Radikal sağın "tarihi" seçim zaferi, yeniden birleşen Almanya için ağır bir hezimet

AfD'nin Almanya'daki eyalet seçimlerindeki yükselişi, DAC'nin çöküşünden 30 yıl sonra bile Doğu Almanya'da farklı bir oy kitlesinin var olduğunun kanıtı. Ve bu kitlenin tek ayırt edici unsuru yabancı düşmanlığı değil

Radikal sağcı Almanya için Alternatif partisinin lideri Bjorn Hocke, Thüringen'de partisinin eyalet seçimlerinde gösterdiği başarıya "tarihi zafer" dedi (Reuters)

Almanya'nın iki bölgesinde pazar günü gerçekleşen seçimler, Berlin'deki iktidar koalisyonuna karşı büyük bir güvensizlik oyu anlamına geldi ve radikal sağı II. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez Almanya'nın bazı bölgelerinde iktidara yaklaştırdı. Ancak bu seçimler sadece göçle ilgili değildi (her ne kadar bazıları öyle göstermeye çalışsa da) ve sadece Almanya'yla ilgili de değildi.

Almanya'nın doğusundaki iki bölge olan Saksonya ve Thüringen'deki parlamentolar için yapılan eyalet seçimleri, birleşmeden bu yana yapılan en önemli seçimler diye niteleniyordu.

Seçim öncesi yapılan tahminler sadece iki olasılığa dayanıyordu: Radikal sağcı bir partinin bölgesel iktidarı ele geçirmek üzere seçildiği mutlak en kötü senaryo ve Almanya İçin Alternatif Partisi'nin (AfD) sandıkta üst sıralarda yer aldığı ancak diğer partilerden oluşan bir koalisyon tarafından hükümet dışında tutulamayacak kadar yüksek bir oy oranına ulaşmadığı çok da kötü olmayan bir senaryo.

Sonuçta ikinci senaryo galip geldi. AfD, Thüringen'de sandıktan birinci çıktı ve merkez sağ CDU'ya 10 puan fark atarak büyük bir zafer kazandı. İktidardaki sol koalisyon hezimete uğradı ancak CDU liderliğindeki bir koalisyon bir sonraki hükümeti kurabilir ve muhtemelen kuracaktır çünkü tüm ana akım partiler iktidarı AfD'yle paylaşmamaya yemin etti.

Saksonya'da iktidardaki CDU, AfD'yi sadece yüzde 1 farkla geçerek birinci oldu ve şimdi yeni bir koalisyon kurmak için zorlu görüşmelerle karşı karşıya.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kaybedenlerin başında Yeşiller, iktidardaki ulusal koalisyonun bir parçası olduğu için cezalandırıldığına şüphe olmayan serbest piyasacı FDP ve radikal sol parti Die Linke vardı. Sosyal Demokratlar ise oylarını bölgesel parlamentolarda temsil edilmek için gerekli olan yüzde 5'lik barajın altına düşmeyecek kadar koruyarak Şansölye Olaf Scholz'u tamamen rezil olmaktan kurtardı. Ancak sonuçlar, gelecek yıl yapılacak parlamento seçimlerinde merkez sağın olası bir geri dönüşüyle birlikte iktidarın değişebileceğine işaret ediyor.

En kötüsü (en azından endişeli Alman ve Avrupa ana akımı tarafından görüldüğü üzere) kıl payı atlatıldıysa da genel tablo, sadece rakamların gösterebileceğinden hem daha fazla hem de daha az teselli edici. Daha teselli edici çünkü hem bölgesel hem de ulusal Alman demokrasisinin istikrarı için korkulandan daha az risk var. Ancak seçmenlerin dile getirdiği endişeler nedeniyle daha az teselli edici.

AfD'nin oylarının bazılarının tahmin ettiğinden daha düşük çıkmasının bir nedeni de (AfD sandıktan açık ara birinci çıktığı Thüringen'de bile sadece yüzde 33 oy alabildi) Sahra Wagenknecht'in 7 aylık partisinin her iki eyalette de çift haneli oy almasıydı. Ekonomik konularda aşırı solcu olan Wagenknecht, aynı zamanda AfD gibi göç konusunda daha sert sınırlamalar istiyor ve Ukrayna'daki savaşa karşı çıkıyor.

Bu kombinasyon muhtemelen seçmenleri radikal sol da dahil birçok partiden ama özellikle AfD'den uzaklaştırdı. Almanya'nın doğusundaki üçüncü bir eyalet Brandenburg'da da üç hafta içinde sandık başına gidilecek ve benzer bir tablo ortaya çıkabilir.

Wagenknecht'in partisinin gelecek yılki ulusal seçimi ne kadar etkileyebileceği belli değil. Kendisinin (o zamanki) Doğu Almanya'da doğması ve partisinin eski Doğu'da eski Batı'ya kıyasla daha güçlü bir oy oranına sahip olması, partinin ulusal çekiciliğine dair soru işaretleri yaratıyor. Ancak hem beklenen başarısı hem de AfD'nin eski Doğu'daki gücü, Alman yorumcular arasında Ossiler ve Wessilerin (Doğulular ve Batılılar) gerçekten aynı fikirde olup olamayacağı ve hatta iki Almanya'nın aslında daha da uzaklaşıp uzaklaşmayacağı hakkında çok sayıda (genellikle küçümseyici) tartışma yarattı.

Eski Doğu'da özel bir rahatsızlık olduğunu varsayan ve eski Doğu Alman seçmenlerin "yeni" gerçekliklerine tam olarak uyum sağlayamadıkları için bir şekilde aşağı oldukları hissini zar zor gizleyen bu tür tartışmalar, "Doğu Alman" deneyimiyle çok az ilgisi olan ve doğu eyaletlerindeki demografi ve basit coğrafyayla epey fazla ilgisi olan bazı büyük faktörleri atlama eğiliminde.

Göçmenliğe karşı düşmanlık, Doğu Alman okullarında öğretilenler ve öğretilmeyenler de dahil  her türlü nedenden ötürü Almanya'nın bazı batı eyaletlerinden daha yüksek olabilir. Ancak bazılarının iddia ettiği gibi, konutların daha ucuz olması ve işgücüyle insan kıtlığı nedeniyle batıya kıyasla doğuya daha fazla vasıfsız göçmen yerleştirilmiş de olabilir.

Seçim kampanyasında göç konusu öne çıkmış olsa da seçmenlerin başka kaygıları da vardı. Bunlardan biri, hem Wagenknecht'in hem de AfD'nin sona erdirmek istediği ve bu yüzden mitinglerinde yüksek sesle kutlandıkları Ukrayna'daki savaştı. Sandıklar, savaşa ve Almanya'nın yardımına, özellikle de askeri yardıma karşı muhalefetin eski Doğu Almanya'da eski Batı Almanya'dan çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Ancak bunun Doğu Almanya'ya özgü bir deneyimle, hele (bazılarının iddia ettiği gibi) Rusya'ya karşı dostane duygulardan ziyade, ekonomik (paranın kendi bölgelerinde hâlâ gerekli olan yeniden inşadan saptırılmasından korkuyorlar) ve coğrafi nedenlerle ilgisi olabilir. Doğu Alman eyaletleri Ukrayna'daki savaşa ve Rusya'ya Almanya'nın geri kalanından çok daha yakın. Örneğin Dresden'de sokak isimlerinden bu yakınlığı hissedebilirsiniz: Prag, Budapeşte, Viyana ve benzerleri.

AfD'ye daha fazla oy verdikleri için Almanya'nın doğu eyaletlerini yabancı düşmanı ya da vatanseverlikten uzak olarak damgalamak, mantıksız olmayan bazı kızgınlık ve korkuları bağnaz bir cehalet olarak nitelemek anlamına gelebilir. Şunu da belirtmek gerekir ki, benim gittiğim mitinglerde en yüksek tezahüratlar, her ne kadar her ikisi de popüler olsa da, göçün engellenmesi ya da Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için değil, Berlin'de birbirini izleyen hükümetlerin Doğu Almanların fedakarlıklarını ve kendi devletlerini yeniden inşa etmek için harcadıkları çabaları tanımadaki başarısızlıkları içindi.

Bu bağlamda, Doğu Almanya'nın dağılmasının üzerinden 30 yıldan fazla süre geçtikten sonra, şimdi bile farklı bir Doğu Alman oyu olabilir. Ancak bu oy sadece yabancı düşmanlığıyla ayırt edilmiyor. Bu da bu seçim kampanyasında öne çıkan başka bir şeyin altını çiziyor: Seçmenlerin kaygılarının ulusal ya da bölgesel sınırların ötesinde ne ölçüde paylaşıldığı. Şehir sokaklarını süsleyen çok sayıda afiş, Fransa ve Birleşik Krallık (BK) gibi yakın zamanda seçime giden Avrupa ülkelerindeki seçmenlerin ve başkanlık kampanyasına giren birçok Amerikalının dile getirdiği kaygılarla aynı olduğunu gösterdi.

Uygun fiyatlı konut, hayat pahalılığı, fiyatlara ayak uydurması gereken ücretler, kanun ve düzen, kişisel güvenlik ve ulusal güvenlik arzusu. Göç karşıtlığı ve yeni gelenlerin uyum sağlayamaması da bunun bir parçası ancak bu kampanyada, batıdaki Solingen kentinde seçimden sadece 10 gün önce Suriyeli bir sığınmacının işlediği cinayetler nedeniyle öne çıktı.

Böyle bir vahşetin nasıl ele alınacağı, Almanya'nın çok geniş siyasi yelpazesinde her adayın kampanya konuşmasının bir parçası haline geldi. Scholz hükümeti iltica sistemini sertleştirmekten bahsetti, Taliban'ın iktidara gelmesinden bu yana Afganistan'a ilk geri dönüş uçuşunu düzenledi ve başka bir AB ülkesinden gelen sığınmacıların yardımlardan mahrum bırakılması planını tartışmaya açtı. Merkez sol bir hükümetten gelen bu sözler, Angela Merkel'in 2015 mülteci krizine verdiği "Wir schaffen das" ("Bunu yapabiliriz"). tepkisinden çok farklıydı.

Thüringen ve Saksonya'da pazar günü sandığa gittiğinde seçmenlerin oyları, bazılarına göre Doğu Almanya deneyimiyle vurgulanan belirli bölgesel endişeleri yansıtıyordu. Ancak bu endişelerin birçoğu sadece Alman yurttaşları tarafından değil, aynı zamanda geniş bir kesim tarafından da paylaşılıyor ve birçok eleştirmenin yaptığı gibi bu endişeleri yanlış yönlendirilmiş ya da hatalı diye nitelemek tehlikeli bir yol.

Geçen hafta Almanya'ya yaptığı bir ziyarette konuşan Keir Starmer, BK'nin Almanya'daki AfD'ye benzer bir partinin BK'de "ortaya çıkmasına karşı canlı" olması gerektiğini söyledi ve ilerici partiler olarak adlandırdığı partilerin radikal sağın yükselişine bir yanıt bulamamış olmasından üzüntü duyduğunu belirtti. Bu doğru olabilir ancak Almanya'nın nispi sistemi ve geniş siyasi parti yelpazesi, halka endişelerinin iktidardakilere ulaşmasına dair, örneğin BK'ye kıyasla daha fazla şans veriyor. Burada (son derece grafiksel olarak gördüğümüz gibi) kızgınlıklar sokaklarda kargaşaya dönüşmeden önce büyük ölçüde gizlenebiliyor.



independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU