Rüzgar gibi geçti denir ya, gerçekten öyle mi geçti yoksa delip de mi geçti ve nasıl bir tortu bıraktı zaman içinde göreceğiz.
Söylenti, görüşler, söylemler muhtelif. Hani derler ya, her şey çok iyi hatta mükemmel, ama ahali puşt.
Onun söylemlere ve ahalinin ne söylediğine bakmadan olgular üzerinden bakıp bir analiz ve değerlendirme yapmak iyi olacaktır diye değerlendiriyorum.
İran-ABD arasında ne oldu, gerginlik en azından nasıl azaltıldı ya da azaltılmış gösterildi bir bakalım derim.
İran, 1979 İslam Devrimi ve müteakiben başlayan Irak Savaşı dolayısıyla savunmasını asimetrik savaşa göre yeniden dizayn etti ve silahlı kuvvetlerini buna göre teşkilatlandırdı.
Bir taraftan konvansiyonel ordusunu muhafaza ederken diğer taraftan asimetrik savaş yapacak olan Devrim Muhafızları Ordusu'nu teşkil etti.
Hem devrimi korumak ve ABD ambargosunun etkilerini azaltmak hem de savunmasını daha az maliyetli, barıştan itibaren ve kendi toprakları dışında yapma gibi bir konsept belirledi.
Tabii iki silahlı kuvvet arasında görev bölümü de yapıldı. Konvansiyonel ordu, konvansiyonel silahları kullanırken; Devrim Muhafızları Ordusu, özel kuvvetler, paramiliter güçler, balistik ve hava savunma füzeleri, özel donatılmış bot ve tekneler vb. güç ve silahlarla donatıldı.
Bu konseptin sahadaki uygulaması ise Tümgeneral Kasım Süleymani tarafından İran’ın etki ve ilgi sahası esas alınarak icra edildi.
Kasım Süleymani, Afganistan ve Pakistan’dan, Irak, Suriye, Yemen, Lübnan, Körfez ülkelerine; Orta Asya’dan Kafkasya’ya kadar geniş bir bölgede ve Şii nüfusun yaşadığı her yerde faaliyet gösterdi, insanları örgütledi, muazzam bir network kurdu ve İran’ın etki alanını genişletti.
Hatta Kasım Süleymani yeri geldi ABD ile çalıştı; YPG’nin örgütlenmesine yardım etti. PKK ile irtibat kurdu. Kasım Süleymani’nin ve İran’ın bölgede bu kadar büyümesine ABD ve Batı da katkı verdi.
ABD, başta Körfez ülkelerin olmak üzere, bölge ülkelerine ortak tehdit olarak hep İran’ı gösterdi ve onları İran’a karşı koruma karşılığında silah sattı ve bu ülkelerin kendine bağlı hale getirdi.
Geldiğimiz noktada İran, Irak başta olmak üzere etkinliğini çok artırmış, ABD’nin baskısına rağmen nükleer anlaşmanın değişmesi için masaya oturmayı reddeden bir konuma gelmiş ve ABD’nin bölge planlarının önünde bir engel olmaya başlamıştı.
Bu arada Kasım Süleymani de bir efsane haline gelmişti. ABD bu ortaya çıkan durumu düzeltmek ve gidişatı kendi stratejisi ve hedefleri doğrultusunda yürütebilmek için bir şok dalgası yarattı ve ipleri tekrar kendi eline almak için bir başlangıç yaptı.
Genel olarak bir şeyi yeniden dizayn etmek ya da yeni bir şekil vermek isterseniz, o zaman o sistemin başındaki kişiyi veya kişileri ortadan kaldırarak o sisteme sizin istekleriniz doğrultusunda yön verecek kişi veya kişilerin yönetime gelmesini sağlarsınız.
Bunun için kişilerin ihanet etmelerine ya da para ile satın alınmalarına gerek olmadığını belirteyim.
Çünkü yeni gelen kişinin mevcut networkü selefi gibi sürdürmesi mümkün değildir.
Hele ki o selef efsane haline gelmiş bir kişilikse. ABD tam da bunu yaptı ve bir şok dalgası yarattı.
Peki, ABD’nin Süleymani’nin öldürülmesiyle İran’ın bölgedeki etkisinin zayıflatılması dışında hedeflediği başka amaçlar var mıydı?
ABD dışında İran’ın içinde ve bölge ülkelerinden bu suikasta dahli olan var mıydı ya da olabilir mi?
ABD, İran’ın Irak ve Suriye’den çıkmasını istiyordu.
ABD, İran’ın masaya oturup yeni bir nükleer anlaşmayı kabul etmesini istiyordu.
ABD, İran’ın uzun menzilli balistik füze programından vazgeçmesini istiyordu.
Bütün bunların yanında Kasım Süleymani’nin güçlü bir figür olması dolayısıyla İran’ın iç dengelerini bozmayı ya da etkilemeyi hedeflediğini de söyleyebiliriz.
Kasım Süleymani, gücü dolayısıyla bölgedeki birçok devlet başkanı ile İranlı yetkili ve siyasetçinin çekindiği bir isimdi. Öldürülmesine İran içinden ve dışından birçok kişinin yardımcı olduğunu düşünüyorum.
Tabii İran, Kasım Süleymani’nin defnedildiği saatte ABD’nin Erbil ve El Anbar’daki üslerine 16 adet kısa menzilli (500 kilometre) füzelerle saldırdı.
Söz konusu saldırıda İran’a göre 80 kişi öldü. ABD’ye göre, personel zayiatı yok; sadece bazı uçaklarda tahribat var.
Büyük ihtimalle personel zayiatı yok. İran, bu konunun kapandığını söyledi; Haşdi Şabi vb. paramiliter gruplar ise intikam alacaklarını belirttiler.
Trump, yaptığı konuşmada, İran’ı masaya davet etti. BM ve NATO’yu göreve çağırdı. Nükleer anlaşmayı imzalayan ülkelerin imzalarını çekmelerini istedi. Bunun İran’ın masaya gelmesine yardımcı olacağını söyledi. BM'ye mektup yazıldığını ifade ederek yaptırımların artarak devam edeceğini belirtti.
Gerginlik şimdilik azalmış gibi görünüyor. ABD, Kasım Süleymani'yi öldürerek bölgede yeni bir safhayı başlattı. İran buna, gerilimi daha fazla tırmandırmama ve bir savaşa girmemek için dengeli bir karşılık verdi.
Peki, gerginlik bitti mi?
Mücadele nasıl devam edecek?
Bölgedeki gelişmeler ne olabilir?
Bu kriz, Irak Devleti'nin başarısız bir devlet olduğunu ve yönetilemediğini iyice su yüzüne çıkardı.
ABD, İran’ın üzerine fazla gitmedi. İran’ın bölgeden çekilmesi ile doğacak güç boşluğunun terör örgütleri tarafından doldurulacağını biliyordu. Ancak bu kriz, Irak’ın üçe bölünmesini bir adım daha yakınlaştırdı.
Önümüzde Irak’ın üçe bölünmesi; bölgede aratacak terör tehdidi; Kerkük, Musul, Telafer vb. tartışmalı bölgelerde ortaya çıkacak sorunlar; Türkmenlere yönelik saldırılar, Türkiye’nin takip etmesi ve tedbir alması gereken konular var.
Yine Suriye, Irak’tan kaynaklanan PKK/YPG ve radikal unsurların yarattığı tehditlerle uğraşmak zorundayız.
Tabii ABD’nin İran’a yönelik faaliyetleri, Suriye ve Irak’taki durum Türkiye’ye yönelik büyük bir göç demek aslında. Bu konuda epey başımız ağrıyacak gibi görünüyor.
Gerginlik bitmedi, yeni mücadelenin startı verildi, belki de vekiller eliyle yürütülecek bölgesel savaşın ilk adımı bu olanlar.
Neye hazır olalım? Yoğun göçe, yoğun teröre, Irak ve Suriye’nin parçalanmasına, Kürt devletçiği dahil yeni devletlerin teşkiline, Akdeniz’de bir savaşa hazır olalım.
Bunlarla mücadele için, içeride birlik ve beraberliğe, güvenilir bir istihbarata, güçlü bir orduya, güçlü bir ekonomiye, teknolojik gelişmeye, milli ve yerli bir silah sanayiine, yeni bir eğitim sistemine, üretime, esnek, süratli ve çok katmanlı bir dış siyaset ile diplomasiye ve bunları sinerji yaratacak şekilde birlikte kullanabilecek devlet adamlarına ihtiyacımız var.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish