Tütün ve tırşıkçı kapitalistler

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Sigara içen birisi değilim. Sigara içimine de sıcak bakmam. Buna rağmen çocukluğumda sigara ve tütün ürünleriyle içli dışlı yaşadım.

Adıyaman'dan tütün ekimi yapan ve ektiğini yakın çevresine satan misafirlerimizin tütün balyalarının kokusunu henüz unutmadım. 

Adıyamanlı tütüncülerin kimisi katırlarla köy köy dolaşıp tütününü satıyor, kimisi de motorlu araçlarla çevre il ve ilçelerin pazarlarına tütününü getirip, pazarlıyordu. 

Bu bir yaşam biçimiydi onlar için. Tütünsüz bir yaşam düşünemedikleri gibi, başka da bir tarımsal faaliyet de bilmezlerdi sanırım. Bu nedenle dededen, babadan kalma tütüncülük Adıyaman için vazgeçilmezdi.

Çocukluk yıllarımın geçtiği Siverek'te Şeytan Küçesi'nin girişinde tütün pazarı kurulur, Adıyaman'dan gelen tütüncüler 'Tûtunê Kawi', 'Tûtuno Weşek' diye çağırarak, müşteri çekmeye çalışırlardı.

Benim bildiğim kadarıyla Kawi, Adıyaman'da tütün ekimi yapan ve dağlık alanlarda yaşayanlara verilen ad, weşek ise güzel tütün, iyi tütün anlamına geliyordu.

Tütün pazarı canlı bir pazardı, müşterisi çoktu ve her gün kuruluyordu. Zaten satıcıları üç beş kiloluk tütün poşetlerini bulabildikleri bir gölgede sergiler, satmaya çalışırdı. Bunun için ne bir düzene, ne de dükkana ihtiyaç duyarlardı. 

O yıllarda benim gibi tütünle içli dışlı yaşayan bazı çocuklar, bu canlı pazarın dişleri arasında sigara kağıdı ve kaçak sigara satmaya çalışırdı.

Ben de harçlığımı çıkarmak için, Suriye üzerinden kaçak olarak gelen paket sigara ve sigara kağıdı satarak tütüncülerin dünyasına dahil olmuştum.  

Adıyaman tütününün ekmek peynir gibi sokaklarda satıldığı, kotasız ekildiği, köylerde kıyılarak birinci elden pazarlandığı 1980 öncesi yıllardı.

O yıllarda tütün ve tütün ürünleri Tekel yani devlet denetiminde üretilip, dağıtılıyordu. Buna rağmen tekel ürünleri çoğu zaman karaborsaya düşüyor, hatta hiç bulunmuyordu. Bulunsa bile daha çok üretim yetersiz oluyor, çoğu yerleşim yerine dağıtımı bile yapılmıyordu. 

Bu nedenle tütün tiryakilerinin tercihi daha çok kaçak yollardan gelen sigaralar oluyordu. Yoksul, dar gelirli insanların çoğu Adıyaman tütünü içerken, birazcık durumu iyi olanlar, kaçak olarak gelen paketlenmiş bildik sigara markalarını tercih ediyorlardı.

O yıllarda kaçak sigara trafiği çok ilginç bir rota çiziyordu. Kaçakçıların anlatımlarından hatırladığım kadarıyla Amerika'da üretilen, gemilerle gelen sigara yükü, Beyrut üzerinden Ortadoğu'ya dağıtılıyordu.

O zaman Lübnan'ın başkenti olan Beyrut, serbest bölgeydi. Beyrut serbest bölge, batıda üretilen her türlü malın gümrüksüz olarak giriş yaptığı ve pazarlandığı bir yerdi.

Bu sistematiğin gereği olarak Akdeniz üzerinden gelen mal bazen kaçak, bazen de yasal olarak dolaşıma girerdi. 

Mal dolaşımını da kaçakçılar yapar, geniş bir alanda etkili olurlardı. O yıllarda kaçak bizim hayatımızın bir parçasıydı.

Her şey kaçaktı desem abartıya kaçmaz, gerçekten piyasa kaçak üzerinden işliyordu. Kumaştan hurmaya, çaydan sigaraya ve elektronikten ilaca kadar birçoğu kaçak gelirdi.  

İş kaçaktı ama kaçak olmayan işlerden de bir farkı yoktu. Bu nedenle ne zabıtaya takılırdı, ne de polise.

Herkes kabul ettiği "kaçak" bir yaşam biçimine dönmüştü. Herkes payına düşeni alıyor, kaçağın sürmesini sağlıyordu. 

Kaçak mal dolaşımı o kadar hızlı işliyordu ki, sınır memurları sinek avlıyordu. Zaman zaman Ankara'dan operasyon emri gelince, zaten kaçak olan sigara ve sarımlık sigara kağıdı iyiden iyiye azalıyor, fiyatları yükseliyordu.

Öte yandan Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ve Bitlis yöresinde yetiştirilen tütüne herhangi bir katkı maddesi katılmadan, köylerde kıyılıp piyasaya sürülüyordu.

Ve asırlar boyunca bu böyle olduğu için kimse tütün için kaçak deyimi kullanmıyor, kaçak daha çok hazır paketlenmiş marka sigara için kullanılıyordu. 

Oysa devlet katında asıl tütün kaçaktı. O yıllarda ben ve onlarca çocuk, kaçak olan tütün için Pelê Beyrut dediğimiz sigara kağıdı ve sınırlardan geçirilerek piyasaya sürülen paket sigaraları satıyorduk.

Her şey olağan gibiydi. Herkes payını alarak, durumdan memnun görünüyordu. Arada bir polisiye tedbirler sıklaştığında ise sigara fiyatları yükseliyor, karaborsaya düşüyordu. Bu bazıları için daha fazla para kazanma anlamına geliyordu.

Zamanla bu çark, şekil değiştirdi, yasal düzenlemeler yapıldı, tütün ekimi kontrol altına alınmaya çalışıldı. Köylü küçük tarlasında geleneksel tütün ekip, ektiğini kurutup, elleriyle rendeleyip piyasaya sürmeye devam etti ama süreç farklı bir mecraya sürüklendi. Kendi halinde yaşayan, az ekip, az kazanan tütüncüler gündeme gelmeye başladı.

12 Eylül askeri darbesinden hemen önce hayata geçirilen ve darbe ile hayatımıza sokulan neoliberal politikalar gereği birçok alanda devlet kontrolü artarken, özelleştirme politikaları devreye girdi ve bunun gereği olarak, tekelden kademeli olarak uzaklaşıldı, tütün üretimi özel sektöre devredildi, ekimine planlı sınırlamalar getirildi.

Bu sınırlamanın nedenleri arasında tütün ürünlerinin insana verdiği zarar yoktu. Daha çok uluslararası tütün ve sigara şirketlerinin ülke yönetimleriyle yaptığı anlaşmalar yer alıyordu.

Devasa bütçeli sigara şirketlerinin yeni düzenlemeler yapmada etkili olduğu kulaktan kulağa yayıldı ve tütün piyasası dışa bağımlı hala geldi.

Önce tütün üretimi yapan üreticilerin tespiti yapılarak, bir karne verildi. Tekel, aile başı ekimi 500 kilo ile sınırladı.

Birçok aile bu karardan dolayı mağdur oldu, tek geçimleri tütün olduğu için sorunlar yaşamaya başladı, ürettiğini gizleyerek satışına devam etti.

Bir süre sonra Tekel de özelleştirme kapsamına alındı. Böylelikle denetim mekanizması dağıldı. Normalde tütün üretici kendi haline kalması gerekirken, yeni düzenlemelerle kısıtlamalar daha da arttı, uluslararası sigara şirketlerinin malları artık engelsiz, gümrüksüz bütün ülkeye sokulmaya başlandı.

1994 yılında tütün kotası yasalaşarak, tütün üretimi kademeli olarak azaltıldı, denetim altına alınmaya çalışıldı.  

1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile bir adım daha atılarak, tütün ekimi, üretimi ve pazarlanması tamamıyla izne bağlandı, izinsiz olarak ticari amaçlı tütün bulundurma, satma ve pazarlayanlara artık hapis cezası uygulanacağı belirtildi.

Bunun ne anlama geldiğini, yörede yaşayanlar bilir. Tütün ekimi, pazarlanmasının izne bağlanması binlerce ailenin geçim kaynağına müdahale anlamına gelecektir.

Çünkü birkaç asırdan beridir tütün yörede ihtiyaç temelinde geleneksel olarak yetiştiriliyor ve aile ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor.

Yeni yasaya göre izinsiz ekim yapılmayacak ve köylerde en az 250 ortaklı kooperatifler kurularak, satış devlet gözetiminde olacak.

Böylelikle tütün hem kayıt altında alınacak, hem de satıştan vergi alınarak, devletin kasasına para akacak. 

Oysa mevcut ekim kültürü aile ekonomisine dayanıyor. Küçük tarlalarda yapılan ekim en eski yöntemlerle işlenerek, bireysel müşterilere dağıtılıyor.  

Bunu engellemek büyük bir karmaşaya sebebiyet verecek. Yani tütün bildik yöntemlerle dağıtılmaya devam edilecek ama yasa uygulanmaya başlandığında sorunlar çığ gibi büyüyecek.

Adıyaman, tütün ekonomisinin bir dişi bile değil. Geleneksel yöntemlerle yapılan ekimin parasal boyutu sigara şirketlerinin yanında bir nokta kadar.

Oysa yörede bir kaç asırdır varlığını sürdüren tütün ekimi çok eskilere dayanıyor. Hatta dedem anlatırdı, eskiden tütün yerine patlıcan yaprağı içiyorlarmış.

Demek ki bilinen bilgilerin dışında tütünle akraba olan patlıcan yaprağı içimlik olarak hayatlarında yer almış.
1959 yıllına kadar Semsur olarak bilinen Adıyaman'ın geneli tütüncülükle uğraşıyormuş.

Bir aile tarımı olarak varlığını sürdüren tütün ekimi, yıllarca kaçak olarak sürmüş, tıpkı Ahmet Arif'in anlattığı gibi pasaporta ısınmamış, dağ yollarından katırlarla, atlarla ta Halep'e kadar bir aile ticaret ağı oluşturulmuş.

Belki abartı gibi gelebilir ama eski dönemlerde her evde kaçağa çıkan birileri varmış. Kaçak derken aslında kendi evinin önünde, bahçesinde ektiği tütünü kurutup, hiçbir katkı maddesi katmadan atına, katırına yükleyip, satmak için çevre illere, zaman zaman Suriye içlerine kadar gidip müşterilere ulaştırmak anlamına geliyor.

Bu nedenle Adıyaman için aslında önemli bir ekonomik girdi kaynağı. Şimdilerde durum farklı da olsa hikaye devam ediyor.Adıyaman çok sayıda ile tütün gönderiyor ve içimlik tütünün merkezi olarak öne çıkıyor.

Son yasal düzenleme gerçekten uygulanırsa, binlerce ailenin hayatı sarsıcı bir darbe alacak, ekonomik çarkları duracak.

Yeni yasa kaçağı önlemeyecek, kaçağın trafiğini yönetenlerin niteliğini değiştirecek. Belki yeni aktörler ortaya çıkacak ve tütün elden ele dolaşarak daha pahalı olarak tüketiciye ulaşacak.

Belli ki tütün eskisi gibi vadilerden, boğaz ve dağlardan daha bir gizlilik içinde dağıtılacak, satılacak. Yasa ise daha çok olanakları olmayan, yoksul köylüye, zavallı fakirlere uygulanacak...

Son günlerde yürürlüğe giren yasayı protesto gösterilerinde bir köylünün dediği gibi Tırşıkçı Kapitalistler türeyecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU