Mike Pompeo'nun 7 ülkelik tuhaf turu yarardan çok zarar verebilir

Ziyaret programındaki tüm ülkeler ABD'nin müttefikleri ve günün sonunda yeni yönetimle bir uzlaşmaya varacaklar

Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve eşi Susan (sağda), Paris'teki Le Bourget Havaalanı'nda uçaktan indikten sonra ABD'nin Fransa Büyükelçisi Jamie McCourt'la (solda) kucaklaşıyor (AFP)

Mike Pompeo bir ABD Dışişleri Bakanı'nın son yıllarda düzenlediği en gerçeküstü uluslararası resmi gezilerden birine çıkmış durumda.

Donald Trump'ın kaybettiğini kabul etmeyi reddettikten ve yakın tarihli bir basın toplantısında ikinci döneme "sorunsuz geçileceğini" söyledikten sonra Pompeo, Joe Biden'ı zaferinden dolayı tebrik edip yeni yönetimle çalışma arzularını vurgulayan 7 ülkeyi ziyaret ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Görevinden ayrılacak Dışişleri Bakanı makamında geçirdiği iki yılda sık sık seyahate çıkmıştı. 10 gün sürecek son gezi, Pompeo'nun çoktan gittiği Fransa'yı, Türkiye'yi ve Gürcistan'ı, ardından da Ortadoğu'da İsrail, BAE, Suudi Arabistan ve Katar'ı içeriyor.

Pompeo'nun Trump'ın ikinci dönemine dair sözleri ironik olabilir. Ve belki de ABD'de yaşananları göz önünde bulundurduğumuzda Belarus'taki ve Tanzanya'daki seçim sorunlarını ve Çin hükümetinin Hong Kong meclisindeki baskıcı eylemleri eleştirirken de ironik davranıyordu.

Ya da belki ironi yapmıyordu. Bir gazeteci Trump'ın seçim sahtekarlığına dair kanıtlanmamış iddiaları nedeniyle ABD'nin itibarının zedelenip zedelenmediğini sorduğunda Pompeo'nun cevabı “Saçma bir soru sordunuz. Bu bakanlık dünya genelinde seçimlerin güvenli, emniyetli, özgür ve adil olmasını sağlamaya büyük önem veriyor ve memurlarım bunu sağlamak için hayatlarını riske atıyor" oldu.

Söz konusu basın toplantısından sonra bir radyo röportajında "20 Ocak'ta bir Trump yönetimine (bugün bahsettiğim gibi ikinci bir Trump yönetimine) veya eski Başkan Yardımcısı Biden liderliğinde bir yönetime geçiş yapacağız" demesine rağmen Pompeo'nun Dışişleri Bakanlığı Biden'ın geçiş ekibiyle işbirliği yapmadı, hatta seçilen başkanın yabancı liderlerle iletişim kurmasına bile yardımcı olmadı.

Pompeo'nun gezisinin sözde gerekçesi güvenlik konularını tartışmak. Asya'ya yaptığı son ziyaret Çin'e karşı bir ittifak kurma girişimiydi, bu seferki İran'a karşı bir ittifak üzerine odaklanacak. Bununla birlikte iki senaryo arasında temel farklar var.

Asya'daki birçok demokratik devlet arasında Çin'in hegemonyacı politikasının bir tehdit oluşturduğu ve buna karşı koymak gerektiği konusunda geniş bir fikir birliği var. Örneğin Japonya, Avustralya, Hindistan ve ABD arasında Malabar deniz tatbikatlarının düzenlenmesi yönünde bir anlaşma yapıldığını gördük, 10 yıldır ilk defa 4 ülke de tatbikatta yer alıyor. Bunu bu hafta Avustralya ve Japonya'nın bir savunma anlaşması imzalama kararında da gördük.
 


Ama en önemli nokta, Çin'e karşı durmanın Biden yönetiminin önceliklerinden biri olması. Gerçekten de bunun, Trump yönetiminde Başkan'ın "ateş ve öfke" tehditlerinin Kim Jong-un'a füze programına devam etme izni verilmesine dönüştüğü Kuzey Kore örneğinin vurguladığı üzere ani fikir değişikliklerine maruz kalmaktan ziyade sadık kalınacak bir plan olduğu daha kesin.

Trump koronavirüs konusunda Çin'e karşı kararlı adımlar attığını iddia ederken aslında Pekin'in hastalığı önemsiz gösterdiği halihazırda açık olsa da Çin'i ve Devlet Başkanı Şi Cinping'i pandemiyi kontrol etme çabaları nedeniyle 6 haftada 15 defa övmüştü. Trump yanlış bir şekilde Joe Biden'ı Çin üzerinden para kazanmakla suçlamıştı fakat kendisinin (banka ve vergi kaydı belgelerine göre) 2013-2015 arasındaki ticari girişimleriyle Çin'e, 2016-2017 arasında ABD'ye ödediğinden daha fazla vergi ödediği ortaya çıktı. Eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton'a göre Trump Şi'den Amerikan çiftlik ürünlerini satın alarak seçimi kazanmasına yardımcı olmasını istemişti, Çin de bunu layıkıyla yerine getirmişti.

Konu İran olduğunda durumlar çok daha farklı. İran'la yapılan nükleer anlaşmanın imzacıları arasında Fransa da yer alıyor (Britanya, Almanya, Rusya ve Çin'le birlikte) ve Trump ABD'yi anlaşmadan çektikten sonra da anlaşmanın devam etmesini istiyor. Üç Avrupa devleti şirketlerin Amerikan yaptırımları karşısında İran'la ticaret yapmasına imkan tanıyan bir mali mekanizma kurdu.

Turun Ortadoğu kısmındaki İsrail, Suudi Arabistan ve BAE, İran'a karşı cezai tedbirler uygulanmasının ateşli savunucuları. Öte yandan Katar, Suudi Arabistan ve BAE'yle uzun süredir devam eden bir çatışmaya girmiş durumda ve Suudi ablukası sırasında kendisine yardımcı olan İran'la dostane ilişkiler kurdu.

Trump yönetiminin son aylarında İran'a karşı bir dizi yeni yaptırım getirmesi ve Pompeo'nun Körfez ülkelerine Tahran'a karşı "maksimum baskı" politikasının devam edeceğini söylemesi bekleniyor.

Ne var ki beklentiler, Biden'ın kendisi başkan yardımcısıyken karara bağlanan ve o dönemki Dışişleri Bakanı John Kerry'nin yürürlüğe girmesi için kilit rol oynadığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) İran anlaşmasını hayata döndürmeye çalışacağı yönünde.

Yeni yönetimin KOEP'e yeniden katılmak konusunda aceleci davranmaması için İsrailliler ve Suudiler hiç şüphesiz lobi faaliyetlerinde bulunacaktır fakat her halükarda, bu adım son yıllarda meydana gelen gelişmeler nedeniyle hemen gerçekleşmeyebilir.

Gerçek şu ki Pompeo'nun ziyaret programındaki tüm ülkeler ABD'nin müttefiki ve günün sonunda yeni yönetimle uzlaşmaya varacaklar. Makamından ayrılacak Dışişleri Bakanı'nın gezisi bu sonucu değiştirmeyecek.


independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU