Demet Sabancı Çetindoğan: Kadının ekonomideki yeri aile birlikteliğinin sigortasıdır

İş insanı Demet Sabancı Çetindoğan, Independent Türkçe'ye konuştu

Demet Sabancı Çetindoğan


Bilindiği gibi Türkiye'nin en saygın ailelerinden birine mensup olan Demet Sabancı Çetindoğan, Onkim, Brandroom, Shopsa, Tatilsa, Pera Palas, St. Regis İstanbul gibi önemli markaları bünyesinde bulunduran Demsa'nın patronu. Aynı zamanda aile şirketi Sabancı Holding ve Densa'nın da hissedarlarından.

Tabii ticaret hayatındaki başarıları kadar ülkemiz için de son derece önemli projelerde Demet Sabancı Çetindoğan'ı görmek mümkün. 

Türk kadınına istihdam sağlamak için kurulan Shopsa Demet Hanım'ın gözbebeği desek yanlış olmaz ki Shopsa ile Türk kadınını ticaret hayatına entegre etmek uğruna tüm Türkiye'yi karış karış geziyor. 

Yine başkanı olduğu T-One Derneği ile birlikte Türkiye'nin kültürel mirasını, tarihi ve doğal güzelliklerini dünyaya tanıtıyor.

Bugün Göbeklitepe'nin global anlamda tanınmasında bu derneğin payı büyük.

Macaristan Fahri Konsolosluğu, Horasis Eşbaşkanlığı gibi küresel ilişkilerde de Demet Sabancı Çetindoğan bir hayli önemli roller üstlenmekte. Ayrıca Oprah Winfrey'i evinde ağırlayacak kadar uluslararası düzeyde çevresi olan bir isim.

HÂl böyle olunca Demet Sabancı Çetindoğan ile birçok konuyu konuşmak istedim.


İlk olarak Shopsa'yı sordum. Tamamen kadınlara odaklanan ve kadınları ticaret hayatına dahil etmeyi hedefleyen Shopsa, aynı zamanda kadınlar için bir eğitim platformu. Kamunun da desteğiyle kadınlar burada sertifikalı eğitimlere katılabiliyor.

Shopsa çok özel bir platform, derin bir proje. Bu konudaki önceliğim akıllı, güçlü, vatansever, dayanıklı ve duygusal Türk kadınının hak ettiği noktada olması.

Kadının ekonomi içindeki güçlü yeri bugün aile birlikteliğinin sigortası haline gelmiştir. Kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen kadınların yetiştirdiği çocuklar dünyayı daha güzel bir yer haline getirmektedir. Buna çok inanıyorum ve çok güçlü nesillere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, dünyadaki kadın girişimcilerin gerek üretim, gerek tecrübelerini paylaşmak ve işbirliği fırsatlarını değerlendirerek online ortamda evrensel kadın mührü oluşturmak istiyorum.

Kurdukları hayalleri fiiliyata geçiren, kendi deneyimleriyle her yaştan kadına ilham veren kadınlar iyi ki varlar. Girişimci ruhları, keşfetme arzuları hiç bitmeyen üretici kadınların yeni nesillere umut olmasını da çok istiyorum.


Shopsa sadece Türkiye sınırları içinde mi kalacak?

Shopsa'nın merkez noktasını Türk kadını olarak kurguladık. Bu yüzden önceliğimiz de Shopsa'nın Türk kadın girişimci ve üreticilerden oluşması ve bunun giderek artması.

Daha sonra kadınlarımızın markalarını global pazarlara sunmak ki bu yönde çalışmalarımız yoğun bir şekilde sürmekte.

Sonraki aşamalarda Türki Cumhuriyetler'deki kadınlarımızı da Shopsa'ya dahil etmek. Son olarak da tüm dünyaya açılmak istiyoruz. 

Özetle şunu söylemek isterim ki, yolundan vazgeçmeyen kadınlar için keşfeden, yeni hikayeler yazmak isteyen tüm kadınların yollarının Shopsa ile kesişmesini gönülden arzu ediyorum.


Kök hücre alanında yıllar önce büyük bir yatırımla Onkim'i kurup, bu markayı özel sektördeki en büyük kök hücre şirketi haline getiren Demet Sabancı Çetindoğan'a Onkim'i ve bu konuda ülke olarak hangi aşamada olduğumuzu sordum.

Kök hücre aslında oldukça geniş bir kavram. Bu kavrama birçok farklı doku ve birçok farklı kök hücre dahil ediliyor. Biz Onkim olarak birçok farklı dokudan kök hücre saklama-bankalama işlemlerini gerçekleştiriyoruz.

Saklanma süreci esnasında eğer aile içerisinde herhangi bir hastalık olur ise, hekimlerin talebi doğrultusunda ilgili uygulama merkezine bu ürünler kontrollü ve sağlıklı bir şekilde ulaştırılıyor.

Bilim insanları tarafından kök hücreler üzerinde yapılan çalışmalar son yıllarda oldukça hız kazandı ve gelecekte de birçok hastalığın tedavi umudu olarak görülüyor.

Kısa bir süre öncesine kadar kök hücre tedavileri sınırlı iken, son yıllarda klinik deneme amacıyla farklı hastalıklarda kök hücreler kullanılmaya başlandı.

Örneğin, halk arasında tavuk karası (gece körlüğü) olarak bilinen, kişinin önce görüş alanını daraltan ve zamanla renk, ışık derken görme yetkisinin kaybolmasına yol açan bu hastalıkta Onkim olarak çok ciddi ilerlemeler kaydettik.

Pek çok hastanın tedavisinde başarılı sonuçlar elde ettik. Bunun haricinde ALS, serebral palsi ve omurilik felci gibi alanlarda yürüttüğümüz klinik çalışmalar mevcut.

Yurt dışında devam etmekte olan çeşitli projelerde gerek kordon kanından gerek göbek kordonundan elde edilen kök hücrelerle birçok hastalığın tedavisinin önümüzdeki yıllarda hızla artacağına inanmaktayım.

Sağlık alternatifsiz bir ihtiyaç olduğundan dolayı bu alanda verilen hizmetler her zaman güncel olmalı. Bu açıdan tüm perspektiflerde doğru bir işe imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Sağlıklı bir Türkiye için sağlıklı nesiller yetiştirmek şart ve bunu yaparken de bilim ve teknolojinin tüm imkanlarını doğru kullanmak zorundayız.


Bir dönem Fashion TV, World Travel Channel gibi kanalların sahibi olan Demet Sabancı Çetindoğan'ın gelecek planlarında yine medya yatırımları var mıydı?

Geçmiş yıllarda medya yatırımlarımız oldu ama açıkça söylemek gerekirse o dönemin şartlarında pek de başarılı olduğumuzu söylemeyem.

Gelecekte herhangi bir medya yatırımı planımız yok ve şu an mevcut projelerimize yoğunlaşmış durumdayız.

Tabii medya tanıtım aracı olarak çok önemli ve Türkiye'nin her olumlu alanda marka olmasını çok arzuluyorum ve tüm iştiraklerimizde Türkiye'nin tanıtımına somut destek verme gayemiz var."


"Türkiye bu krizde ağır bedeller ödüyor"

Peki ülkemizin en önemli iş insanlarından biri olan Demet Sabancı Çetindoğan, son yıllardaki ülke ekonomisini nasıl değerlendiriyor?

Pandemi ile zirveye çıkan küresel ekonomik kriz döneminden geçiyoruz. Bu krizi diğerlerinden ayıran pek çok yön söylenebilir ama benim gördüğüm bu kriz aslında büyük bir dönüşümün sancısı.

Mega trend düzeyinde bakarsak, dünyanın siyasi ve ekonomik merkezinin Atlantik'ten Pasifik'e kaydığını görüyoruz.

Tek kutuplu dünya algısı Çin ve Rusya baskısı altında. Ayrıca para da şekil değiştiriyor. Bugün çok tartışmalı bir alan olsa da elektronik para ve ödeme sistemleri yakın gelecekte kaçınılmaz olarak hayatımıza girecek.

Bu büyük ekonomik dönüşümlerin siyasal sonuçları da oluyor. Güvenlikçi politikaların yeniden yükselişte olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Mülteci sorunu bütün dünyanın sorunu haline geldi ve gelişmiş ekonomiler bile bunun maliyetleri ile zorlanıyor. 

Özetle bütün ekonomik krizlerin lokomotif nedeni olur. Bu sefer ki çok daha yapısal ve çok daha derinlere giden sebepleri olan bir kriz. Türkiye bu krizde ne yazık ki daha ağır bir bedel ödüyor.

Şimdi yeniden küresel krizle mücadele standardına eriştik ama radikal yön değiştirmenin yarattığı belirsizlik ve güvensizlik enflasyon olarak bizi çok zorladı. Bir kere düzen bozulduğunda yeniden her şeyin yerine oturması zaman alıyor.

Türkiye de bir enflasyon ve faiz sarmalı içinde. Döviz ihtiyacı çok yüksek ve ihracat ile mevcut döviz ihtiyacını karşılayamıyor.

Ekonomide bütün faktörleri aynı anda iyileştiremezsiniz. Hem faizi hem enflasyonu düşürmek bunu yaparken dövizi sabit tutmak mümkün değildir.

Türkiye'nin döviz getirici faaliyetlerini geliştirmesi, yapısal reformlar yoluyla küresel pazara güven vermesi ve bütün bunları yaparken de sıkı para politikasını sürdürmesi gerekiyor.


Ülkemizin en büyük sorunları neler ve bu sorunlar nasıl çözülmeli?

Siyasi ve ekonomik olarak sayılabilecek başlıklar var. Ticaret dengemizin bozuk olması başlı başına bir sorun.

Mülteci sorunu çok ciddi. Buna bağlı olarak kültürel erozyon, kültürel değerlerimizin ve geleneklerimizin deforme edilmesi büyük sorunlar olarak düşündüğümde ilk aklıma gelenler.

Çözüme gelecek olursam, Türkiye'nin sahip olduğu potansiyel bütün bu sorunların çözülmesine yetecek büyüklüktedir.

Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde çok önemli rekabet avantajlarına ve kurulu kapasiteye sahibiz.

Türkiye'nin belli bir planlama çerçevesinde yapısal sorunları çözecek adımları atması, içerdeki üreticiye ve dışardaki yatırımcıya güven vermesi ve piyasaya istikrarın hakim olması gerekiyor.

Küresel kriz ortamında bütün koşulları kontrol etmek mümkün olmuyor. Dış etmenlere dayanıklı, üretimi merkezine alan ve gelirin tabana yayıldığı bir düzenin inşa edilmesi lazım. Bütün bunlar uzun vadeli planlama ve milli bir konsensüs gerektiriyor.

Ne yazık ki dünyanın ve bölgemizin içinden geçtiği bu zorlu dönemde kısa vadede bu sorunları çözmek kolay değil.

Özellikle mülteci sorunu ve onun getirdiği sosyal sorunların varabileceği yerleri tahmin etmek mümkün değil. Fakat taşınması zor bir yükün altına girdiğimiz de bir gerçek. 

Yine de bütün bu tespitlere rağmen Atatürk'ün bir sözünü hatırlatmak isterim:

Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.

Türkiye gibi büyük ve köklü bir devletin mevcut sorunları aşacak gücü de aklı da inisiyatifi de vardır.


"Yanan yerlerin doğaya kazandırılması milli ve evrensel bir görevdir"

Son olarak doğaya karşı özel bir ilgi ve hassasiyeti olan Demet Sabancı Çetindoğan'a birkaç gün önce gerçekleştirdiği Instagram paylaşımını soruyorum. Bilhassa ülkemizdeki yangınlardan sonra Çetindoğan, tüm özel davetlerdeki hediyelerin fidan dikim kapanyasına çevrilmesi gerektiğini düşünüp, bu konuda çağrıda bulunmuştu.

Evet, hediyelerimiz fidan olsun dedim. Geleceğimize hep birlikte nefes olalım istedim.

Ülkemizin farklı bölgelerinde meydana gelen orman yangınlarında zarar gören alanlarımızın yeşillendirilmesi amacıyla önümüzdeki iki yıl boyunca tüm özel günlerimizdeki hediyelerimizi fidan dikim kampanyasına çevirmeyi düşündüm.

Çevremdeki birçok dostumda destek olacak. Hatta çok kıymetli sevgili Filiz Akın sağ olsun ilk destekçilerden oldu ve bu beni çok mutlu etti.

Yanan yerlerin doğaya kazandırılması milli ve evrensel bir görevdir. Bu artık bir vizyon meselesi değil.

Doğaya karşı duyarlılık şu ya da bu kesimin tercihi, eğilimi olacak entelektüel bir çaba da değil. İklim krizinin geldiği boyut düşünüldüğünde yakın gelecekte hepimiz ödediğimiz bedeller açısından eşitleneceğiz.

Doğadan bir parçayı koparıp kazandığını düşünenler de bu yolda kaybedecekler. Bunu anlatmak için harcayacağımız zamanı ağaç dikmeye ayırırsak daha iyi bir iş yapmış oluruz.

Bizim tavrımız dünyadan, yaşamdan yana. Kaybolan her ağacı yerine koymaktan yana. Bir fidan bağışlamak bile çok şey değiştirecektir.


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU