İrlanda’dan İltica Bekleyenler Hareketi (Movement of Asylum Seekers) sözcüsü Bulelani Mfaco, gazeteci Çağdaş Gökbel’in sorularına yanıt verdi.
ABD’de George Floyd’un ölümünden sonra başlayan direnişi ve İrlanda’daki mültecilerin yaşadıkları sorunları değerlendiren Mfaco, siyahların şiddetin her türlüsüyle yüzleştiğini ve ırkçılığın sadece kültürel bir çekişme olarak değerlendirilemeyeceğini belirtti; yoksulluk ve ekonomik eşitsizliğin de bu ırkçılığın bir parçası olduğunun altını çizdi.
Amerikalı siyahi George Floyd, herkesin gözü önünde polis tarafından acımasızca katledildi. Amerika’daki ırkçılığın çok derin tarihsel kökleri olduğunu biliyoruz. Sizce ırkçılıkla ve faşizmle nasıl mücadele etmeliyiz?
İsterseniz bu meseleyi ele almaya Afrika kıtasından başlayalım. Kölelikten, sömürgeciliğe ve oradan Apartheid’e Güney Afrika'da birbirini takip eden ırkçı rejimlerin kaldırılması, 300 yılı aşkın bir süre aldı. Bugün, ırkçılık hâlâ kamusal alanda güçlü bir söylem olarak kendisini hissettirmeye devam ediyor; bu yüzden milyonlarca Güney Afrikalı’nın günlük yaşam deneyimlerini bu ırkçı politik eğilimler şekillendirmeye devam ediyor. Bunun temel nedeni yıllarca süren sistematik şiddet ve dışlanma oldu.
Eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı Thabo Mbeki’yi harekete geçiren siyahların kamusal yaşamdan dışlanması oldu. Güney Afrika’yı beyazlar ve siyahlardan oluşan, ırkçılığın olmadığı müreffeh bir ülke yapabilmek için çok çaba sarf edildi. Ancak buradaki bir başka kritik sorun da siyahların yoğun bir biçimde yoksul olmasıdır. Bir insanı insan olmaktan çıkaran şey bu yoksulluk ve yoksunluk halidir. Bugün siyahlar ne yazık ki ırkçı politikaların yarattığı bu temel sorunu aşabilmiş değil. Güney Afrika’da devlet tarafından desteklenen tüm bu ırkçı politikaların açtığı yaraları iyileştirebilmek için ciddi mücadeleler verildi. Bunun diğer ülkelere de örnek olabileceğini düşünüyorum.
“SİYAH ADAM, TEK BAŞINASIN”
Amerika Birleşik Devletleri’ne gelecek olursak, bugün orada siyahi insanları asla kucaklamayan bir federasyon sistemi var. Siyah insanların ABD pasaportu olabilir. Hatta kendi kültürlerine de nispeten sahip gibi görünüyor olabilirler. Görünürdeki tüm olgular asla gerçek bir eşitliğe işaret etmez.
Hem Güney Afrika hem de ABD insanların köleleştirilmesine dayanan vahşi bir ekonominin üzerinde yükseldi. Bu süreçte siyahiler acımasızca sömürüldü ve vahşi bir biçimde katledildi. Güney Afrika ve ABD’yi bu kadar karşılaştırmamın sebebi, birbirlerine çok benziyor olmalarıdır. Her iki ülkenin de hükümetleri ırkçılığı ve şiddeti kötü bir miras olarak devraldı. Bunun sonucunda milyonlarca siyah sefalet içinde yaşayacakları bir hayata mahkûm edildi. Tüm bu kıyımları, ekonomik zorlukları ve siyahların yaşadıklarını hayal etmek zor. Halihazırda bugün Güney Afrika’da yönetimdeki siyahlar, kendi yurttaşlarının maruz kaldığı şiddeti ve yoksulluğu görmezden geliyor. Bakın ben insanların yoksulluk ve fakirlik içinde yaşamaya zorlanmasını da bir tür şiddet olarak yorumluyorum. Şiddetin bu türlüsüne maalesef çok değinilmiyor. Steve Biko'nun sözleri bugün hâlâ geçerliliğini ve güncelliğini korumaktadır: "Siyah adam, tek başınasın."
Kapitalist sömürü düzenine dayanan küresel sistemimizin bu ırkçılığı beslediğine inanıyorum. Örneğin İrlanda’da et endüstrisinde çalışan göçmen siyahi işçilerin koronavirüs döneminde çok zor şartlarda çalıştırıldıklarını biliyoruz. Siz genel olarak sisteme baktığınızda tüm bu yaşadığımız sorunları nasıl yorumluyorsunuz?
Göçmenler zaten genel olarak çok tehlikeli koşullarda çalışmaya zorlanan bir kesim. Göçmenler salgın döneminde kritik işlerde görev aldıkları için zorunlu bir biçimde çalışmaya devam etti. Bu alanları şöyle sıralayabiliriz: Sağlık hizmetleri, temel hizmetler, perakende, inşaat, gıda üretimi vb.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Göçmenlerin pek çoğu kiralarını ödeyebilmek, hatta hayatta kalabilmek için diğer insanların burun kıvırdığı pek çok işte tehlikeli koşullar altında çalıştı. Nitekim sizin de belirttiğiniz gibi et endüstrisinde çalışan göçmenler, İrlanda’da salgın süresince kötü bir biçimde ihmal edildi. İşverenler bu süreçte ne pahasına olursa olsun sadece üretimlerini düşündü. Özetle üretim araçlarının sahipleri, güvencesiz ve zaten zor şartlarda İrlanda’ya gelmiş olan mültecileri istismar etti. Bu salgında tehlikeli koşullarda ve ortamlarda çalışmak zorunda olan göçmenler evlerine, ailelerinin yanlarına döndüklerinde onlara da Kovid-19 bulaştırdı. Bunun sorumlusu elbette ki çalışmak zorunda olan insanlar değil. İşverenler bu krizde evlerinde ve karantina altındayken para kazanmaya devam etti. Bunu da göçmenleri ve işçileri tehlikeli koşullarda çalışmaya zorlayarak başardılar.
Koronavirüs salgınının yıkıcı etkilerinin İrlanda adasında görülmeye başlamasıyla birlikte pek çok insan ciddi sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldı. Özellikle mülteciler Direct Provision (Doğrudan Hüküm Merkezi) diye adlandırılan konaklama yerlerinde iç içe yaşamaya zorlandılar. Neticede pek çok mülteci bu şartlardan ötürü koronavirüs hastalığına yakalandı. İrlanda’daki ‘Direct Provision’ problemi sizce nasıl çözülebilir?
İrlanda’daki sığınmacıların geçici olarak konakladıkları ‘Direct Provision’ merkezlerine uygulanabilir tek alternatif, sığınmacı insanlara farklı muamele etmemektir. İrlanda devletinin yoksul bir İrlandalı’ya yaklaşımı nasılsa bu insanlara da yaklaşımı aynı olmalıdır. Kovid-19 bize bunu net bir biçimde göstermiştir. Sığınmacıları yoksulluğa mahkûm etmek insanlık dışıdır. Sığınmacıların başvuruları kabul edilse ve bu insanlara mülteci statüsü verilse, bu insanlar bir İrlanda vatandaşıyla aynı haklara sahip olabilecek. Sadece bu adım bile atılmış olsa çok yol kat etmiş olacağız. Bu yüzden insanları sığınmacı ve normal vatandaş olarak ayırmayı doğru bulmuyorum. Neticede tüm insanların problemleri ortak. İyi barınma yerleri, nitelikli gıdaya erişim ve yoksullukla mücadele.
Yeni kurulacak hükümetin göçmenler konusunda yapıcı kararlar alabileceğine inanıyor musunuz?
Bakın hükümet görüşmelerinde belgesiz sığınmacılara dair bazı umut verici tartışmalar yaşandı. Bu sürecin sıkı bir biçimde takip edilmesi gerekiyor. Çünkü, İrlanda’da birbirini tamamlayan hükümetler oluşturulmaya ve buna göre iktidar politikaları düzenlenmeye devam ediyor. Meseleyi biraz da tersinden okumaya çalışalım. Bugün İrlanda hükümeti, ABD hükümetiyle oradaki belgesiz İrlandalıların yasal statüye kavuşmaları için yoğun bir biçimde görüşme ve lobi faaliyeti yürütüyor. Buna karşın İrlanda’da doğmuş olan sığınmacıların çocukları dahi ülkeden rahatlıkla sınır dışı edilebiliyor. Madalyonun farklı taraflarının güçlü ironiler içerdiğini fark edebiliyorsunuz.
İrlanda’da mülteciler konusunda şu an hükümet görüşmelerine katılan tek taraf olan ‘Yeşiller’ (Green Party) yoğun bir çaba sarf ediyor. Yeşiller sığınmacılar için Direct Provision’ların sonlandırılmasını istiyor. Ancak bu tartıştığımız konularda göçmenler lehine net bir alternatifin ortaya çıkabileceğini düşünmüyorum. Yeni oluşacak hükümet ve o hükümetin ortakları için sadece şu yorum yapılabilir: ‘Bu bir bekle ve gör oyunu’.
Dünyanın farklı yerlerinde ayrımcılığa ve zorbalığa maruz kalan insanlara nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Organize olun ve direnin. Sadece kolektif direniş sizi özgürleştirecektir!
© The Independentturkish