Okulöncesi eğitimi önemli kılan husus insanın gelişim süreci ile ilgili şu gerçektir: İnsanlar 7 yaşına kadar zekâ gelişim sürecinin yaklaşık yüzde 70'ini tamamlarlar.
Bu aynı zamanda öğrenme kabiliyetinin de başladığı yaştır. Bir anlamda okulöncesi eğitim kültürümüzdeki 'ağaç yaşken eğilir' sözünün eğitimdeki yansıması olarak görülebilir.
Bir başka açıdan da okulöncesi eğitim, bir binanın sağlam temeline benzetilebilir.
Okulöncesi eğitim veya erken çocukluk eğitimi; henüz ilkokula başlayacak yaşa gelmemiş 24-72 ay (bazılarına göre 0-72 ay) grubundaki çocukların eğitimidir.
Bu eğitim ülkemizde farklı platformlarda anasınıfı ve uygulama sınıflarında verilmektedir.
Bu platformlar bağımsız anaokulları, okulöncesi eğitim kurumları ve fiziki koşulları uygun örgün ve yaygın eğitim kurumlarıdır.
Bununla birlikte okulöncesi, bazı küçük çocukların okula karşı ilgisiz kalmasına neden olabilmektedir.
Özellikle erkek çocuklar söz konusu olduğunda, erken örgün eğitime tabi olmak, okul hedeflerinden uzaklaşma ve okuldan hem zihinsel hem de fiziksel olarak ayrılma eğilimlerini artırabilir.
Bunun dışında birçok çocuk, gelişimsel gecikmeleri nedeniyle okulöncesi ortamına uyum sağlamakta zorlanır.
Sonunda fiziksel ve bilişsel gelişimi yavaş olan bir çocuk kendini yabancılaşmış hissedebilir.
Bugüne kadar olan tecrübe, Avrupa'da ve Türkiye'de okulöncesi eğitimin artılarının, eksilerinden daha fazla olduğunu göstermiştir.
Avrupa'da PISA sınavında başarılı olan ülkelerin hepsinde zorunlu olmamasına rağmen, okulöncesi eğitime katılım çok yüksektir.
Türkiye'de 1980'lerde gerçekleştirilmiş olan Erken Geliştirme Projesi dar gelirli ve anneleri az eğitimli olan ailelerin çocuklarının 20 yıl sonra bu programa katılmayanlarla karşılaştırıldığında çok daha fazla eğitimli ve daha iyi iş olanaklarına sahip olduklarını göstermiştir.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından yapılan bir başka araştırmada 2009'da yapılan PISA testinde Türkiye'den katılan 15 yaşındaki öğrenciler arasında bir yıl ya da daha az okulöncesi eğitim alanların ortalama puanı, hiç okulöncesi eğitim almayanlara göre ortalama 42 puan daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
Yine 2005 tarihli, okulöncesi eğitimin maliyetleri ile yararlarını karşılaştıran bir başka çalışma, okulöncesi eğitimin yararlarının maliyetinin 6-7 katı olduğunu göstermiştir.
Dünyada da PISA sınavında başarılı olan ülkelerde çocukların okulöncesi eğitime en az bir yıl devam ettiği bilinmektedir.
Faydaları bu kadar açık olan okulöncesi eğitim ülkemizde göreceli olarak geç başlamış ve istenilen erişimi yakalayamamıştır.
Küçük çocukların eğitilmesi düşüncesi dünyada milattan öncesine kadar uzanmaktır. Bu amaçla açılan ilk kurumlar genellikle yoksul, kimsesiz çocukların eğitimini kapsamaktaydı.
Avrupa'da okulöncesi eğitim kurumları ilk olarak 1774 yılında Fransa'da, daha sonra sırasıyla 1840 yılında Almanya'da ve 1907 yılında İtalya'da açılmıştır.
1911 de İngiltere'de açılan ilkokulöncesi eğitim kurumunun amacı yoksul aile çocuklarına sağlık ve bakım sağlamaktır.
Kırsal bölgelerde yoksul çocuklara yönelik Okulöncesi eğitim veren okulların açılması da bu döneme rastlar.
Ülkemizde erken çocukluk eğitimi uygulamalarının başlangıcı olarak, Fatih Sultan Mehmet zamanında açılan Sıbyan mektepleri kabul edilmektedir.
Resmî ana mekteplerin açılması 1912-1913 yıllarından sonrasına rastlar. Ana mektepleri 6 Ekim 1913 tarihinde yayımlanan Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati ile bundan sonra yayınlanan eğitimle ilgili yasa ve yönetmeliklerde yer almaya başlamıştır.
1960'lı yıllarda anaokullarına talep artmıştır. İhtiyaç duyulan anaokulu öğretmenleri okul öğretmenlerinin kısa bir kurstan geçirilmeleri ile temin edilmiştir.
Daha sonraları öğretmen yetiştirme işi Kız Meslek Liselerinin bünyesinde açılan Çocuk Gelişimi Eğitimi Bölümlerine bırakılmıştır.
1970'li yılların sonundan başlayarak iki yıllık ön lisans düzeyinde Gazi Üniversitesi (1978-1979) ve Selçuk Üniversitesi (1980-198) Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültelerinde Anaokulu Öğretmenliği Bölümleri açılmıştır.
1987 yılında İstanbul Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesine bağlı Eğitim Yüksek Okulunda, Anaokulu Öğretmenliği Anabilim Dalı açılmış ve okulöncesi eğitim kurumlarına öğretmen yetiştirilmeye başlanmıştır.
1991-1992 Öğretim yılından itibaren okulöncesi eğitimi öğretmenliği bölümleri bazı üniversitelerin Eğitim Fakültelerinde yer almıştır.
1993 tarihinde toplanan XIV. Milli Eğitim Şurasında; "Sınıf öğretmeni yetiştiren Eğitim Fakülteleri programlarına okulöncesi eğitimi ile ilgili derslerin konulması" tavsiye kararı alınmıştır.
Ülkemizdeki ilk taslak okulöncesi eğitim programı 1989 yılında, ilk resmi "Okulöncesi Eğitim Programı" ise 1994 yılında hazırlanmıştır.
Ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara göre okulöncesi programı 2002, 2006 ve 2012 yıllarında geliştirilmiştir.
OECD ülkelerine bakıldığında hemen hemen tamamında mecbur olmamasına rağmen 3-5 yaş grubu için okulöncesi eğitime yapılan kayıtların ortalamasının yüzde 83 (EU22 için 89) olduğu görülür.
Tek tek bazı ülkelere bakıldığında bu oranın Avusturya'da 90, Belçika'da 98, Danimarka'da 91 Finlandiya'da 91, Fransa'da 100, Almanya'da 94, İzlanda'da 97, İsrail'de 99, Japonya'da 94, Kore'de 93, Hollanda'da 91, Norveç'te 97 ve İsveç'te 94'tür. Türkiye için bu oran yüzde 39'dur. (Kaynak: OECD, Bir Bakışta Eğitim 2021, Gösterge Tablosu B2.1)
1900'lerin başından beri var olan okulöncesi okulları ülkemizde bütün bilinen avantajlarına rağmen Avrupa ülkelerinde görülen gelişmeyi gösterememiştir.
MEB verilerine göre 2020-2021 eğitim öğretim yılında net okullaşma oranları 3-5 yaş için 28,35, 4-5 yaş için 36,79 ve 5 yaş için 56,89 olmuştur.
Öğrenci sayısı 2020-2021 eğitim öğretim yılında 1 milyon 225 bin 981'e düşerken (2019-2020 eğitim öğretim yılında öğrenci sayısı 1 milyon 629 bin 720 idi), 30 bin 978 okulda 95 bin 49 öğretmen görev almış ve toplam derslik sayısı 82 bin 394 olmuştur.
İstenilen gelişmeyi gösteremese de okulöncesi eğitimin önemi başta MEB ve eğitimle ilgili STK ve diğer kuruluşlarca kabul görmüştür.
Ülkemizdeki sorun ebeveynlerin erken eğitimin önemi hakkındaki farkındalığının düşük olmasıdır.
Eğer bu farkındalık artırılabilir ve bir talep yaratılabilirse ülkemizde okulöncesi eğitimin yayılması için sadece devletin önderliğine ihtiyaç duyulmayacaktır.
Bu anlamda halk nezdinde okulöncesi eğitim hakkında bir farkındalık yaratmak çok önemlidir ve hemen başlanmalıdır.
Sürdürülebilir kamu mali desteği, okulöncesi eğitim programlarının büyümesi ve kalitesi için kritik öneme sahiptir.
Ülkemizde halihazırda okulöncesi eğitim paralıdır ve bu nedenle ciddi bir eşitsizlik kaynağıdır.
Gücü olan aileler çocuklarına bu imkânı sağlarken imkanları kısıtlı olan ailelerin çocukları bu imkândan mahrum kalmaktadır.
Gelir eşitsizliğinin çok fazla olduğu ülkemizde olması gereken okulöncesi eğitim masraflarının devlet tarafından karşılanması ve herkes için bedava olmasıdır.
Bu eğitimdeki en yıkıcı sorunumuz olan eşitsizliklerin bir ölçüde kalkması için çok yararlı olacaktır.
Okulöncesi eğitimin yayılmasında başarılı olmak için Millî Eğitim Bakanlığı, erken eğitime katılmayan küçük çocukların izini sürecek bir sistem geliştirmelidir.
Ancak böyle bir sistem sayesinde okulöncesi eğitime başlaması gereken küçükler başarı ile tespit edilebilirler.
Dünya devletleri ile rekabet etmek istiyorsak eğitime onlar gibi erken başlamalıyız. PISA testinde öğrencilerimizin büyük bir bölümü akranları ile yarışa en az bir yıl eksik eğitimle başlamaktadır.
Bu eksikliğin telafisi ve var olan ciddi sosyoekonomik ve eğitim eşitsizliklerinin azaltılması için MEB'in yapması gereken en önemli iş okulöncesini yaygınlaştırmak ve herkese bedava olarak sunmaktır.
Okulöncesi eğitimde başarı tüm eğitim sistemimiz için başarı olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish