32 milyonluk nüfusuyla Orta Asya'nın en kalabalık cumhuriyeti olan Özbekistan, Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev yönetiminde bugünlerde ikinci baharını yaşıyor.
Karimov yönetiminin çeyrek asırlık izolasyon ve tecrit politikası terk edildi, önce komşular sonra bölge ülkeleri, ardından Batı ile uzun zamandır donmuş olan ilişkiler yenilendi. Ülkeye yabancı yatırım çekmek için pek çok yasak kaldırıldı ve girişimcileri teşvik eden bir sürü kanun kabul edildi.
Şu anki haliyle Özbekistan, Kazakistan'ın da önüne geçerek Orta Asya'nın dışa en açık, en liberal ülkesi gibi görünüyor. Türkiye'den pek çok girişimci, başkent Taşkent'te kafe, restoran, market gibi işyerleri açarken, Çin, Kore ve Türk firmaları dev inşaat projeleri gerçekleştiriyor. Dışarıdan gelenler için, Özbekistan bir cazibe merkezi gibi duruyor.
Peki ama, her şey göründüğü gibi mi?
Bu soruya olumlu cevap vermek, ne yazık ki zor. Zira Karimov döneminden kalma pek çok yasak ve katı kurallar uygulamada sürüyor.
Düşünce suçlusu pek çok siyasi mahkum, başka bahanelerle hapiste tutuluyor. Basında kimse yönetimi eleştirmeye cüret edemezken sosyal medyada buna yeltenenlerin kapısına hemen polis dayanıyor.
Geçtiğimiz haziran ayında kamu düzenini bozmakla suçlanıp gözaltına alınan Taşkentli internet blogeri Fazılhoca Arifhocayev hala serbet bırakılmadı.
Hükümete yönelik eleştirileriyle tanınan 41 yaşındaki Arifhocayev, aslında sosyal medyada yönetimi eleştirdiği için başı derde giren yüzlerce kişiden sadece biri.
Karimov döneminden kalma bir uygulama olan sakal bırakma yasağı da sürüyor. Sakal bırakanlar, radikal örgüt sempatizanları oldukları gerekçesiyle göz altına alınıyor, taciz ediliyor ve baskı görüyor.
Mesela 24 Kasım günü başkent Taşkent'e 20 km mesafedeki Yangiyul (Yeniyol) kasabasında polis 22 kişiyi sakallarını kesmeye zorladı.
"Polis, sakalla bizim teröristlere benzediğimizi söylüyor, oysa biz dinizimin bir emri ve Peygamberimizin sünneti olduğu için sakal bırakıyoruz" diyor kasaba sakinlerinden biri.
Anlaşılan o ki, Kazakistan gibi Özbekistan da ekonomik liberalleşme ve siyasi otoriterizmden oluşan Çin modelini kendine örnek alıyor. Bu yüzden dışarıdan gelen biri, Özbekistan'daki baskıyı kolay kolay hissedemiyor. Her şey gayet normal görünüyor.
Karimov dönemi: Özbekistan'ın kayıp çeyrek asrı
Timur döneminden 19'uncu yüzyılın sonuna kadar Orta Asya'ya hem manen hem de madden önderlik etmiş olan Özbekistan, Sovyet döneminde de -bölge her ne kadar değişik cumhuriyertlere ayrılış olsa da- bu öncü rolünü sürdürdü.
1991'deki bağımsızlık sonrası dönemde de bölgenin en kalabalık ülkesi olan Özbekistan'ın bu öncü rolünü sürdürmesi bekleniyordu. Ama olaylar, farklı gelişti.
Bağımsızlık sonrası birkaç yıl tüm Orta Asya'da büyük bir açılım ve iyimserlik havası estiyse de bölgenin kapanması uzun sürmedi.
Kazakistan ile Kırgızistan'da bu iyimserlik rüzgarı sonraki yıllarda da esmeyi sürdürürken, iki cumhuriyet, Türkmenistan ile Özebkistan çabucak içine kapandı. Kapıları ilk kapatan da Karimov yönetimindeki Özbekistan oldu.
Karimov'un ilk icraatı, Sovyetler Birliği'nin çöküş sürecinde estirilen demokrasi ve insan hakları rüzgarına kapılarak ülkede kurulan siyasi partileri kapatmak oldu.
Kapatılan Birlik ve Erk Partilerinin liderleri yurt dışına kaçarken, diğer birçok üst düzey parti yönetcisi tutuklandı. Erk'in lideri Muhammed Salih Türkiye'ye sığınınca, Karimov bu kez Ankara ile yeni kurulan ilişkileri askıya aldı.
Türkiye, Karimov yönetiminin gönlünü almak için Muhammed Salih ve diğer Özbek siyasileri sessizce Avrupa'ya gönderdiyse de, Özbek lideri yumuşamadı, aksine o ülkede faaliyet gösteren Türk okullarını ve diğer Türk kurumlarını da kapattı.
Bu da yetmezmiş gibi, Türkiye'de üniversite eğitimi gören Özbek öğrencileri geri çağırdı. Türkiye'ye küsen İslam Karimov 2016 yılındaki vefatına kadar Türk Konseyi'nden ve Türk Cumhuriyetlerinin zirve toplantılarından da uzak durdu.
2005 yılı Mayıs ayında Andican kentinde patlak veren ayaklanma, Özbekistan'ın Batı ile ilişkilerini de kopma noktasına getirdi.
Fergana Vadisinin en büyük kentlerinden biri olan Andican'da rejimin baskısından ve ekonomik sefaletten bunalan yerli halk ayaklanınca Özbek güvenlik güçleri kalabalığın üzerine ateş açarak 700'den fazla insanın ölümüne yol açtı.
İngiltere'nin eski Taşkent büyükelçisi Craig Murray, bunun Tianenmen Meydanı'ndaki katliamdan sonra Asya'da işlenen ikinci büyük katliam olduğunu söylüyor.
ABD, Avrupa Birliği ve uluslararası insan hakları örgütleri Özbekistan yönetimini ağır sözlerle eleştirdi. Bunun üzerine Karimov ülkedeki tüm Batılı kuruluşları sınır dışı ederken, Termez'in 270 kuzeybatısındaki Hanabad kentinde bulunan Amerikan askeri üssünü de kapattı.
Buna misillleme olarak Amerikan Dışişleri Bakanlığı Özbekistan için öngörülen 21 milyon dolarlık yardımı dondururken Avrupa Birliği de bu ülkeye silah ambargosu koydu ve yüksek düzeyli Özbek yetkililerin AB'ye girişini yasakladı.
Özbek lider Karimov, Andican'daki göstericilerin kendi yönetimini devirip ülkede bir "İslam Halifeliği" kurmayı planladıklarını ve Batının da onları finanse ettiğini iddia ettiyse de açıklamaları kimse tarafından ciddiye alınmadı.
Zira Andican olayı, halkın işsizliğe karşı gösterdiği tepkiden başka bir şey değildi. Gerçekten de bu ülkede işsizlik ve ekonomik sefalet had safhadaydı.
Özbekistan'da gaz ve petrol yatakları mevcut ancak bu, ihraç etmek bir yana ülkenin gittikçe büyüyen nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için bile yeterli değil.
Özbekistan'ın iki komşusu Türkmenistan'la Kazakistan gaz ve petrol ihracından elde ettiği gelirle muazzam yollar, köprüler, stadyumlar ve yeni şehirler inşa ederken Karimov yönetimi bu tip projeler gerçekleştirmek için gerekli kaynaktan mahrum.
Özbekistan'ın en büyük gelir kaynağı, başlıca ihraç ürünü olan pamuk aynı zamanda bu ülkenin en büyük şanssızlığıydı. Zira Karimov yönetimi, hasat mevsiminde ilk ve orta öğretim öğrencilerini zorla pamuk tarlalarında çalıştırıyor, buna karşı çıkan veliler hapse atılırken işi kaytaran öğrenciler de okul yönetimi tarafından dayakla cezalandırılıyordu.
Öğrencileri Sovyet döneminde olduğu gibi zorla pamuk tarlalarında çalıştıran Karimov yönetimi muhaliflerine de göz açtırmıyordu. 1990'lı yılların başında kurulan Erk ve Birlik adındaki muhalif partilerin liderleri Türkiye ve Avrupa'ya kaçarken, geride kalanlar akla hayale sığmayan işkencelere maruz kalıyordu.
Muhaliflerin kaynayan suya atılması, tırnaklarının sökülmesi ve koltuk altlarına sıcak yumurta yerleştirilmesi gibi işkence metotlarından söz ediliyordu.
Ülkede baskıcı bir dikta rejimi kuran Karimov yönetimi, izlediği siyasetle Özbekistan'ı dış dünyadan tamamen tecrit etmişti.
ABD'nin Afganistan işgali ve Özbekistan ile işbirliği
Termez'in Nevai caddesinde bir bodrum katındaki diskoda dört Alman askeri bir masada oturuyordu. Karşı masadaki yerli Özbekler yabancı askerleri meraklı bakışlarla süzüyorlardı.
Ama askerlerden biri Özbeklerin ilgisini daha fazla çekmişti, zira Alman üniforması giymiş bu asker, çekik gözleri ve esmer teniyle Alman'dan çok bir Orta Asyalıyı andırıyordu.
Özbekler dayanamayıp Alman askerleriyle sohbete başlamış ve kırık bir İngilizce ile çekik gözlü askere etnik kökenini sormuşlardı. Asker muzip bir gülümsemeyle "Buralara pek yabancı sayılmam" demiş ve durumu açıklamıştı.
Afganistan'daki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü ISAF'ta görevli Alman askerleri ertesi gün Köln'e döneceklerdi, her birinin yüzünde zorlu ve tehlikeli bir görevi başarıyla tamamlamanın rahatlığı ve gururu vardı.
Vatanlarına dönmeden önce Termez'de kısa bir şehir turu yaptıktan sonra diskoya uğrayıp savaşın stresini üzerlerinden atmak istemişlerdi.
NATO'nun Afganistan operasyona katılan Almanya 2003 yılında Afgan sınırındaki Özbek kenti Termez'de bir hava üssü kurmuştu. Almanya, Afganistan'da görev yapan 4 bin civarındaki askerinin lojistik destek ihtiyacını bu üs üzerinden sağlıyordu.
İlginçtir, Karimov yönetimi Andican olayından sonra ülkedeki ABD üssünü kapattığı halde Almanya'nın Termez'de üs bulundurmasına izin vermişti. Zira Almanya, diğer pek çok Batı ülkesinden farklı olarak Özbekistan'daki insan hakları ihlallerine göz yumduğu gibi Karimov yönetimi ile ilişkilerini sessizce sürmüştü.
Karimov döneminde Özbekistan'ın komşuları ile de ilişkileri pek iyi değildi. Fergana Vadisi'ndeki su paylaşımı konusunda sık sık Tacikistan ve Kırgızistan ile sorunlar yaşıyordu.
Ancak 2010 yılında Kırgızistan'ın Oş kentinde Özbeklerle Kırgızlar arasında arazi paylaşımı konusunda patlak veren çatışmalar sırasında Karimov'un takındığı soğukkanlı tavır, takdire şayandı.
Kırgız yönetimi habire Özbekleri suçlarken, Karimov galeyana gelen Özbekleri sürekli sakin olmaya ve sorunları diyalog yoluyla çözmeye çağırıyordu. O yıl olayları yerinde görmek için Oş'a gittiğimde Özbeklerin maruz kaldığı baskı ve haksızlık karşısında resmen nutkum tutulmuştu.
Oş'un en işlek caddelerinden birinde caddenin bir tarafında Özbeklerin işyerleri ve evleri vardı, diğer tarafta ise Kırgızlar yer alıyordu. Cadde'nin Kırgız tarafında tek bir dükkanın bile camı kırılmamışken, Özbek tarafında tüm dükkanlarının vitrinleri indirimiş, pek çok ev ve işyeri yakılmıştı.
Oş'taki Özbek erkeklerin çoğu can korkusundan Özbekistan'a kaçarken, geride kalan gözlü yaşlı kadınlar, yakılan evlerinden geride kalan eşyaları kurtarmaya çalışıyordu.
Oş olaylarında benim gördüğüm şuydu: evleri yakılıp yıkılan, öldürülen ve köylerinden sürülenler, Özbeklerdi. Karimov'un tek bir el hareketiyle yüz binlerce Özbek sınırı geçip Oş ve diğer Kırgız kentlerini ezip geçebilirdi.
Ama 30 milyonluk Özbekistan, soydaşlarının evleri yakılıp yıkılırken 5 milyonluk küçük komşusu karşısında sükunetini korumuş ve uzlaşma yolunu seçmişti. Bu tavır belki de, Karimov'un 30 yıllık devlet başkanlığı kariyerindeki tek olumlu ve akıllı kararıydı.
Bundan sonra ne olur? Değişim mümkün mü?
Orta Asya cumhuriyetlerinde ne zaman bir devlet başkanı vefat edip yerine bir başkası gelse hemen bir değişim umudu ve beklentisi oluşur. Eski başkanın ailesi ve yakınları ya yurt dışına kaçar ya da apar topar gönderilir ve yeni başkan ve ailesinin saltanatı başlar.
Ülkede birkaç ay veya bir iki yıl iyimserlik havası eser, bireysel özgürlükler konusundaki bazı kısıtlamalar biraz gevşetilir. Ama temelde değişen bir şey yoktur.
Zira iktidara gelen, yeni biri değil, eski başkanın en yakın adamıdır. O da dil bilen, teknolojiden anlayan, dünyayı tanıyan yeni kuşaktan vizyoner biri değil, eski baskıcı sistemin bir ürünüdür. Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan'da olan budur.
Nitekim, Özbekistan devlet başkanı Şevket Mirziyayev, geçtiğimiz ekim ayında iktidarının birinci beş yıllık dönemini bitirip ikinci döneme başladığı halde, bu ülkede temelde değişen bir şey olmadı. Aksine bu kez, Mirzayeyev ailesinin dillere destan serveti ve ihtişamı konuşulmaktadır.
Bir zamanlar Karimov'un kızları ve damatları, Avrupa'da milyon dolarlık emlakları herkesin dilindeydi. Hatta geçenlerde İsviçre'deki bir mahkeme, Karimov'un kızına ve damadına ait bir şirketin 293 milyon dolarlık malvarlığına el koyduğunu açıkladı.
Öyle görünüyor ki, ülke kaynaklarını har vurup harman savurma sırası, şimdi yeni başkanın ailesinde.
Mirziyayev'in tek yaptığı, Karimov döneminde iyice sıkılan kemerleri biraz gevşetip eski binanın orasına burasına biraz cila çekip, bunu yeni bir yapıymış gibi takdim etmiş olması.
Birkaç yıl önce yakın dostum olan bir Kazak gazeteciye "Nazarbayev'in yerine kimin gelmesini istersin?" diye sorduğumda "Hiç kimsenin" demişti ve eklemişti:
Nazarbayev son 30 yılda ülkeyi yeterince soydu, şimdi ailece doydular. Artık soymalarına gerek yok. Ama yeni biri geldiğinde, ülkeyi yeni baştan soymaya başlayacak. Buna artık dayanacak gücümüz kalmadı.
Gerçi Nazarbayev ölmeden koltuğunu en yakınındaki adamına devretti ama dizginleri elinde tutmayı sürdürüyor.
Elbette Nazarbayev hayatta olduğu sürece ülkeyi başkasının soymasına imkan yok. Ama Kazak gazeteci arkadaşımın sözünü ettiği şey, Özbeklerin başına gelmiş gibi görünüyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish