Mekaniğin ve hidrostatiğin babası olarak bilinen antik dünyanın büyük bilim adamı Arşimet’in “Bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım” sözünü bilirsiniz.
Yeniçağda dijital teknolojiyle beraber medya, adeta dünyayı yerinden oynatacak dayanak noktası haline geldi.
Daniel Katz, Graeme Buton ve Denis McQuail’le göre, medyanın beş temel işlevi vardır.
Bunlar; bilgilendirme, kültürel devamlılık, toplumsallaştırma, kamuoyu yaratma ve eğlendirmedir. Bu tanımlamanın yanına biz dezenformasyonu da ekleyelim.
Bilişim ve iletişim araçlarının birbirine eklemlenmesi, internetin ivmeli bir şekilde hızlı gelişimi ve fotoğraf makinesi veya kamera gibi kayıtlama donanımlarının teknolojik gelişimi, habercilik alanında farklılaşmalara neden olmuştur.
Bunun örnekleri televizyon kanallarında ve gazetelerin internet siteleri ile YouTube gibi odaklanmış internet ortamlarında, sıradan insanların sağladıkları haberler konusunda görülmektedir.
Kısaca söylemek gerekirse; neredeyse internet bağlantılı akıllı bir cep telefonuna sahip herkes, küresel haber muhabiri olma potansiyeline sahiptir.
Bu çerçevede haber muhabiri kavramı, kalabalık kaynaklı (crowd sourcing) hale dönüşürken, başta yurt dışı (yabancı) haber olmak üzere haber muhabirliğinin de önemini azaltmaktadır.
Bu nedenle mevcut haber muhabirliği olgusu, muhtemelen önümüzdeki dönemde haberin odağında olmayacaktır.
Küresel haber olgusu ile birlikte herkesin izleyici ve herkesin haber muhabiri olduğu farklı bir konuma geçildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zira medya sektörü izleyiciyi ya da okuyucuyu aynı zamanda haber kaynağı yapmak için uygun ortamı hazırlama bağlamında elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
Günümüzde haberi küresel olarak izlemenin yanında, haberi küresel olarak yaratmanın şartları da gelişmiştir.
Bu yeni durum, medya için haber kavramının küresel haber kavramı olarak isimlendireceğimiz yeni bir düzeye terfi ettiğini doğrulamaktadır.
Yani uzun zamandır “yeni medya” kavramıyla karşı karşıyayız. Dünyada birçok üniversitenin iletişim fakülteleri çoktan “yeni medya” adı altında bölümler açtı.
Andy Warhol’un ta 60’larda söylediği; “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözü sanırım herkesin haber muhabiri olduğu yeni medya döneminde fiilen hissedilmeye ve defacto yaşanmaya başlandı diyebiliriz.
Siyaset, ekonomi, kültür, insan ilişkileri, din, kısaca hayatımızın her alanında yönlendirici, algılatıcı ve algı yönetici olarak medya öne çıkmış durumda.
Kitle iletişim araçlarının toplum ve siyaset üzerindeki etkisini, Amerikalı siyaset bilimci Richard Fagen’in verdiği şu örnek çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır:
Eğer, 2 bin kişiyi kitle iletişim araçlarında kilit noktalara yerleştirebilecek bir düzenbazlık şebekesi kurabilme imkânı olsa, Amerika’nın tümünü ve dünyanın büyük bir kısmını ABD Başkanının öldüğüne inandırmak işten bile değildir!
Nitekim henüz TV yayınları yokken, 30 Ekim 1938’de ABD’de bu algı yönetimi canlı olarak yaşandı.
Milyonlarca ABD’linin dinlemekte olduğu CBS radyosu ve ortak istasyonları Orson Welles ile Mercury Tiyatro Grubu H. G. Wells’in “Dünyalar Savaşı” romanını tiyatral bir şekle sokarak gerçekmiş gibi sunmaları ve dinleyenleri Marslıların dünyayı istila ettiklerine inandırmaları sonucu Amerika’da büyük bir kaos yaşandı.
Polis, itfaiye ve ambulansların telefonları, radyoların, gazetelerin telefon santralleri kilitlenmişti. Çoğu yerde hayat felç oldu.
Sokaklarda delice kaçışan on binlerce insan görüldü. İnsanlar telefonlarla sevdiklerine veda ediyordu. Kimisi de yanına birkaç parça bir şey alıp arabalarına atladı, şehirlerden kırsal kesimlere kaçmaya çabaladı.
Şehirle taşra arasındaki bağlantı yolları kilitlendi. Sokaklarda ellerinde av tüfekleri ile uzaylı avlamaya çıkanlar oldu.
Kimisi de çareyi kiliselerde aradı. Onlarca kilisede kurtuluş için ayinler düzenlendi. Ağlayarak Tanrı'ya dua edildi.
Hâlâ evlerinde yayını dinlemeye devam edenler, pencerelerini, kapı pervazlarını zehirli gazdan korunmak için ıslak havlularla kapattı…
Brezilyalı eğitimci, filozof ve eleştirel pedagojinin etkili kuramcılarından olan ve “Ezilenlerin Pedagojisi” adlı çalışmasıyla tanınan Paulo Freire, insan zihninin manipülasyonun bir çeşit fetih aracı olduğunu söyler.
Manipülasyon, baskı yöntemleri ile istenilen sonuçların alınmasının mümkün olmadığı durumlarda kullanılan etkin bir yöntemdir.
Neredeyse tüm dünyada manipülasyon bir numaralı sosyal kontrol aracına dönüşmüştür. Ve bunun yanında manipülasyon ağının içinde çalışacaklar toplumun en akıllıları arasından seçilerek, bunlara yüksek ücretler ödenmektedir.
Bu gelişmeler aslında neo-liberal kapitalist ekonomi ilkeleriyle de uyum içindedir. Manipülasyonla bir taraftan çoğunluğa, olup bitenlerde kendisinin de aktif bir şekilde yer aldığı duygusu aşılanırken, diğer taraftan ise, bu insanlar edilgen bir şekilde tüketici pozisyonuna indirgenerek sorgusuz, sualsiz sürü psikolojisine kapılması sağlanmaktadır.
Nitekim, küresel medyanın en güçlü patronajlığını yürüten Amerikan kültür endüstrisi, Amerikan kültürünü dünyaya pazarlarken, hem ticari kazanç sağlamakta hem de kendi yaşam biçiminin propagandasını çeşitli küresel manipülasyonlarla yapmaya devam etmektedir.
Amerikan kültür endüstrisinin temelini malum olduğu üzere Hollywood oluşturmaktadır. Hollywood, aslında sinemanın bittiği, siyasî teolojinin başladığı yerdir.
11 Eylül saldırılarından sonra olayla ilgili görüntülerin defalarca televizyonlarda tekrar tekrar gösterilmesi, bireylerin aklında yer etmesini sağlamaya yönelik küresel manipülasyon çalışmasından başka bir şey değildi.
"Tekrar" ve "sıklık" medyada özellikle reklamlarda kullanılan en önemli tekniklerin başında gelmektedir. Haberlerde günlerce gösterilen uçakların kulelere çarpma, kulelerden yükselen duman ve yıkılış anı görüntüleri, politik psikoloji ve elbette toplumsal travmalarla birlikte, son elli yılda unutulmaz görüntülerin başında yer almasını sağladı.
Propaganda ve manipülasyonun tarihi geçmişi, bize bugünü anlamak ve anlatmak için önemli doneler vermektedir.
Yeni kitle iletişim araçlarının, televizyonun, multimedyanın henüz olmadığı, gazetelerin baskı ve dağıtımının yetersiz olduğu, okuma yazma oranlarının düşük olduğu dönemlerde en etkili kitle iletişim aracı hiç kuşkusuz radyo olmuştur.
Bu nedenle radyo, işitsel iletişim, siyaset ve propaganda tarihine adını “radyo savaşları”, “radyonun altın yılları” ya da “parazit savaşları” olarak yazdırmıştır.
Radyo yolu ile medyatik propaganda tarihinde, Almanya örneği oldukça çarpıcı bir örnektir. Hitler dönemi, toplumların medya gücüyle ya da diğer bir tabirle gücün medyası ile nasıl etki altına alındığının en bariz göstergesidir.
O dönem, aslında bugünün küresel medyasının şekillenmesinde ilham kaynağı olmuş, medya gücünün ve temel felsefeni inşa etmiştir.
20'nci yüzyılın ilk yarısında, özellikle de savaş zamanlarında radyo yayıncılığı çok önemli bir hale gelmiş ve Avrupa devletleri tarafından politik çatışmalar için sıkça ve en etkili kullanılan temel enstrümana dönüşmüştür.
Türkiye de hatırlanacağı üzere; 27 Mayıs 1960 darbesi döneminde, özellikle sözde yargılama döneminde, Adnan Menderes aleyhine, radyo üzerinden halka yapılan propagandaların haddi hesabı yoktur.
Hatta iddia edildiği gibi radyodan yapılan bir yayının II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olduğu yazılmaktadır.
Medya üzerinden propaganda, savaş sırasında komünizm ve faşizmin yükselişinde de önemli bir rol oynamış ve yeni bir bilimsel seviyeye ulaşmıştır.
Bunu Hitler örneğinde açıkça görebiliriz. Hitler, propagandayı her yönüyle ciddiye alan, iç ve dış siyasette bunu usta bir şekilde kullanan sayılı liderlerden biri olmuştur.
Başarılı bir propaganda yöntemiyle Alman kamuoyundan büyük bir kesimi kendisine inandırmayı başararak arkasına almış, böylece yalnız Alman halkını harekete geçirmeyi değil, bazı Avrupa uluslarını da etkilemeyi başarmıştır.
Nazi Almanyası’nda “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” yapmış olan ve en az Hitler kadar acımasız, kararlı, sert anti-semitik ve kitlesel propagandanın “Büyük Yalan” tekniklerini dâhice uygulayan Joseph Goebbels’in propaganda tekniklerini bugün daha gelişmiş haliyle yeni medya üzerinden sosyal medya kullanıcıları uygulamaktadır.
Hitler, Goebbels ve radyo sayesinde, döneminin en büyük “medya emperyalizmi”ni başarılı bir şekilde kullanmıştır.
Şunu da belirtmek gerekirse; Alman radyosu 1950’li yılların sonlarına kadar devlet propagandasında çok önemli bir rol almıştır.
Ancak bugünden geriye baktığımızda, belki de o dönem görsel medya olsaydı Hitler bu kadar etkileyici olamayacak ve hatta tavır ve davranışlarıyla komik bir duruma da düşebilecekti.
Bu açıdan bakıldığında yeni medyada görsellik öne çıktığı için medya platformlarında sık görünmenin ters tepebileceğini de bilmek gerekir.
Günümüzde de küresel yeni medyanın birçok bölgeden dünyaya aynı anda canlı olarak savaş, yıkım görüntülerini ve işgalleri yayınlaması medyanın yönlendirme, kabullendirme, manipülasyon ve algı yönetimindeki etkisine, kısaca bu dönemin "medya emperyalizmi"ne en yakıcı örnektir.
Saddam ve Kaddafi örneğinde bunu bariz bir şekilde gördük. Hibrit savaşlarda medya, baş aktör ve neredeyse oyun kurucu konumuna yükselmiş durumdadır.
Bazen, tersine manipüle diye adlandırabileceğimiz taktik ve stratejilerle toplumlar ajite edilerek hibrit savaşlar oluşturulmakta ve toplum katmanlarına ve hatta ülkelere müdahale meşrulaştırılmaktadır.
Bu bağlamda, ABD’nin Irak ve Afganistan işgalinde ve öncesindeki algı operasyonlarını hatırlamamız yeterli olacaktır.
Diğer bir örnek de; tamamen medya ağırlıklı operasyonlar diyebileceğimiz, 2005 yılında Danimarka’daki “Karikatür Krizi” ve 2015 yılında Fransa’da Charlie Hebdo dergisinin bilinçli ve kasıtlı manipülatif yayınları neticesinde, bir taraftan Müslüman toplumlarda amaçlanan infial uyandırılıp radikalizme yönlendirilmiş diğer taraftan da İslam dışı toplumlarda “İslamofobi” güçlendirilmiştir.
Aynı şekilde 1993 yılında George Soros tarafından kurulan “Açık Toplum Vakıfları” (Open Society Foundations) birçok alanda çalıştıkları gibi medya alanında da çalışmalar yapmakta ve finans spekülasyonlarıyla küresel finans dünyasını bir çırpıda altüst edebilmektedir.
Tek yönlü kitle iletişim araçları olarak tarif edebileceğimiz geleneksel medyaya göre, yeni akım medya, hele de mobil cihazlarla sosyal medya üzerinden toplumu yönlendirmek, manipüle etmek, kışkırtmak ve olmayan bir şeye inandırıp hezeyan uyandırmak oldukça kolaylaştı.
Öyle ki, sosyal medyada yayılan haber ve görsellerin doğru ya da yanıltıcılığını açığa çıkarmak için bazı teyit siteleri oluşmuş durumda.
Fakat dijital dünya üzerinden haberin yayılımı ve dolaşımı o kadar çeşitli ve hızlı ki teyit etmeye fırsat bulmak ya imkânsız ya da zor bir hale geldi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Örneğin, daha birkaç gün önce sosyal medyada viral olan bir videoda, Pakistan’daki bir grup insanın 6 bin ağacı söktüğü görüldü.
Bunu “ağaç dikmenin İslam’a aykırı” olduğundan hareketle yaptıkları yorumlarıyla paylaşılarak tüm dünyada hızlıca yayıldı.
Oysa Independent Türkçe, iddianın tamamen yalan olduğuyla ilgili haber yaptı. Meğer mesele bir toprak sorunuymuş ve dikilen ağaçların bulunduğu arazi sahipleri, hükümetin buraya izinsiz ağaç dikmeye kalkmasından kaynaklı bir protesto gerçekleştirmişler…
“Yeni akım medya” aygıtları gün geçtikçe gelişerek birey ve toplumun tam merkezine yerleşmeye devam etmektedir.
Yeni medyanın manipülasyon, algı yönetimi, dezenformasyon, mahremiyet gibi olumsuz sonuçları olduğu gibi elbette olumlu tarafları da yok değildir.
Her şeyden önce çift taraflı iletişim zeminiyle, bilgi paylaşımının tek taraflı olmasından çıkılmıştır. Sosyal medya üzerinden devlet başkanına bile ulaşılır hale gelinmiştir.
Küresel ölçekte gelişmeleri, haber ve bilgileri anında ulaşılır kılmıştır. Sosyal medya, hukuka ve adalete aykırı birtakım haksız olayları, sıcağı sıcağına yetkililere ulaştırarak en hızlı müdahale yolu olarak toplumlar ve devletler tarafından kabul görmüş durumdadır.
Sosyal medyanın bir taraftan bireysel medya anlayışı oluştururken diğer taraftan da dijital sosyalleşme sağladığını ve dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı kültür ve inançlarındaki insanlarla iletişim ve etkileşim kurma imkânı sağladığı unutulmamalıdır.
İster kabul edelim ister etmeyelim “yeni medya” kavramı eksisi ve artısıyla gelişmeye ve büyümeye devam etmektedir.
Dijital dünyaya dair yayımladığı raporlarla bilinen “We Are Social” 2020 yılının ilk sosyal medya raporu olan “Digital 2020-Global Digital Overview” raporunu ocak ayında yayımladı.
Yayımlanan raporda dünyanın en popüler sosyal mecraları olarak Facebook, YouTube, Instagram, TikTok şeklinde sıralandığı görüldü.
Kapalı sosyal ağlar (mobil mesajlaşma uygulamaları) olarak ise WhatsApp lider olarak öne çıkıyor.
Raporda küresel anlamda Facebook’un 2,45 milyar kullanıcısı bulunuyor. YouTube’un 2 milyar ve Instagram’ın 1 milyar kullanıcısı bulunuyor. TikTok’un ise 800 milyon kullanıcısı mevcut.
Kullanıcı sayısıyla birinci sırada yer alan Facebook’ta ilk üç sırada Hindistan, ABD ve Endonezya bulunuyor.
Türkiye, 37 milyon aktif kullanıcı sayısıyla ilk 10 ülke arasında ve Avrupa birincisi olarak dikkat çekiyor.
Instagram’da ise 38 milyon kullanıcıyla 6'ncı sıradayız. Twitter’ı en çok kullanan ülkelerin başında 59,35 milyon kullanıcı sayısıyla ABD geliyor ve Türkiye 11,8 milyon, neredeyse 12 milyon aktif kullanıcısıyla listede 6'ncı sırada yer alıyor.
Raporun dikkat çeken istatistiklerinden biri de akıllı cep telefonlarıyla internete bağlanmanın diğer bütün cihazlara oranla yüzde 52 ile en çok kullanılıyor olmasıdır.
Sonuç olarak; küreselleşme süreci ve dijitalleşmeyle yeni akım medya, kamuoyunu yönlendiren, rıza üreten, ikna ve maalesef manipüle eden kitle iletişim aracına dönüşmüş durumda yoluna devam etmektedir ve her geçen gün hayatımızdaki öneminin daha da artacağı aşikârdır.
Ve dolayısıyla yeni medya, kamuoyunu yönlendiren ve hatta manipüle eden bir güç haline geldikçe, tarihte her anlamda medyayı yönetenler ve yönlendirenler olduğu gibi onu da algoritmalar üzerinden yönetenler ve yönlendirenler hiç kuşkusuz olacaktır.
Burada önemli olan berrak bir bilinçle, medyanın oluşturacağı gücün ve gücün oluşturacağı medyanın zararlı yönlerinden dengeli bir biçimde kaçınabilmektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish