ABD ile İsrail arasında daha da derinleşen stratejik ittifak, bölgedeki jeopolitik durum ve mevcut çelişkiler nedeniyle en başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinde haklı endişelere yol açıyor.
Suriye krizi, İsrail'in bölgedeki varlığı ve ABD'nin bölücü terör örgütüne yönelik politikası gibi temel faktörler nedeniyle Türkiye'nin çıkarları giderek baskı altına giriyor ve bölgesel gerilim tırmanıyor.
Gerilimin en önemli noktalarından biri de, Türkiye'nin beklentileri ile İsrail ve ABD ittifakının birbirine taban tabana zıt hedefler peşinde olduğu bir ortamda, Suriye'deki gelişmelerdir.
Golan Tepeleri'ni işgal eden İsrail, bu bölgedeki varlığını bir güvenlik garantisi olarak görüyor ve şimdiden 7 adet üs kurdu.
Ancak bölgedeki etkisini güçlendirmeyi ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumayı amaçlayan Türk tarafı, İsrail politikası konusunda endişelerini dile getiriyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Türkiye sınırına yakın ve Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) faaliyet gösterdiği Türkiye'nin etki alanına doğru genişlemesi Ankara tarafından ulusal çıkarlarına doğrudan bir tehdit olarak algılanıyor.
Öte yandan Türkiye, ABD'nin özellikle Kuzey Suriye'de faaliyet gösteren Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) ve onların silahlı kanadı PYD/PKK'ya sağladığı on binlerce tır silah ve mühimmat desteğinden derin endişe duymaktadır.
ABD tarafının kara ordum dediği bu güçlere destek verirken savunduğu gerekçe onların IŞİD şimdiki adıyla DEAŞ ile mücadele edeceği şeklindedir.
Oysa ortada IŞİD denen terör grubu yoktur. IŞİD'in tüm gücü cezaevlerinde ya da belli kamplarda toplanmış gözetim altındadır.
Türkiye geçmişte bu grupla çok başarılı mücadele vermiş ve bugün de gerekirse silahlı mücadeleye hazırdır. IŞİD güçlerinin pek çoğu Avrupa dahil bölge dışı ülkelerdendir.
Ankara ilgili ülkelere çağırıda bulunarak cezaevlerindeki bu teröristleri almalarını istemişler ise de olumlu sonuç alınamamıştır.
Türk yetkililer, Washington'a bölücü terör örgütüne yardım etmeyi bırakması yönünde defalarca çağrıda bulundu; ancak ABD tarafı, iç savaşın henüz azalmadığını IŞİD ile mücadele için PYD/PKK'yı önemli bir oyuncu olarak görmeye devam ediyor.
Esasında PYD/PKK'nın hâkim olduğu bölgede sözde Kürdistan adı altında ABD-İsrail kontrolunda İkinci bir İsrail kurulması hedefleri vardır.
Bu hedef şimdilik en azından Suriye merkezi hükumetine bağlı bir federasyon olarak oluşturmaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu karmaşık jeopolitik ortam bağlamında, ABD ile İsrail arasındaki derinleşen iş birliği özellikle dikkat çekiyor.
Donald Trump'ın "antisemitizm" ile mücadele konusunda bir kararname imzalaması ve ardından İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile görüşmesi dünya çapında karışık tepkilere yol açtı.
Kaynaklara göre, görüşmeler yalnızca ABD içindeki Yahudi nüfusunun korunmasıyla ilgili değildi, aynı zamanda ABD yönetiminin yurtdışındaki antisemitizmle mücadele konusunu da kapsamaktadır.
Trump'ın yürütme emri, birçok kişi tarafından İsrail'e yönelik herhangi bir eylemin antisemitizmin tezahürleri olarak değerlendirilebileceği yönünde haklı eleştirilere neden olmuştur.
Kısacası bu kararname ifade özgürlüğünü ve İsrail politikalarının eleştirilmesini kısıtlayabilecektir.
Trump, İsrail'e olan desteğini sürekli olarak göstermiştir.
Pete Hegseth'in Savunma Bakanı, Mike Huckabee'nin İsrail Büyükelçisi ve John Ratcliffe'in CIA Direktörü olarak atanması ve bunların da İsrail yanlısı duruşları göz önüne alındığında Trump'ın İsrail desteği yanı sıra ABD yönetimindeki konumunu güçlendirdi.
Hegseth, Batı Şeria'daki İsrail genişlemesine verdiği destekle bilinirken, Ratcliffe, Gazze Şeridi'ndeki insani durumla bağlantılı olarak İsrail'e silah tedarikini kısıtlamakla tehdit eden Biden yönetimini eleştirdi.
Dahası, Biden yönetiminin İsrail'e verilmesine kısıtlama koyduğu başta 1 tonluk MK 84 bombaları başta olmak üzere milyarlarca dolar tutarındaki füzeler ve diğer askeri teçhizatın verilmesini Trump onaylamıştır.
Trump'ın silah satışını onaylaması, uluslararası örgütlerin ve insan hakları aktivistlerinin eleştirilerine rağmen ABD tarafının İsrail ordusunu destekleme isteğini gösteriyor.
Bu hareket, ABD silahlarının bölgedeki çatışmayı tırmandırmaya katkıda bulunabilecek barış yerine yine on binlerce insanın kanının akmasına sebep olacaktır.
Tüm bu gelişmeler bölgede barış ve istikrarın korunması için büyük çaba sarf eden Ankara'yı fazlasıyla tedirgin etmelidir.
Mevcut durumda, ABD yönetiminin, Ankara'nın Tel Aviv'in politikalarına karşı daha sakin bir tutum sergilemesi karşılığında YPG/PKK'ya desteğini durdurmayı teklif ederek Türkiye ile bir anlaşmaya varıp varamayacağı akla gelebilse de ABD'nin sözde Kürdistan adı altında oluşturmayı yıllardır planlamış olduğu İkinci İsrail projesinden vaz geçmeyeceği malumdur.
Türkiye ile ABD arasında derin çelişkiler ve Suriye'nin geleceğine ilişkin farklı vizyonlar göz önüne alındığında, bir uzlaşmaya varmak son derece zor görünüyor.
İsrail'i ABD'nin 51. eyaleti konumuna getiren ABD-İsrail ittifakı, İsrail'in Filistin topraklarına tamamen hâkim olma hırsını daha da ateşlemiştir.
Gazze sahil ve deniz yatağının hidrokarbon yatakları da ABD'nin iştahını kabartmıştır.
Trump'ın Gazze'nin boşaltılması isteğinin altında yatan gerçek de budur. Özetle bölgede çatışmalar daha da artarak devam edeceğe benziyor.
Bölgede barış ve istikrarın sürdürülmesi ve Suriye'nin üniter yapısının bozulmaması için mücadelesini sürdüren Ankara hükumeti, diplomatik alanda bölge ülkelerden gereken desteği görememektedir.
Çözüm, bölgesel işbirliğiyle Astana ruhunun tekrar canlandırılmasındadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish