2021 seçim kampanyası sırasında Almanya'da gezerken, iki şey beni hemen etkilemişti. İlki, etrafa yayılmış kritik ve mutsuz ruh haliydi, sanki topluluk ilişkilerinden demiryollarına kadar hiçbir şey yolunda gitmiyormuş gibiydi. İkincisiyse herkesin suçu 16 yılın ardından emekliye ayrılan Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yüklemesiydi.
Bu karamsarlık, bir yıl öncesiyle karşılaştırıldığında bile çok büyük bir değişime işaret ediyordu ve 4 yıl önce Merkel'in merkez sağcı Almanya Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birliği'yle (CSU) koalisyonunun başı olarak 4. zaferini kazandığı seçimlerden daha da farklıydı. Artık Merkel yalnızca çekilmekle kalmamıştı, partisi onlarca sandalye kaybederek Olaf Scholz liderliğindeki Almanya Sosyal Demokrat Partisi'yle (SPD) kırmızı, yeşil ve sarıdan (serbest piyasa liberalleri) oluşan kırılgan bir "trafik ışığı" koalisyonuna iktidar yolunu açmıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
O kampanyaya dair en unutulmaz anım, Merkel'in CDU lideri olarak halefini desteklemek ve vedalaşmak üzere kendi seçim bölgesi olan Baltık kenti Stralsund'daki bir kampanya mitingine gelmesine tanıklık etmekti. Hava karanlık ve soğuktu, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve tarihi kent meydanında toplanan kalabalık, dünya çapında bir devlet kadını haline gelen milletvekillerini yuhalamalar ve protestolarla karşılamıştı.
Yurttaşlarının kendisine taktığı lakapla "Mutti" (anne), iktidardan ayrıldıktan sonra, yakın geçmişte herhangi bir yerdeki bir demokratik liderin yaşadığı en dramatik gözden düşüşlerden birini yaşamış olmalı. Siyasi hayattan zarifçe çekilmeyi seçtikten sonra Merkel, kamuoyunun senaryosundan acımasızca çıkarılmıştı. Adının geçtiği her yerde kötülenmiş, Almanya'nın tehlikedeki durumundan, daha sonra da Rusya-Ukrayna savaşından sorumlu tutulmuştu.
Merkel, bu hafta Freiheit (Özgürlük) adlı 700 sayfadan uzun anı kitabının yayımlanması vesilesiyle verdiği bir dizi röportaj ve canlı sunumla yeniden ilgi odağı oldu. Berlin'deki sunum ve lansman etkinliğinin biletleri dakikalar içerisinde tükenmişti.
Yine de Angela Merkel, geçmiş bir çağdan kalma bir figür hissi veriyor; görevden ayrıldığından bu yana çok şey değişti. Ancak başbakanlığının gözden geçirilmesi gerekmesinin sebeplerinden biri de bu uzaklık. Halihazırda çok fazla şey bugünün dikiz aynasından görülüyor. Merkel'in savunmasını (anıları Merkel'in savunması gibi değerlendiriliyor) dinlemek ve bunlardan ders almak gerekiyor. İşte verilebilecek pek çok örnekten üç tanesi.
Almanya hâlâ birçok açıdan ayrışmış bir ülke. Merkel'in, Almanya'nın yeniden birleşmesinin arkasındaki dev isim Helmut Kohl'un halefi olarak belirlendiği çok nadiren hatırlanıyor, bu durum kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş atasözünün neredeyse mucizevi bir örneğiydi. Doğu Almanya'da bir papaz ailesinde büyüyen, kimya okuyan ve rejim çökerken siyasete atılan Merkel, o dönem için mükemmel bir profile sahipti. 1990'da milletvekili seçilen Merkel, muhalefet liderliği konumuna yükseldikten sonra 2005'te CDU-CSU'yu kıl payıyla yeniden iktidara taşımıştı.
Almanya için daha nitelikli bir başbakan olamazdı: Eski Doğu'nun özel dertlerine karşı duyarlı, enerji kaynaklarıyla iklim (ve daha sonra pandemiler) hakkında bir bilim insanı bakış açısına ve deneyimli bir uzlaştırıcının becerilerine sahip biriydi. Şüpheciler onun koalisyonuna sadece aylar vermiş, o ise üç seçim daha kazanmıştı.
Merkel, kitabında "Ossi" (eski Doğu Almanya yurttaşlarına takılan lakap -çn.) olduğu için karşılaştığı güvensizliği ve siyasi meslektaşları tarafından sadece CDU'ya değil, ülkeye olan sadakatinin bile sorgulandığı zamanları açıklıyor ve buna öfkesi sürüyor. Küskün bir Doğu'nun aşırı sağda teselli aramasıyla Almanya'nın Doğu-Batı ayrımı yeniden su yüzüne çıkarken akıllara, o kritik yıllarda Almanya'nın bu ayrımı anlayan ve arada köprü kurmaya çalışan bir başbakanı olmasaydı, bu uçurumun ne kadar daha büyük olabileceği sorusu geliyor.
İkincisi, ekonomide Merkel pek çok kişi tarafından Almanya'nın gerilemesinden sorumlu tutuluyor ve elde bulunan değerlerden faydalanmak yerine ülkeyi kendi haline bıraktığı için suçlanıyor. Almanya'nın özellikle dijital gelişmelerde öncülük etmektense takip ettiği doğru. Ancak bu denklemde Almanya'nın büyük ölçüde tek başına üstlendiği devasa ve süregelen birleşme maliyetine nadiren yer veriliyor. Büyük ihtimalle başka hiçbir ülke, belki de şiddet içeren huzursuzluklara yol açmadan ülkenin bir bölümünden diğerine bu tür transferler yapamazdı.
2021'e gelindiğinde Almanya'nın zorlanmaya başladığı ve Japonya'daki Fukuşima felaketi sonrasında nükleer enerjiden kaçınmasının bedelini doğrudan ödediği bir gerçek; bana göre (ona göre olmasa da...) bu aceleci karar bir hataydı. Ancak Almanya'nın ekonomisine verilen en keskin, en yıkıcı zarardan Merkel sorumlu tutulamaz.
Bu, doğrudan Scholz'un, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgalinden sonra ilan ettiği ve çok övülen Zeitenwende'nin (dönüm noktası, çağ değişimi, nasıl tercüme ederseniz edin) bir sonucu. Almanya Rus gazına olan bağımlılığını sonlandırıp, tamamlanan yeni gaz boru hattını rafa kaldırmış ve hane halkları, daha da önemlisi sanayi için son derece yüksek fiyatlara yol açmıştı. Scholz ayrıca kaynakları orduya kaydırmıştı. Bu, sistemde devasa bir şok etkisi yaratmış ve miras alınan ataleti epey artırmıştı.
İşte Merkel'i üçüncü ve belki de en tartışmalı şekilde bu başlıkta savunmak gerekiyor: Görevde olduğu süre boyunca Rusya'yla ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le kurduğu ilişkiler. Bu konudaki eleştiriler o kadar ağır ki bazen Ukrayna savaşından tek başına Merkel sorumlu tutuluyor gibi görünüyor. Merkel'in yanlış değerlendirmeleri (kimilerine göre suçları) arasında ucuz Rus enerjisine karşı zayıflığı, 2014'te Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna'nın doğusuna müdahalesinde Putin'e "verdiği tavizler" ve Ukrayna'nın NATO üyeliğine şiddetle karşı çıkarak ABD'yle diğerlerinin bu üyelik sürecini hızlandırma planlarına engel olması yer alıyor.
Merkel, görevden ayrıldıktan sonra verdiği ilk röportajlardan birinde, doğrudan muhabire bakarak suçlamalara şöyle yanıt vermişti:
Ama savaş çıkmadı, değil mi?"
Yapabileceği tüm savunmalar arasında bu kesinlikle en ikna edici olanıydı.
Ancak savaş çıkmamasının nedenleri vardı. Putin'le Merkel birbirlerinin dilini konuşuyordu; Merkel pek çok görüşmede Putin'i açıkça tanımıştı; sakinliğini korumuş, hatları açık tutmuş ve belki de Soğuk Savaş Ostpolitik'inin bir çocuğu olarak ticaretin, değişimin önünü açabileceğini ummuştu.
Merkel, Ukrayna'nın NATO'ya katılmasının Putin için kırmızı çizgilerin en kırmızısı olduğunu ve savaş anlamına gelebileceğini de en başından beri anlamıştı. Merkel'in öne sürdüğüne göre NATO, Ukrayna'nın üyeliğini 2008'de kabul etmiş olsaydı bu savaş daha erken çıkacaktı.
Scholz koalisyonunun ani çöküşünün ardından Merkel'in anılarının (bir özürden ziyade isyankar bir savunma olduğunu memnuniyetle söylüyorum) yeni bir seçim yaklaşırken gün ışığına çıkması tamamen tesadüf. Almanlar da birçok kişinin unutulmaya ve itibar kaybına bu kadar çabuk mahkum ettiği bir siyasetçiyi yeniden değerlendirmeye hazır olmayabilir. Ancak halihazırda Merkel'in başbakanlığını kaçınmaya çalışarak geçirdiği çatışma ve bölünmeye sürüklenmiş yeni nesil, onun neyi neden yaptığına ve barışın nasıl korunduğuna dair gerekçeli açıklamasını daha merhametli bir şekilde değerlendirilebilir.
independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İdil Barım
© The Independent