, en az 35 yıllık bir gecikme var.
Bunun bedelini kim ödedi?
Tabii ki Türkler ve Kürtler.
Ve en fazla da binlerce köyü boşaltılan, 50 bine yakın genci dağlarda hayatını kaybeden Kürt halkı.
"Sosyalist ideolojinin son kullanma tarihi 35 sene evvel bitti"
Niye böyle oldu?
Tabii bunu tartışmak uzun bir mesele.
Dünü çok fazla tartışmak, bir müddet sonra bugünü de yitirmeyi getirir.
Bugünü yitirmemek lazım, kaybetmemek lazım.
Toparlarsak, Öcalan iki şey söylüyor:
- Öcalan, "Bizim sosyalist, Marksist, arkaik (bu benim tabirim tabii) ideolojimizin, dünya değerlendirmemizin dönemi geçti. Doğruydu, yanlıştı, o gün öyle yola çıktık ama bunun miadı, geçerliliği, son kullanma tarihi 35 sene evvel bitti" diyor. Bu çok önemli.
- "Silahla, şiddetle, terörle bir yere varmak, bugünün dünyasında artık mümkün değil" Bunu söylemişti zaten. Tekrar tekrar söylüyorum: Öcalan, 2013'te bunun altını çizmişti.
- Bugün bir başka şey daha söylüyor: Yeni bir Ortadoğu kurulacak. Yeni dengeler oluştu. Hem uluslararası hem bölgesel, hem de yerel. Buna uygun yeni bir yapılanma gerek.
Buna tabii PKK, kendileri feshetmesi istenen PKK de dahil, DEM Parti de dahil, tüm Kürt siyasetinin ve kültürel yaşantısının bütün organizasyonları da dahil.
Yani şu ana kadar getirilen kafayla, yöntemle, siyasetle artık halk tabiriyle deniz bitti.
Kürtlerin de devleti olabilecek Türkiye Cumhuriyeti nasıl inşa edilecek?
Tabii orada bir ayrıntı daha var, önemli bir ayrıntı.
"Federasyon", "özerklik", bir de "kültüralist" ifadeleri kullanılmış.
Doğrusu ben bu yaşıma geldim, duymamıştım.
Yani sözlüklere baktım, ne anlama geliyor?
E peki, bunların hepsi bir kenara bırakılacaksa, o zaman demokratik birliktelik, Kürtlerin de devleti olabilecek bir yeni sistem, Türkiye Cumhuriyeti nasıl inşa edilecek?
İşte Türk siyasetinde Kürt siyasetinin de önündeki en büyük soru bu.
Yani, o yoksa, bu yoksa, şu yoksa, o zaman ne var?
Bu kadar senelik mücadelenin sonunda gelinen nokta ne?
Yeni bir birliktelik, entegrasyon, birlikte yaşama, herkesin ortak devleti olacak bir devlet, nasıl bir devlet?
İşte önümüzdeki ev ödevi bu.
Yeni Türkiye'yi inşa edebilecek, Türklerden, Kürtlerden, Araplardan liderlere, samimi insanlara ihtiyaç var
Tabii, Irak'taki Kürtlerin bağımsızlığa kadar gidebilecek, Musul'u ve Kerkük'ü de içine alacak bağımsız Kürdistan iradelerine saygı duymak, Suriye'deki Kürtlere de yine bu yeni paradigma içerisinde bütün taleplerini karşılayabilecek bir yeni anayasal düzenleme yapmak, yönetimde aktif olarak var olmalarını sağlamak, özellikle de kendi bölgelerinde, yani Kürtlerin yaşadığı, bugün adına Rojava denilen, Kürtlerin Güneybatı Kürdistan dedikleri, zaten Rojava batı demek, yani anlamı bu. Ve yeni Suriye'deki konumları.
Bunu inşa edebilecek büyük siyasetçilere, hem Türklerden, hem Kürtlerden, hem Araplardan liderlere, samimi insanlara ihtiyaç var.
25 sene evvel söylediğim her şeyin gerçekleştiği noktaya geldiniz
Burada benim altını çizeceğim bir diğer konu da bugün ortalıkta Kürt siyasetçi, önder, kanaat önderi, aksaçlı, aksakallı diye gezen zevatın, Abdullah Öcalan bunları söyleyene kadar, bunları ağızlarına alma cesaretini gösterememiş olmalarıdır.
Bir kısmı zaten bu ferasette değildi, yani bu bilgi ve birikime sahip değildi.
Bu bilgi ve birikime sahip olanlar ise maalesef bu cesarette değildi.
Yazık!
İşte bunların da bir özeleştiri yapmaları lazım.
Benim gibi bunları yıllar evvel söyleyenleri de tukaka ettiler, karalamaya çalıştılar, büyük bir yalnızlığa doğru ittiler.
Ne oldu?
En başta benimle kavga ettiniz, hepiniz tavır koydunuz, mesafe koydunuz, karaladınız, yalan söylediniz.
12 sene sonra, hatta daha da geriye gidersek 15, 20, 25 sene evvel söylediğim her şeyin gerçekleştiği noktaya geldiniz.
Geçmişe takılıp gündemi doldurursak, bugünü kaybederiz
Peki, bunları Abdullah Öcalan söylemeden önce dile getirecek bilginiz ve cesaretiniz yok muydu?
Mardin'de, Midyat'ta bir Arapça atasözü var.
Bu tip insanlar için şöyle derler:
Gerdek gecesi, gerdek odasına gelinle birlikte girer, damatla birlikte çıkar.
Yazık! Ne yazık ki bu damat olarak çıkanlar yine ortada mendil sallıyor.
Abdullah Öcalan'a, Tayyip Erdoğan'a, Devlet Bahçeli'ye "Allah uzun ömürler versin" diyorlar.
Peki, son 12 sene, yani çözüm sürecinden bu yana geçen 12 yıl mı kaybettiğimiz yıllar?
Yoksa 22, 32, 42 yıl mı?
Peki, bunun hesabı nerede?
Dediğim gibi, bunları da biraz aklı, biraz vicdanı, biraz da namusu ve şerefi olan insanlar düşünmeli ve değerlendirmeli.
Tekrar söylüyorum; geçmişe takılıp eski defterleri çok fazla kurcalayarak gündemi doldurursak, bugünü kaybederiz.
Yeni yapılanma önümüzde bir ödev olarak duruyor
Bugünü kaybetmek istemiyoruz ama bir endişem var:
Bu kadar yanlış yapan insanlar, bu kadar onursuzca ve korkakça bir siyasi hayat sürenler, Abdullah Öcalan bunları söyleyene kadar ağızlarını açamayanlar, yeni dönemde de en önde yer alırsa, bugünü ve geleceği de kaybederiz.
Bu yüzden Türkiye'de yeni bir demokratik cumhuriyet, Suriye'de Kürtlere demokratik bütün hakları ve bir statü sağlanması, Türkiye ile anlaşma ve uzlaşma içinde bir çözüm bulunması, Irak'taki Kürtlerin bağımsızlık iradelerine de saygı gösterilecek bir yeni yapılanma önümüzde bir ödev olarak duruyor.
Birkaç gün önce Diyarbakır'dan 16 kişilik bir grupla Bağdat, Necev ve Kervanada'ydık.
Özellikle Şii dünyasının bütün geçmişini, perişanlığını, bugünkü durumunu kendi gözlerimizle müşahede ettik.
Allah bu tarihten sonra Kürtlere de, Araplara da, Türklere de, Ermeni, Süryani, Keldani, Ezidi... aklınıza kim geliyorsa bütün bölgedeki halklara perişanlık ve kötü günler göstermesin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish