Son bir aydır haberleri izleyen Ukrayna'daki şiddetten kaçan mültecilerin görüntüleri ve Ukrayna şehirleriyle kasabalarının yıkıma uğratılması beni de derinden etkiledi.
Hayatı boyunca mültecilerle çalışmış biri olarak bu tarz görüntüler ne yazık ki bana yabancı değil. Fakat en büyük sürpriz, bu dehşet verici olayların nasıl haberleştirildiği oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kısa zaman önce, Irak ve Suriye gibi ülkelerden gelen mültecilerin Manş Denizi'ni geçme çabaları Britanya televizyonlarında canlı yayımlanıyordu. İnsanlık dışı gösteriye, bu "tehdit" karşısında kulağa kimin "en sert" gelebileceğini belirlemek için yarışan üst düzey siyasetçiler eşlik ediyordu.
Şu anda Ukraynalı mültecilere basında hiç şüphesiz hak ettikleri onurlu yer sunuluyor: Aynı onurlu yer, belki de daha uzak olan fakat Britanyalı kurumlarla silah şirketlerinin varlık gösterdiği ve hâlâ da bu varlığı fazlasıyla sürdürdüğü ülkelerden gelenlerden uzun zamandır esirgendi.
Filistinliyim ve birçok Filistinli gibi ben de basında çıkan haberler arasındaki bu tezat karşısında hayrete düştüm. Pek tabii bu konuşma konusu Ukrayna'da yaşanan olayları takip eden Filistinliler arasında neredeyse her gün gündeme geliyor.
İstila edilmenin, bombalanmanın ve işgal edilmenin nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda seferber olmanın, direnmenin ve dayanışma çağrısı yapmanın nasıl bir şey olduğunu da biliyoruz. Deneyimlemediğimiz, özellikle de Batılı basın kuruluşları nezdinde deneyimlemediğimiz ise basında benzer şekilde bizi destekleyen haberlerin yer alması.
Bir yıl önce Filistinliler, Kudüs'ün sokaklarına çıkarak daha da fazla Filistinli ailenin Şeyh Cerrah'taki evlerinden çıkarılmasını öngören planları protesto etmek için seslerini yükseltiyor ve bedenlerini tehlikeye atıyordu.
Sonraki haftalarda İsrail'in işgal güçleri Kudüs'ün Eski Şehir'inde, Mescid-i Aksa yapısının içinde ve daha sonra da Gazze Şeridi'nde Filistinlilere acımasızca saldırdı. İşgal ve abluka altındaki çitlerle çevrili anklava bombalar ve yüksek teknoloji ürünü füzeler yağdı.
Filistinliler buna benzer çok sayıda yıkıcı saldırı yaşadı. Saldırıların hedefindekiler için bu çok büyük bir korku. Uzaktan izleyenler içinse yıkımın video görüntülerini seyretmenin travması ve işgal altındakilerin insanlıktan çıkarılmasına duyulan öfke var.
İsrail ordusunun sadece katliama ve yıkıma gerekçe gösterme ve mazeret uydurma amacıyla ortaya attığı argümanlar, layık oldukları şekilde alay konusu haline gelmektense hiç eleştirilmeden tekrarlanıyor.
İsrail ordusunun "canlı kalkanlar" veya "teröristleri hedef alma" lafları sorgulandığında bile Batı medyası, olayları sık sık iki "eşit tarafın" bu "şiddet döngüsü" içinde sıkışıp kalması olarak dile getiriyor. Fakat sırf İsrailli yetkililer evlerinde oturan aileleri bombalamak için kulağa yasal gelen bir dolu bahane üretti diye yaşananların vahşeti azalacak diye bir şey yok.
Batı medyasının Ukrayna'daki savaşla ilgili haberlerinde net bir istila edenle istila edilen, işgal edenle işgal edilen çerçevesi mevcut. Rusya'nın askeri operasyonlarından Ukraynalıların silahlanmasına kadar her bir gelişme bu temel çerçeveye göre bildiriliyor.
Fakat Filistin'e ve onlarca yıldır devam ederken kapsamlı şekilde belgelenen sömürgeciliğe, askeri yönetime ve apartheid'a gelince aynı bayat "bu çok karmaşık" teranesini duyuyoruz.
Elbette ki bu çifte standart bir tek basın için geçerli değil. Filistinliler hem devletlerin hem de kurumların Rusya'ya yaptırımlar ve başka cezai tedbirler uygulamak için atılmasını da izledi. Bunların arasında ters etki yaratır diye bizim boykot çağrılarımızı bizzat kınayan siyasetçiler ve İsrail'in apartheid'ına suç ortaklığını sonlandırma çağrılarımızı bizzat göz ardı eden üniversiteler de var.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Filistin'in Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) çağrısı, suç ortaklığı odaklı titiz ahlaki bütünlüğü açısından Rusya'nın istilasını protesto etmek için atılan bazı şaşkın adımlara kıyasla daha iyi.
Filistinliler insan olarak kabul edilmeyişimizin ve Batı medyasında hikayemizin ötekileştirilmesinin ya da alaya alınmasının boyutunu zaten gayet iyi biliyor ama basında Ukrayna haberlerine nasıl yer verildiğini izlemek eşitsizliği ve çifte standartları gerçekten de sert bir şekilde anımsatma işlevi gördü.
Sosyal medyada geniş çapta dikkat çekildiği üzere, basının Ukrayna'ya kıyasla Filistin'e (ve diğer ülkelere) yaklaşımındaki eşitsizlik, aslında bir dizi Batılı gazeteci tarafından eleştirel ve kasıtlı olmayan bir şekilde, alenen ırka dayalı terimlerle vurgulanmış oldu. Savaş duyarsızlıkla Ortadoğu'nun doğasında varmış gibi tanımlanıyor: Mezalim orada yaşanır, burada değil.
Fakat bu sadece ten rengiyle ve Ukraynalıların "Avrupalılar gibi görünmesiyle" alakalı değil. Bu çifte standart aynı zamanda Batı dış politikasının ve hem bu politikaların hem de önceliklerin basında dile getirilebileceği yolların yansıması.
Şiddetten kaçan mültecilerin hiçbiri aklımdan çıkmıyorken, İsrail'in aparteid'ına suç ortaklığının sonlandırılması ve özgürlük mücadelemizin merhametli ve adil bir şekilde basında yer alması için Filistin'in (hükümetlere ve gazetecilere yönelik) taleplerine artık kulak verileceğini umuyorum.
Dr. Rafeef Ziadah Filistinli bir şair ve Kings College London'da siyaset ve kamu politikası dersleri veriyor
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent