90'ların Cizre'sinden, meclis koridorlarına Ayşegül Doğan

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan; Cizre'yi, çocukluğunu, babasını ve barış umudunu anlattı

Cizre'de çatışmaların en yoğun döneminde büyüdü.

Orhan Doğan gibi siyasi bir figürle şekillenen bir çocukluk yaşadı.

Doktor olmak istiyordu ama kendisini önce gazeteci sonra milletvekili olarak buldu.

Eski DEP Milletvekili Orhan Doğan'ın kızı, DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan ile Independent Türkçe için hatıralar eşliğinde bir sohbet gerçekleştirdik. 
 

Ayşegül Doğan, Independent Türkçe için Esra Çiftçi'nin sorularını yanıtladı
Ayşegül Doğan, Independent Türkçe için Esra Çiftçi'nin sorularını yanıtladı

 

"Her şeye rağmen mutlu bir çocuktum"

Çocukluğunuz özellikle babanız Orhan Doğan'ın siyasetteki aktif rolü ile nasıl şekillendi? Bu süreç sizi nasıl etkiledi?

Çocukluğum Cizre'de geçti. 12 Eylül askeri darbesi sonrası; çatışmalı dönemin en yoğun olduğu, savaşın en ağır halinin yaşandığı yıllardan bahsediyoruz. Cizre tüm bu yaşananların tam kalbinde bir yerdi.

Bütün bunlara rağmen mutlu bir çocukluk hatırlıyorum. Muhtemelen bu da şundan kaynaklanıyor bugünden bakınca öyle düşünüyorum. Haklı olmanın verdiği bir duygu hakimdi benim çocukluğumda.

Avukat, insan hakları savunucusu bir baba, inandığı değerler için cesaret ve kararlılıkla mücadele eden, karşılaştığımız zorlukları da bunun üzerinden tanımlayıp buna karşı mücadele etmeyi öğreten, anlatan, bu değerlerle büyüten bir aile... Yani kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın adaletsizliği, haksızlığı kabul etmeyen bir çocukluk…

Tabii bunun için özel bir telkinde bulunmadı ailem, zaten tam o haksızlığın kalbinde yaşıyorsunuz, bunu görüyorsunuz ve bu hayatınızın her alanına sirayet ediyor.

Okulda, sokakta. O zamanın şartlarını bir düşünün; işte kurşun nedir, mermi nedir, yürüyüş nedir, eylem nedir… Kimliğinizden, konuştuğunuz dilden dolayı bunları yaşıyorsunuz, bunların içinde büyüdüğünüz zaman da ister istemez sonraki yıllara etki ediyor.
 

"Evimiz doğrudan hedef alınırdı"

Kürt sorunuyla büyümek, özellikle Kürt bir ailede yetişmek size ne öğretti? 

Sizin deyiminizle ifade etmek gerekirse Türkiye'de yaşayan milyonlarca insan gibi ben de biz de Kürt sorunu ve onun yarattığı sonuçlarla birlikte büyüdük, yaşadık, yaşıyoruz. Biz yaş alıyoruz ancak Kürt sorunu genç kaldı. Yani ve ne yazık ki hep bir dejavu hali!

Ancak buna rağmen söz benim büyüdüğüm ortamda hep çok değerliydi ve etrafımda bunun ağırlığını taşıyan insanlar yaşıyordu. Bu da diyalogla, temasla, konuşarak, anlatarak sorun çözme konusunda büyük bir deneyim kazandırdı.

Niye? Çünkü hep bir anlatma derdimiz vardı bizim. Kendimizi anlaşılır kılma, sesimizi duyurma... Gerçekten Cizre öyle bir yerdi.

Mesela, bizim evimiz çatışmalarda doğrudan hedef alınırdı. Evimiz, babamın arabası defalarca bombalandı. Kaç kez suikast girişimi yapıldı anneme, babama. Bir seferinde annem, kız kardeşime hamileyken babamla birlikte doktor kontrolüne giderken Cizre-Mardin yolu arasında suikasta uğradılar, şans eseri kurtuldular.

Yine evimiz bombalandığında erkek kardeşim ve babaannemi kaybedebilirdik, beş dakika arayla hayatta kalabildiler.

Babamın deyimiyle "öyle günlerdi ki sabah evden çıktığınızda akşam eve gelemeyecek olmanın kabulüyle" yaşanılan zamanlardı.

İşte böyle bir yaşam mücadelesi… Kolay olmuyor, ne kazandırıyor diye sorarsanız; biraz daha sabırlı, daha dayanıklı olmak zorunda kalıyorsunuz.

Bu bir tercih değil. Savaşın yarattığı o çıplak yıkımı, acıyı gördüğünüzde barışın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu daha fazla idrak etmiş oluyorsunuz. 
 

3 Mart 1994'de aralarında Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Orhan Doğan'ın da bulunduğu çok sayıdaki Demokrasi Partisi (DEP) milletvekilinin Meclis'te dokunulmazlığı kaldırıldı ve 17 Mart 1994'te tutuklandılar
3 Mart 1994'de aralarında Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Orhan Doğan'ın da bulunduğu çok sayıdaki Demokrasi Partisi (DEP) milletvekilinin Meclis'te dokunulmazlığı kaldırıldı ve 17 Mart 1994'te tutuklandılar

 

"Babamı çok az görebiliyorduk"

Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği Cizre, "ölümü göğüslemek durumunda kalan" insanların memleketiydi. Bu ülkenin en karanlık olaylarının yaşandığı yerlerden biri…  

Asit kuyuları, faili belli cinayetler, suikastlar, taammüden insanların öldürüldüğü, her açıdan çok derin ayrımcılıkların yaşatıldığı; sıfır yaşındaki bir bebekten yetmiş yaşındaki bir insana kadar çeşitli işkence biçimlerinin denendiği ve yaşatıldığını gördüğünüz bir şehir...

Hiç unutamadığım anlardan biridir: Biz babamı çok az görebiliyorduk, hep yollarda oluyordu. 5 kardeşiz bu arada. O zamanlar Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. Babam avukat olarak Yeşilyurt davasının keşfine gidecekti. O gün de nedense kardeşimle tutturduk biz de geleceğiz diye, işte çocukluk hali…

Yeşilyurt köyüne gittikten sonra onun bir keşif olduğunu ve orada bir dışkı yedirme olayının yaşandığını öğrendik. Tabii kardeşimle oyalanmamız için başka bir yere götürmüşlerdi ama çocuk merakı keşif alanına gittik ve o keşfi izledik.

Şimdi dünyada kaç avukat böyle bir davaya gider ya da kaç çocuk böyle bir gerçekle yüzleşebilir? Bunlar çocukluğunuza ve ilk gençliğinize denk geldiğinde çok derin travmalar yaratan ve unutulması kolay olmayan sizi takip eden ve sizin takip ettiğiniz şeylere dönüşüyor.

Bizim hayatımız da böyle. Bir de doğrudan bunu yaşamış çocukları düşünün ya da gençleri düşünün. Yıllar sonra seçim kampanyasında aynı köye milletvekili adayı olarak gittiğimde, konuşamadık adeta bakışarak ağlaştık.
 

Orhan Doğan, 2005
Orhan Doğan, 2005

 

"Çocukken doğumhaneye gider, Türkçe bilmeyen kadınlara tercümanlık yapardım"

Bu yaşananlar bugünkü duruşunuzu nasıl etkiledi?

Daha çok sevmeyi öğreniyorsunuz, insanın en değerli varlık olduğunu, bunun için mücadele etmeyi ve vazgeçmemeyi öğreniyorsunuz.

Mesela fikri takibi öğrendim. Mesela gündemden düşürülmeye çalışılan konuların izini sürmeyi öğrendim. Mesela unutturulmaya çalışılan her şeye karşı mücadele etmeyi...

Bizim evimiz hastanenin tam karşısındaydı, hiç unutamıyorum evimizin kapısının önünde doğurmak zorunda kalan genç kadını… Çünkü Cizre Devlet Hastanesi'nde Kürtçe konuştuğu için hasta kabulü yapılmamıştı.

Çoğu zaman babaannemle beraber doğumhanede kadınlar ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kalmasınlar diye tercümanlık yaptığımızı hatırlıyorum.

İnsanlar Türkçe bilmedikleri için hastaneye gidip dertlerini anlatamıyor ve olmayan-çok görülen sağlık hizmetine bile erişemiyorlardı.

Muhtemelen o zorlukları görünce doktor olmak istemiştim. Akranlarımın çoğu zaten ya avukat ya da doktor olmak isterdi. 
 

Eski DEP milletvekili Orhan Doğan, 2 Mart 1994’te TBMM'den çıkışta sivil polisler tarafından gözaltına alındı
Eski DEP milletvekili Orhan Doğan, 2 Mart 1994’te TBMM'den çıkışta sivil polisler tarafından gözaltına alındı

 

"Hepimizin hayatını çaldılar"

Orhan Doğan'ın meclisten polis arabasına bindirilme anı milat. O görüntüleri izlediğinizde ne hissettiniz? Bu kadar ağır geçmiş karşısında siyasete girerken hiç çekinmediniz mi?

Ben o gün oradaydım. 2 Mart 1994 dokunulmazlık oylamasını genel kurulun locasında izledim. Keşke öyle olmasaydı. Hepimizin hayatını çaldılar. Babamın deyimiyle "2 Mart Türkiye demokrasi tarihinde bir leke".

Babamlar tutuklanacaklarını biliyorlardı... Hatta idamla yargılanacaklarını da biliyorlardı, idamı da güçlü bir ihtimal olarak görüyorlardı. Nitekim öyle oldu.

O dönemde Fransa'da olmalarına rağmen dokunulmazlık oylamalarına bir iki gün kala Türkiye'ye döndüler. Döndükten hemen sonra gözaltına alınıp, tutuklandılar.

Babam tutuklanmadan önce bize "Burada kalmak istiyorum bana oy veren, inanan, güvenen insanların temsilcileri olarak meclise geldik yurt dışına gitme seçeneğim olmasına rağmen bunu tercih etmiyorum. Ben bu süreci sonu ne olursa olsun halkımla birlikte göğüslemek istiyorum" demişti.

Bunu niye anlatıyorum, İMC TV kapatıldığında, bir arkadaşım bana "Neden yurtdışına gitmiyorsun, kuvvetle muhtemel sana da bir dava açıp seni de tutuklayacaklar" dedi.

Üstelik sen siyasetçi değilsin ki, halk sana babana yüklediği gibi bir sorumluluk yüklemedi ki!


Haklı olabilirdi. Fakat yapamadım, gitmedim, oysa gidebilirdim.

Buna koşullarım da elveriyordu ancak kalbimde ve vicdanımda babamın bıraktığı o konuşmanın verdiği kalma kararının, o göze alışın izi vardı.

O iz beni, ben de onu takip ettim galiba… Hakkımda bir soruşturma var mıydı? Hayır yoktu.

Sonra oldu mu? Oldu. Arkadaşım haklı çıktı. Yargılandım mı?

Yargılandım. Yalnızca gazetecilik yaptığım için, gazeteci olarak haber takibi yaptığım, kaynaklarımla görüştüğüm ve yaptığım söyleşilerden dolayı örgüt üyeliğinden hapis cezası alıp, yurtdışına çıkış yasağına maruz kaldım.
 

Mart 2003'te "yasa dışı faaliyetlerin merkezi" olduğu gerekçesi ile kapatılan partinin 46 üyesine de 5 yıl siyasi yasak getirildi
Mart 2003'te "yasa dışı faaliyetlerin merkezi" olduğu gerekçesi ile kapatılan partinin 46 üyesine de 5 yıl siyasi yasak getirildi

 

"Kimsek, o olmak istiyoruz"

Peki siyasete girmeye nasıl karar verdim? Siyaset hep bir var olma biçimiydi benim için. Bu varoluş benim hayatımdı zaten yaşadığımdı. Dolayısıyla bu süreç çok hızlı gelişti.

Kadın olmak, Kürt olmak, gazeteci olmak bütün bunlar motivasyon nedenleri arasında sayılabilir. Temel nedenlerden biri çoğunluğu hapiste olan bir siyasal partiden bahsediyoruz, yani pek çok üyesi ya tutuklu ya da sürgün.

Böyle bir dönemde parti seni mücadeleye davet ediyor, buna hayır demem imkânsızdı. Bağlarken; yaşadık, iyi ki de yaşamışız elbette…


"Bugün barışa çok çok yaklaştığımızı düşünüyorum"

Ama ben bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ediyorum. O yüzden karamsarlığa değil, daha umutlu bir yanına bakarak barışın mümkün olduğunu ve buna çok çok çok yaklaştığımızı düşünüyorum.

Hem iktidar açısından hem muhalefet açısından hem toplum açısından çok büyük bir tarihsel fırsatla karşı karşıyayız. Her zaman olmaz böyle tarihsel fırsatlar. Bu 93'te kaçırıldı, heba edildi. Keşke heba edilmeseydi, keşke kaçırılmamış olsaydı, keşke başarılabilseydi.

Bugün aynı yanlışlar yapılmazsa, ezberler bozulabilirse, ben bu tarihsel fırsatın halklar lehine, Türkiye lehine ve hatta Ortadoğu lehine çok ciddi Umutlar yaratabileceğini düşünüyorum.

Ben her şeye rağmen umutluyum, umutlu olmamız gerektiğine inanıyorum. 


"Kaybedilen şeyin hayat olduğunun farkına varılmalı"

Ancak daha fazla da aynı şeyler yaşanmamalı.

Kaybedilen şeyin hayat olduğunun farkına varılmalı.

Ve en kıymetli şeyin de yaşamak olduğunun, hayat olduğunun, tüm bu yaşananların arkasındaki şeyi de daha iyi yaşayabilmek, hatta yalnızca yaşayabilmek için.

Umarım bu tarihsel fırsat hiçbir şey için feda edilmez. Kaybettiklerimize kavuşamayız, yerlerini hiçbir şey dolduramaz ancak aramızda olmayanların da içine sinecek bir barış borcumuz var. 
 

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan

 

Ayşegül Doğan kimdir?

1977'de Ankara'da doğdu, Cizreli. İlk, orta ve lise eğitiminin bir bölümünü Cizre'de tamamladı. 1993'te Ankara Çankaya Lisesi'nden mezun oldu. Metz Üniversitesi Kültürel Arabuluculuk ve İletişim Bölümünde ve Paris Yüksek Gazetecilik Okulu-ESJ'de eğitim gördü.

Öğrenciliği süresince AFP, Courrier International, Amerika'nın Sesi Kürtçe servisi ve Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü (INALCO) Kürdoloji bölümünde çalıştı.

Türkiye'ye döndükten sonra Le Monde Diplomatique'de çevirmen-gazetecilik yaptı. 2005 yılında Lila Kadın ve Çocuk Dayanışma Derneği'ni kurdu. Sivil toplum, demokratikleşme ve barış alanlarında ulusal ve uluslararası çalışmalar yürüttü.

2010'da "Orhan Doğan: NîvJiyan/Yarıda Kalan Hayat" kitabını yayımladı. 2011 yılından IMC TV'nin kapatıldığı Ekim 2016'ya kadar Gündem Müzakere programını hazırlayıp, sundu. Aynı zamanda IMC TV Program Koordinatörüydü.

HaberSİZsiniz, webiz, Tele1, Gazete Duvar'da gazetecilik yapmayı sürdürdü. 2020 yılında Yeniden TV YouTube kanalını kurdu. Şırnak milletvekili olan Doğan, bugün DEM Parti sözcüsüdür.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU