ABD tarihinin en kaba ve görgüsüz başkanı Donald Trump iktidara geldiği günden beri züccaciye dükkanına giren bir fil gibi davranıyor ve girdiği her ortamda ortalığı kırıp döküyor.
28 Şubat 2025 Cuma günü gerçekleşen Trump-Zelenski görüşmesinde bunun en son örneğini yaşadık.
Bu görüşmede dünya kamuoyu, Trump ve yardımcılarının görgüsüz ve kaba tavırları yanında Amerikan emperyalizminin demokrasi ve insan hakları maskesi altında gizlenen mide bulandırıcı hakiki yüzünü de görmüş oldu.
Trump ve ekibi, bağımsızlığı ve bekası için kahramanca mücadele eden bir ülkeyi soyup soğana çevirmek için, onun içine düştüğü zor durumdan yararlanmaya çalışıyor.
Oysa Ukrayna'yı bu duruma düşüren, ABD ve NATO'nun dur durak bilmeyen yayılma ve genişleme politikası ve bu ikilinin Ukrayna gibi ülkelere verdiği içi boş vaatlerdi.
Doğu Avrupa'dan sonra Baltık ülkelerini de kendi saflarına katarak Rusya'nın burnunun dibine kadar sokulan NATO, bununla yetinmemiş, bu kez Kiev'e göz kırpmıştı.
İşaretin anlamı, "sen bize gel, gerisini biz hallederiz" şeklindeydi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ukrayna Batı'ya meyledince de olanlar, olmuştu.
Kırım'ın işgali ile başlayan Ukrayna trajedisi Rusya'nın 2022 yaşındaki topyekûn işgali ve saldırısı ile yeni bir boyut kazanmış ve bugünlere gelinmişti.
ABD'nin demokrasi ve özgürlük vaatlerine safça inanan Ukrayna'nın başına gelenler aslında yeni bir şey değil, son 50-60 yılda ABD müttefiki onlarca ülke aynı hayal kırıklığını yaşadı.
ABD, işler sarpa sarınca "müttefikim", "dostum" dediği her ülkeyi yüzüstü bırakıp gitti veya onu soyup soğana çevirmek için içine düştüğü zor durumu arsızca kullandı.
İran Şah'ını hatırlayın, yarım asra yakın bir süre boyunca ülkesini ABD'nin bir eyaleti gibi yöneten ve kendisi de bir Amerikan eyalet valisi gibi davranan İran Şah'ı Rıza Pehlevi ülkesinden kaçınca ABD bize gelme diye haber göndermişti.
Aynı şekilde yine bir başka Amerikan kuklası, Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek kafese tıkılıp yargılanırken ABD dönüp bakmamıştı bile.
ABD'den son darbeyi yiyen de şu an Katar'da sürgünde yaşayan devrik Afgan Devlet Başkanı Eşref Gani oldu.
ABD Afganistan'da Taliban'la anlaşıp iktidarı mollalara devredince, Batı'nın demokrasi vaatlerine inanan Afgan elitleri ve Cumhurbaşkanı Gani bir anda kendilerini Kabil'den kalkan NATO uçaklarına binip kaçarken buldu.
Böylece, uygar dünyanın bir parçası olmak için kentli Afgan nüfusunun 20 yıl boyunca sürdürdüğü yoğun çaba ve savaştan uzak huzurlu ve müreffeh gelecek umutları rafa kalktı.
Afganistan karanlık bakışlı mollaların eline geçip Ukrayna'da savaş başlayınca Afganlara hâkim olan genel kanı şöyleydi:
Biz, hem dinimiz hem ten rengimiz farklı olduğu için ABD bizi adam yerine koymadı. Ama sarışın, mavi gözlü Hıristiyan Ukraynalılar, Batı'nın kendi insanları. Onları asla bizim gibi yüzüstü bırakmazlar.
Şimdi tüm dünya gibi yurt dışındaki Afgan elitleri de Trump yönetiminin Ukrayna'ya karşı tutumunu hayret ve ibretle izliyorlar.
Çıkardıkları sonuç: Batı'ya, özellikle de ABD'ye asla güven olmaz.
"Her şerde bir hayır vardır" diye bir söz var.
Trump sayesinde dünyanın gözü açıldı ve ABD'nin en yakın müttefiklerinin bile Washington'a olan güvenleri sarsıldı.
Müstakbel Alman Başbakanı Merz, "Avrupa bağımsız olmalı" derken, diğer Avrupa liderleri mesela Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Starmer, Avrupa'nın ABD'siz yoluna devam etmesi konusunu tartışmaya açtılar.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin 28 Şubat Cuma günü Beyaz Saray'da maruz kaldığı yüz kızartıcı muamele, ABD'nin Uzak Doğulu müttefikleri için de ufuk açıcı oldu.
Zira Trump yönetimi Ukrayna'dan istediğini aldıktan sonra, Japonya, Güney Kore ve Tayvan'a da aynı şekilde davranabilir, "Bakın sizi, Çin'e karşı koruyorum, bana istediklerimi vermezseniz, korumayı kaldırırım" diyebilir.
Şu andan itibaren başta Avrupa Birliği olmak üzere, Uzak Doğu ve Ortadoğu'daki tüm Amerikan müttefikleri kendi başlarının çaresine bakmanın telaşına düşmüş durumda.
Diğer bir deyişle, Trump'ın iktidara geri dönmesiyle çatlayan Batı İttifakı dağılma yoluna girmiş bulunuyor.
Trump'ın 4 senelik iktidarı bitmeden köklü değişikliklere şahit olabiliriz.
Mesela AB, Ukrayna konusunda Rusya ile bir uzlaşmaya vardıktan sonra ABD'den Avrupa'daki kuvvetlerini geri çekmesini isteyebilir.
Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Mısır gibi ülkeler Çin ve Rusya ile daha yakın bir iş birliği ilişkisine girebilir.
BRICS'e katılmak için sıra bekleyen Türkiye, Batı kulübünden tamamen kopup başka limanlara yelken açabilir.
Aynı şekilde Japonya, Güney Kore ve Tayvan da Çin'le uzlaşarak ABD'yi bölgeden sürebilir.
Uzlaşma ve yakınlaşma ABD'nin bölgeden uzaklaştırılması anlamına gelecekse, Çin her türlü tavize hazır olacaktır.
Tüm bunlar, ABD'nin dünya egemenliğinin sonu demektir.
Müttefiklerini kaybeden, dünyadan dışlanan bir Amerika, doğal olarak ekonomik olarak da küçülecektir.
Ve dünya çok kutuplu bir sisteme evrilirken başını Çin ve Rusya'nın başını çektiği Hindistan, Brezilya, Meksika ve Türkiye gibi orta ölçekli ülkeler öne çıkacaktır.
Belki de böylesi dünya barışı için daha iyi olacaktır.
Zira hiçbir ülke kendini rakipsiz hissetmeyecek, ortalığı boş bulup aklına eseni yapamayacaktır.
Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sloganlaştırdığı "Dünya 5'ten büyüktür" vecizesi, hayata geçmiş olacaktır.
Hadi, hayırlısı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish