O şarkı artık bitiyor

Derin Koçer Independent Türkçe için yazdı

Ekran alıntısı: YouTube

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "güçlü Türkiye" anlatısının merkezinde her zaman bir kişi vardı; bir güçlü lider… 

'Tek vatan'ın, 'tek devlet'in, 'tek millet'in önderi; Türk siyasetinin kudretli şahsiyeti… 

Yani kendisi… 

O kadar ki devletin yapısını baştan aşağı değiştirdi; Cumhurbaşkanlığı koltuğunun etrafına kurulan bir düzenin başında durmak istedi. 

Ondan habersiz karar alınamayan, onun onayı olmadan hiçbir adım atılamayan, herkesin ve her şeyin merkezinde bir tek kişinin durduğu bu sistem; bir liderin hırslarının da vardığı en uç noktaydı aslında. 

İddiası netti: Ona yetki verilince bütün sorunlar çözülecek, Türkiye şahlanacaktı. 

2018'de yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçildiğinde yaptığı balkon konuşmasında, milletin "Bu şarkı burada bitmez" dediğini söylüyordu. 

Güçlü liderlik, Erdoğan'ın siyasi kişiliğinin hep merkezinde durdu. 

Bu yüzden de dün açıklanan KONDA verilerinin en çarpıcı yanı, ne Millet İttifakı'nın Cumhur İttifakı'nı geride bırakması ne de HDP'nin, bütün şeytanlaştırma kampanyalarına rağmen, oyunu artırmaya devam etmesiydi. 

Hatta HDP ile Millet İttifakı'nın toplam oy oranının, Cumhur İttifakı'ndan 12 puan önde olması bile, en çarpıcı sonuç değildi. 

Medyascope'un aktarımına göre, Cumhurbaşkanlığı seçimi göz önüne alındığında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir sonraki seçimi kazanmasını "olumsuz" olarak değerlendirenlerin oranı yüzde 64'e kadar gelmişti. 

Yani, kısa bir süre öncesinde kadar "asla kaybetmez" denilen Erdoğan için toplum; "artık kazanamaz" diyordu. 

İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun mazbatası iptal edildikten sonra "Kaybedeceği seçimi yapmaz" diyenler gitmiş; yerine "bu iş artık biter" diyenler gelmişti. 

Kendini güç üzerinden tanımlayan bir lider için, en kötü haberdi bu. 

Seçmeni özgüvenini yitirmiş; bağlı oldukları liderin tekrardan oyun kurabileceğine dair inanç gitmişti. 

Bunun şüphesiz ki en büyük sebebi, Erdoğan'ın kişiliği ya da partisinin kimliği değil; yürürlüğe girdiği andan itibaren kriz üreten sistem: "Onlar konuşur AK Parti yapar" diyerek Türkiye tarihinde görülmemiş oy oranlarına tırmanan parti, artık sorun çözme kabiliyetini kaybettiği için de oy tabanı gittikçe eriyor. 

Şunu unutmamak lazım ki AKP'den gidenler, partinin dindarlığı yitirdiğini düşündükleri için gitmiyorlar; kimliklerinin ötesinde, milletin sorunlarına çözümü hükümette bulamadıkları için liderlerini terk ediyorlar. 

Bu insanların siyasi tercihlerini kimlikleri kadar, sürdükleri hayatlar da etkiliyor: Ekonomik kriz, ödenemeyecek seviyeye tırmanan kiralar, önü alınamayan gıda fiyatları, önlenemeyen çevre felaketleri artık siyasette kimliklerin oynadığı rolü azaltıyor; Erdoğan'ın meşhur deyimiyle 'hizmet siyaseti'nin önünü açıyor. 

Fakat o siyasetin güvenli limanı, tabiri icat edenler değil artık. 

Hükümetin sahipleri, sorunun bir parçası olarak görülüyor; bu yüzden de çözüm için toplum, diğer aktörlere bakıyor. 

Metropoll'ün verileri de bunu doğruluyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görev onayı eksi 13'e düşmüş durumda.

Kadri Gürsel'in deyimiyle; anti-Erdoğanzim, Erdoğancılıktan daha güçlü bir siyasi akım artık. 

Bu, elbette kimliklerin yok olduğunu göstermiyor: Muhakkak ki yıllardır AKP'ye oy veren insanların, bir sabah uyanıp CHP'li olmasını beklemek mümkün değil.

Fakat hem siyasi aktörler değişiyor hem de Türkiye sosyolojisi.

Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iki yıl önce Cumhur İttifakı'na davet ettiği İYİ Parti, hükümetten kopan oyları toparlayabiliyor.

Zira CHP gibi tarihi bir bagajla ve kimlik siyasetinin ister istemez merkezinde duran bir markayla değil; 'hizmet siyaseti'yle konuşuyor. Bu yüzden de AKP-MHP seçmenine hitap edebiliyor. 

Aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP de seküler kimliğe hapsolmayı reddediyor; partinin genel başkanı, mütedeyyin kanaat önderleriyle yaptığı görüşmelerde "Asıl muhafazakâr bizmişiz" diyebiliyor.

Biz değişime kapalıymışız.


Fakat, bundan da önemlisi, Cumhur İttifakı Türkiye'nin çoğunluğunun üzerinde mutabık kalabileceği bir kimliği temsil etmekten de çıkıyor. 

Zira onlar Türkiye'yi; içine kapalı, dindar bir köy kılmaya çalışırlarken ülke, kocaman bir şehre dönüştü. 

Onları iktidara taşıyan dindar ailelerin evlatları, İstanbul'un eski 'elit' ailelerinin çocuklarıyla üniversite kampüslerinde derse giriyor, cafe'lerde muhabbet ediyor, aynı sokaklarda yürüyor, birbirlerine aşık oluyorlar.

Şehirleşen, birbiriyle konuşan, gençleşen Türkiye; AKP'ye güç veren ülkenin aynısı değil artık. 

Bu yüzden de Diyanet İşleri Başkanı'nın fetvaları üzerinden seçmene konuşmaya çalışmanın ya da anayasanın ilk dört maddesini tartışmaya açmanın bir önemi yok artık. 

Siyasi tercihini geçmişin travmalarıyla değil; geleceğe dair kimin umut olabileceğine bakarak yapacak seçmen, bir sonraki seçimin sonucunu belirleyecek. 

Anlaşılan o ki, "Bu şarkı burada bitmez" diyen millet; artık sadece kriz üreten bu sistemin ağırlığını kaldırmak istemeyecek. 

Bu yüzden de gidiyor gitmekte olan. 

Ve o şarkı, artık bitiyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU