Uluslararası ihtilaflar, geçmişin aksine ekonomik, politik, jeo-stratejik, sosyal ve kültürel kategorilerle analiz edilmiyor.
Çünkü hegemonik gücü elinde tutan “düşünce merkezleri” ulusal siyaseti ve uluslararası ilişkileri neredeyse tamamen dini terimlerle analiz yapıyor veya anlamlandırıyor.
Bugün batılı yorumcular, gazeteciler ve sosyal bilimciler “İslami terörizm”den bahsettiği kadar kolay bir şekilde Hristiyan terörizminden, Yahudi terörizminden ya da Katolik terörizminden bahsetmeyi düşünmezdi.
Ancak süreç sadece İslamiyet'le kalmıyor. Asya’da Çin’in Müslümanlara yönelik başlattığı soykırım, ‘Konfüçyüs terörizmiyle’, Hindistan, Myanmar ve Sri Lanka’da azınlıklara uygulanan şiddet ‘Budist terörizmiyle’, İsrail’in Gazze ve Filistin’de uyguladığı saldırgan politikası ‘Yahudi Terörizmiyle’, Katolik Batı dünyasında azınlık, dışlanmış ve ötekileşen topluluklara yönelik saldırgan tutumu ‘Hristiyan terörizm’le anılır hale geldi.
Elbette hiçbir inanç biçimi, şiddeti tavsiye etmiyor. Ancak politik ve ekonomik hedefler, dini motivasyonla açıklanırken; sonuçları üzerinden meseleyi dinsel terminolojiyle açıklamak ve dini fraksiyonları bir şekilde kategorize etmeyi kaçınılmaz kılıyor.
Söz konusu siyasi ve dini çeşitliliğin arttığı Latin Amerika'da da din ve politika söz konusu olduğunda aşırılık yanlısı, küresel dini inançların yükselişini görebilirsiniz.
Latin Amerika, kabaca 500 milyondan fazla Katolik’e yani Dünya’daki toplam Katolik nüfusun yaklaşık yüzde 40’ına ev sahipliği yapıyor. Vatikan’ın da başında, tarihinde ilk kez bir ‘Latin Amerikalı Papa’ bulunuyor.
Donald Trump başkan olduktan sonra, ABD siyasetinin “Latin Amerikalaşması” hakkında çok şey söylendi.
Ancak Latin Amerika’nın sağının Trumplaşması, ABD siyasetindeki Latin Amerika etkisini (2020 seçimlerine kadar) gölge de bıraktı. Çünkü ‘Latin Amerika sağı’ Trump ile hizalandı.
Trump’ın ABD Başkanı olmasına sağlayan dinsel ve ideolojik sağcı Hristiyan-Evanjelik taban, bugün Latin Amerika siyasetinde de sağ muhafazakar ve sağ milliyetçi tabanı derinden etkiliyor.
Ayrıca bu taban bölge ve ülke siyasetinde belirleyici bir üstünlük elde ediyor. Dönem dönem de askeri/yargı darbeleriyle ülkeleri ‘terörize’ edebiliyor.
Evanjelikler Latin Amerika siyasetinin merkezinde
- Latin Amerika Evanjelik toplumu, en büyük yıkıcı siyaseti 2016 yılında Brezilya Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff'in görevden alınmasında yaptı. Evanjelik kökenli parlamento mensupları, yargı, kilise ve emniyet teşkilatı müntesipleriyle birlikte solcu Dilma hükümetinin bir yargı darbesiyle indirilmesinde aktif rol aldı.
- İkinci dikkat çeken siyaset mühendisliğini Kolombiya’da 250 bin insanın ölümüne neden olan Kolombiya Hükümeti ile FARC örgütü arasında imzalanan barış anlaşmasına ilişkin referandum da “Hayır” oyunu vererek, beklenmeyen sert bir çıkış gösterdi.
Buna ek olarak referandum döneminde evanjelik rahipler de, kampanya döneminde aktif rol alarak, barış anlaşmasının kabul edilmesini engelledi.
- Üçüncü büyük siyasetini uluslararası arenada yaptı. Guatemala'nın İsrail'deki büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararını aktif olarak desteklediler.
Benzer siyaseti Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonaro’da izlemişti, ancak Brezilya iş dünyasının İslam ülkeleriyle yaptığı ticari ilişkiler sekteye uğrar endişesiyle kararını değiştirmişti.
- Evanjelikler ikinci darbelerini Bolivya’da yaptı. Bolivya Cumhurbaşkanı Evo Morales’in bir askeri muhtıra ile görevden alınarak, Meksika’ya sürgün gitmesini yoğun bir şekilde desteklediler.
Aslında Bolivya Evanjelikleri, destekledikleri bu darbe ile teokratik bir düzen oluşturmaya çalışıyorlar.
Nitekim Bolivya geçici başkanı Jeanine Anez bir evanjeliktir ve kendisini Cumhurbaşkanı ilan ettikten sonra ilk açıklamasını ‘İncil’i yükseltecekleri’ şeklinde açıklamıştır.
- Evanjelikler, Trump’ın ABD başkanı seçilmesinde önemli bir destek vererek, aslında tüm dünya siyasetinin göbeğinde yer almıştır.
Trump Başkan olduktan sonra da; gerek kabine üyeleri, gerek Trump’ın danışmanları, gerekse uyguladığı politikalarla, evanjelik dini motivasyonu ABD ve dünya siyasetiyle karşı karşıya bırakmıştır.
- Son olarak genel ve yerel seçimlerde ver(me)diği destekle Latin Amerika’da belirleyici olabiliyor. Aşırı Hristiyan Evanjelikler Latin Amerika’da, sağ muhafazakar veya sağ merkez/milliyetçi partileri destekliyorlar.
Tıpkı ABD’de Trump’ı destekledikleri gibi; Brezilya, Meksika, Şili, Ekvador, Kolombiya, Arjantin ve Uruguay seçimlerinde belirleyici oldular.
Evanjelik papazlar, müntesiplerinin günlük hayatlarına çok fazla müdahale ediyor. Dolayısıyla insanları bir siyasi partiye/kişiye oy vermeye çağırmakta zorlanmıyorlar.
Latin Amerika’nın bütün ülkelerinde, Evanjelik kiliseler her seçim döneminde bir ‘politik bir makine’ haline geliyor, etkili rol oynuyor ve bu sebeple seçimlerdeki gücü hesaba katılıyor.
Şili'de Katolik kilisesinde ‘pedofil rahipler’ skandalları, ciddi bir prestij ve güven kaybına neden oldu ve bundan ötürü Şililer, Katolik Kilisesi yerine Evanjelik kiliselerine daha fazla yönelmeye başladı.
Aşırı Hristiyan sağı olarak da tanımlanan Evanjelikler, Latin Amerika’da başta siyasi saikler olmak üzere, her zamankinden daha fazla tartışılıyor, üstelik daha sevimsiz teo-politik temalarla giderek itici gelmeye başlıyorlar.
Latin Amerika Sağının Trumplaşması
Latin Amerika sağ iktidarları, başından beri Trump’tan ayrı durmaya çalışıyor, ancak politikaların icrası ve benzer sosyo-ekonomik, etnik ve ideolojik tabandan destek almaları sebebiyle birbirinden farklı değiller.
Örneğin göç/göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı konusundan birebir benzer politik görüşe sahipler. Hatta ulusal sınırlara duvar örülmesi fikri ile de benzerler.
Yine Latin Amerika sağcı iktidarların tamamı Maduro karşıtı; sosyalizm ve komünizmden nefret ediyorlar.
Latin Amerika’nın sağcı iktidarları, bir Siyonizm ideali olan Kudüs’ün başkent tanınması fikrini destekliyor. İsrail ve ABD ile yakın siyaset izliyor. Benzer popülist-milliyetçi kaba bir üsluba sahipler.
Kadın hakları karşıtı politika icra ediyor, kabinelerinde kadın bakanlara ya yer vermiyor veya minimum düzeyde tutuyor. Ayrıca LGBT hareketlerine karşı ağır sözler saf ediyor ve de siyah ve yerli karşıtı aşağılayıcı ve dışlayıcı söylem geliştiriyorlar.
Tarihsel veriler, 1900'den 1960'lara kadar, Latin Amerika'nın nüfusunun en az yüzde 90'ının Katolik olduğunu gösteriyor. Özellikle Soğuk Savaş döneminde yaşanan ‘askeri darbelerle’ birlikte Evanjeliklerin Latin Amerika’da agresif bir yükselişte olduğu görülüyor.
Arjantinli Papa Francis, Latin Amerika siyaset dili ve jestleriyle ABD Beyaz Anglo-Sakson Protestan (WASP) kültüründen ayrı bir Latin Amerika Katolik kültürünün anlatısını canlandırıyor.
Bu, Uruguay gibi daha laik ülkelerde, Bolivya gibi çok kültürlü ve Küba gibi komünist ülkelerde bile Katolik kimliğini arttırmaya yardımcı oluyor.
Artık Latin Amerika’da bir Katolik tekeli yok. Protestan mezhebi içerisinden çıkmış aşırı sağcı Hristiyanlar da, Afrika dinleri de, yerlilerin inanışları da ve ateistler de var. Bu durum çeşitli alternatifleri beraberinde getiriyor.
Her ne kadar Katolizm, Evanjalizm'e ciddi bir taraftar/müntesip kaptırmış olsa da; Latin Amerika toplumu üzerinde, yaygın bir ‘kültürel dindarlık’ olan ‘Katolik hegemonyası’ halen var.
Latin Amerikalılar, Evanjeliklere neden ilgi gösteriyor?
Evanjelik Kiliseleri, Katolik Kiliselerin aksine yeni nesil Latin Amerikalıların ihtiyaçlarına daha iyi cevap verdiler.
Özellikle hızlı kentleşme ve küreselleşmenin ardından, sosyo-ekonomik belirsizliğin artması, aile ilişkilerin ve birey ilişkilerin yozlaşması, çocuk annelerin artışı, LGBT hareketlerin etkisinin artması, uyuşturucu kullanımın yaygınlaşması, sosyal değişim bağlamında, Latin Amerika toplumuna Katolik Kilisesi’nin ‘manevi huzurun’ tesis edilmesinde yardımcı/rehber olamaması yüzünden Evanjelik Kiliseler/Cemaatler halkın alternatifi oldu.
Yolsuzluk skandalları, dürüst lider eksikliği ve durgun ekonomi nedeniyle Latin Amerika seçmenleri radikalleşti. Bu durum toplumun dışlanmış, alt ve orta sınıfın ilgisini alan Evanjelikler de bir kolektif motivasyon oluşturdu.
Bu bağlamda kürtaj, eşcinsel evlilik, esrarın yasallaştırılması ve genel olarak sol ideolojiyle bütünleşmiş olan evrim hareketleri, muhafazakarlığın artmasına neden oldu. Bu durum bölgedeki birçok solcu hükümetin belki ana etken olmasa da değişmesinde kuvvetli yardımcı faktör oldu.
Arjantin’de Kirchner, Brezilya darbeyle gitmesine rağmen Dilma ve Lula, Bolivya’da Morales, Uruguay’da Martinez, Şili’de Bechelet’i değişen solcu başkanlardan sayabiliriz.
Latin Amerika sağı, aynı zamanda sosyal muhafazakarlığı da benimsiyor. 1980'lerde Amerikan Hristiyanların belirlediği şablonu takip ederek, her zamankinden daha sıkı bağlı; hızla büyüyen evanjelik nüfusu ile bu, Brezilya'da daha belirgin bir yer ediyor.
Latin Amerika'daki sağcı partiler, yaşam biçimi ve ideolojik kökleri hasebiyle Katolik Kilisesi'ne yönelirken, Protestanlığı küçümsemişlerdir.
Bu yüzden Protestanların kökleri siyasetin dışında kaldı. Özellikle Katolik Kilisesi, soğuk savaş döneminde insan hakları ve özgürlük temelinde solcu/komünist partileriyle girift bir ilişki geliştirdi.
Bugün ise Protestanlar ve Katolikler yaşam biçimi özelinde birlikte olsalar da; siyaseten muhafazakar ve sol partiler özelinde iki rakip/düşman gücü oldu.
Yeni kiliselerin çoğu, yaklaşmakta olan Mesih'in gelmesi beklentisi içinde olduğundan, 1900'lerin başında Amerikan Protestanlığı'ndan ortaya çıkmış olan kiliseler, gittikçe daha fazla takipçi çekiyor ve seçim zamanı giderek daha etkili oluyor.
Dolayısıyla Evanjelikler, seçim dönemi, siyasi bir partiye oy vererek sadece ‘vatandaşlık’ görevinde bulunmuyor, aynı zamanda siyasal tercihine, kutsiyet motivasyonu katarak ‘ulvi’ bir davranış gösteriyor.
‘Hristiyan Milliyetçi Uyanışı’ mı? ‘Sosyal Liberalizmin Canlanması’ mı?
Meksika'da, Marksist Lopez Obrador, Merkez-Statükodan ayrılsa bile Cumhurbaşkanlık seçimini kazanmak için evanjelik papaz tarafından kurulan muhafazakar partiyle ittifak yapmanın gerekliliğini hissetti. Nitekim Meksika seçimlerini de kazandı.
Brezilya’da Jair Bolsonaro, yıllardır ülke siyasetinin içinde olmasına rağmen, Cumhuraşkanı olması vaadleri, projeleri ve siyasi görüşleriyle değil Evanjeliklerin açık desteğiyle kazandı.
Bolsonaro’nun agresif destekçisi olan Evanjelikler, Lula da Silva’nın hapishaneden aday olmak istemesine karşı çıkarak, ona yoğun baskı uyguladılar.
Arjantin’de 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden muhafazakar-sağcı Macri, evanjeliklerin desteğiyle 2015-2019 yılları arasında ülkeyi yönetti. Ancak uluslararası arenada bulduğu desteği, kötü ekonomik koşullar yüzünden ve aşırı milliyetçi politikalar yüzünden kaybetti.
Şili’de sağcı muhafazakar Pinera, evanjeliklerin desteğiyle 2. kez Cumhurbaşkanı seçildi. Bolivya’da evanjelik Anez, geçici Cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Venezuela’da Maduro’ya rakip olarak Evanjelik rahip Javier Bertucci seçimlere katıldı. Belki seçimi kazanamadı, ama yüksek oy alan partisi üçüncü oldu. Ayrıca Latin Amerika’nın sağcı başkanları ve ABD’nin desteklediği Guaido ile birlikte Maduro’ya karşı muhalefetin başat aktörlüğünü yaptı.
Kosta Rika’da Evanjelik aday Fabririco Alvarado, seçimleri kazanamasa da; ciddi oy aldı.
Guatemala’da Jimmy Morales ve Honduras’da Juan Orlando Hernandez nicel olarak değil, ama oransal olarak Latin Amerika’nın yüksek Protestan nüfusuna sahip iki ülkesinde de, evanjelikler iktidarlarını devam ettiriyor
Bununla birlikte, Latin Amerika'da kilise ve devlet ilişkileri, o kadar kolay ayrılmıyor. Bu durum sol veya sağ ideoloji ile ilgili değil; ağır bir popülist-milliyetçilik ile ilgili, yaşam biçimi ve aile değerlerini korumanın bir çıktısıyla ilişkilidir.
Dini aşırılık yanlıları, dünyayı kıyamet gibi görüyor. Kötülüğe karşı savaşıyorlar. Ancak dindar fanatizmi, kendi dinleri tarafından yasaklanan günahları işlemek için başka bir türlü neden sağlıyor.
Dolayısıyla vicdan özgürlüğünü korumak, ayrımcılığı sınırlandırmak, eşitliği teşvik etmek ve herhangi bir dini grubun hükümet lehtarlığını ortadan kaldırmakla çelişiyor.
Böylelikle toplumun/ülkenin/bölgenin diğer kesimine itici ve sevimsiz geliyor. Yani muhalefetteyken söyledikleri ile iktidardayken yaptıkları arasında tezat bir görüntü oluşturuyor.
Örneğin Arjantin’de Macri refah ekonomisi vaatleri, ulusal ve uluslararası ilişkili siyaset anlayışının dışına çıktı. Yolsuzluk ve Panama Papers skandallarına ismi karıştı.
Arjantin’de bir iyileşme görülmediği gibi maziyi mumla arattı. Nihayetin de ilk seçimler de uzak ara bir farkla solcu Alberto Fernandez’e yenildi.
Brezilya’da Bolsonaro, LGBT ve Kadın karşıtlığı, güçlü bir ekonomi iddiası ve sosyal muhafazakarlık vaatleriyle geldi. Ancak ülke de değişen bir şey olmadı. Bilakis Bolsonaro ailesi çeşitli skandallarla karşı karşıya kaldı.
Peru eski Cumhurbaşkanı Pedro Pablo Kuczynski rüşvet iddiası, Guetemala’da Protestan Jimmy Morales yolsuzluk, taciz ve kara para aklama suçlamalarıyla kötü bir rol model oldu.
Benzer şekilde popülaritesi aşağıya düşmüş, kendi ideolojik seçmeni tarafından da yoğun eleştirilen, muhafazakar sağcı /merkez hükümetlerden Şili’de Pinera, Kolombiya’da Duque, Bolivya’da Anez, Ekvador’da Lenin, Brezilya’da Bolsonaro, Haiti’de Moise toplumun bütünlüğünü tehdit ediyor.
Kötü ekonomi politikaları, iş/çi hakları, yolsuzluklar protestoların odağında olsa da; gösterilerin devam ettiği Şili, Kolombiya, Ekvador, Bolivya, Haiti’de sadece eko-politik eleştiriler yapılmıyor, sağcı Cumhurbaşkanların aşırıcılık yanlısı davranışları ve köktendinci evanjelistlere öfke duyuluyor.
Gösteriler de ‘Sosyal Adalet’ vurgusuyla İncil’den pasajlara atıf yapılması, evanjeliklerin dinsel bir figür olmaktan çıkıp politik bir figür haline gelerek, grup aidiyetleriyle hareket etmesine tepki gösteriliyor.
Bu noktada Evanejikler ile Katolik Kilisesi teo-politik ve sosyo-politik nedenlerle bugün olmasa da, yarın karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır.
Mesela sosyal konularda Evanejikler ile Katolik Kilisesi arasında görüş ayrılıkları yaşanıyor.
Kilise her türlü kürtaj, boşanma, esrar kullanımı, iklim değişikliği, alkol kullanımı ve eşcinsel evliliklere karşı çıksa da, Latin Amerika'daki Katolikler, bu tür sosyal meselelerde evanjeliklerden daha az muhafazakardır.
Kısacası, Latin Amerika’da dini ve siyasi manzara da Hristiyan sağı, güçlü bir trend gibi görünüyor.
Latin Amerika’da ciddi bir Katolik düşüşü yaşanırken, aynı ve ters oranda evanjeliklerin de agresif bir yükseliş gözüküyor.
Buna mukabil Evanjelikler, ABD mentörlüğünde Latin Amerika siyasetini ciddi şekilde etkileyebiliyorlar.
Brezilya ve Bolivya’da darbe, Venezuela’da yıkıcı muhalefet yapabiliyorken; Meksika, Kolombiya, Brezilya ve Şili’de iktidar ortağı olabiliyor. Kolombiya’da barış anlaşmasını reddedebiliyorlar.
Latin Amerikalılar, Trump’dan memnun kalmadıkları yeni bir döneme giriyor. Bugün Latin Amerika’da 6 ülke de, ABD yanlısı iktidarlar protesto ediliyor.
Gösteriler iktidarları, alaşağı eder mi?
Bilemiyoruz. Ancak Beyaz Saray Latin Amerika ülkeleriyle soğuk savaşta yapılan askeri darbeler sayesinde, ‘yumuşak güç’ stratejisinin en güçlü enstrümanı olarak uzun yıllardır muazzam bir teolojik ilişki kurdu.
Washington da, Latin Amerika başkentlerinde mükemmel ilişki kurduğu Trumpvari benzer liderleri seçti(rdi).
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish