Korkunun ve acizliğin nörobilimi

Prof. Dr. Uğur Batı Independent Türkçe için yazdı

Her şeyden önce, korkulacak tek şey korkudur.

Öyle ki geri çekilmeyi avantaja dönüştüren tüm çabaları aksatır.

Franklin Delano Roosevelt


Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanıyım ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve düşünce patlamaları kaleme alıyorum.

O zaman daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.


Yaşlı annenizin niçin bu kadar çok konuştuğunu, yıllar geçtikçe nasıl bu kadar daha fazla konuşmaya başladığını hiç düşündünüz mü?

Hemen söyleyelim cevabını: Ölmekten korkuyor!

Markette, otobüs durağında, bankada saatlerce muhabbet etmek isteyen yaşlı amca da aynı dertten mustarip.

Ölümden korkarız, yok olmaktan korkarız… Varlığın ise yegâne temeli, başkaları tarafından görülmek.

Bir nevi var olmanın kanıtıdır bu. Hemen ardından takdir edilmek, saygı görmek isteriz. Bu nedenle korku çok evrensel bir duygudur.

Fakat korku tecrübesi evrensel olmakla kalmaz, aynı zamanda bireyseldir ve çok erken yaşta başlar.

Genç birey, psikanalistlerin, küçük çocukluk aşamasının özelliği olarak tanımladıkları sonsuz-erk yanılsamasını terk ettiğinde, arzularına ulaşmaktaki yinelenen başarısızlık içinde, kendi zayıflığını ve dayanıksızlığını keşfeder.

Bu sınamanın tekrarlanmasıyla, korku onu bir daha terk etmemecesine içine işler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Diğer taraftan iletişimde o kadar da çok kullanılıyor ki.

Korkunun eski beyin üzerindeki etkilerini kitabın farklı bölümlerinde ele aldık.

Bağımlılıklarımız da korkularımızdan kaynaklandığı için, benzer şekilde satın alma kararlarımızı, tüketim portföyümüzü ve yaşam tarzlarımızı etkiliyor.

Profesyonel iletişimcilerin mesajlarını kitlelere yönelik hazırlarken en çok ilgilendikleri unsurlardan biri de ikna ölçütüdür.

Bu bölümde ikna tekniklerinden biri olan ve aslında her zaman insan yaşamının bir parçası olan korku kullanımı, doğal süreçte iletişimin bir parçası olur.

Reklamlarda kullanılan duygusal mesajların en önemlilerinden biri, istenir davranış değişiklikleri yaratma konusunda çok etkili olduğu bilinen korku temelli mesajlardır.

Korku en basit anlatımıyla, bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan bir duygudur.

Sevinç, öfke, aşk ve üzüntü gibi korku da temel heyecanlar, temel duygular arasındadır.

Ve korkunun nörobilimini tartışmak cidden önemli bir açılım gerçekleştirmek olacaktır.

Korku bireysel varoluş boyunca, içerik ve derece farklılıkları gösterir, fakat bir daha yok olmaz.

Korku herkesin bildiği, hayatının birçok döneminde yakından hissettiği bir duygudur.

Değişik kaynaklarda korku çekiciliği; kişisel olarak ilgili ve önemli bir tehdidi dile getirerek insanlarda korku uyandıran ve ardından da tehditle başa çıkmak için makul öneriler sunan ikna edici mesajlar olarak tanımlanmaktadır.

Söz konusu teknikte insanlar bir şeye ikna edilirken, korku uyandırılmaya çalışılmakta ve belli bir davranışı yapmasının sonucunda ortaya çıkabilecek zararlar sıralanmaktadır.

Bu çerçevede yukarıdaki tanımların içinde barındırdığı üç temel kavram dikkat çekmektedir.

Bunlar; "korku, tehdit ve algılanan etkinlik"tir (Freedman, 1998: 365).

Korku, yüksek psikolojik uyarıyla birlikte açığa çıkan olumsuz duygudur.

Tehdit, mesajı alanlarda bir takım olumsuz sonuç veya durumda oldukları gibi bir algı meydana getiren dış uyarıcıdır.

Örneğin, sigara içmeyle akciğer kanserini ilişkilendiren bir mesaj, sigara içen pek çok kişi için tehdit edici olarak algılanır.

Algılanan etkinlik ise; mesajdaki tavsiyelerin uygulanabilir olduğuna ve belirtilen tehdidi azaltabilir olduğuna dair oluşmuş olan kişinin inancıdır.

Kolektif korku nesnelerinin sürekli değişimine tanık olunur. Bu nesneler sürekli değişip giderken, korku süreklidir.

Bu sürekli korkunun varlığını tüm toplumlarda varılan kronik, gizli bir ihtiyaçla açıklanabilir:

Çünkü toplumsal bünye, sürekli olarak kaygısına sunulan figürlerin bekleyişi içindedir.

İnsan beyni, korku sayesinde devamlı bir şekilde tetikte olma ve uyanık olma yetisi kazanırlar.

Bireyin dengesi kadar tetiğe geçme yeteneği için de önemli olan güvenlik ihtiyacı, toplumsal ilişkilerle kısmen oluşturulabilir.

Güvenlik ihtiyacının sağlanmasında korku önemli bir faktördür. Korkunun toplumda bir diğer işlevi de, toplumun kendi bilincine varmasını sağlamaktır.

Paylaşılan heyecanlar, paylaşılan korkular toplumda bireyleri birbirine yaklaştırır (Von Ditfurth, 1991,: 122).

Bunun sonucunda yalnızlık azalır, dostluk ve dayanışma bağları kuvvetlenir.

Burada önemli bir noktayı vurgulamak gerekir: Korku tek başına bunların tek çözümü değildir ama yukarıda gösterilen özellikleriyle de çok faydalıdır.

Bu yüzden korkuyu tamamen yok etmeye çalışmak, çok istenir bir durum değildir.
 


Korku faktörünün iletişimde yoğun olarak kullanıldığı pek çok özel alan vardır.

Reklamcılık bunlardan sadece biridir. Reklamcılar dışında politikacılar, korku temelli mesajları içeren bir iletişim tarzını söylemlerinde yaygın olarak kullanırlar.

Politikacıların klasik söyleminde, "seçmenlerin kendilerini tercih etmemeleri durumunda, ülkede kargaşa meydana gelir, huzursuzluklar çıkar, milletin limon gibi suyu çıkarılır"(!), "Adil düzen asla kurulamaz, işsizlik alır başını gider, yolsuzlukların ardı arkası kesilmez" gibi söylemler yer alır.

Görülüyor ki, toplumlara göre verilen mesajlar değişse de, politikacıların ikna çabalarında korkuya daima yer vardır.

Onlar seçilip iktidara yerleştikleri zaman bile, halkı korkutmadan vazgeçmezler.

Ulusal savunma harcamalarına destek alabilmek amacıyla var olan ve olası tehlikeleri göstererek amaçlarını gerçekleştirmek isterler.

Sadece politikada değil, din alanında da pratikte korku temelli iletişim sıklıkla kullanılır.

Bir kere din olgusunun doğasında olan bilinmezliğin insanlarda korkuya sebebiyet verdiği söylenebilir.

Dinin bu özelliği, din adamları tarafından hemen her dinde kullanılmaktadır. Dinsel inançlara uyum sağlayamazsanız, sonsuz bir lanet hep sizi bekliyordur.

Aslında, bu noktada din inançları ile reklamlar arasında bir özdeşlik söz konusudur.

Reklam ortaya bir sorun atar ve çözüm olarak size tanıtımı yapan ürünü gösterir. Eğer bu ürünü kullanmazsanız var olan tehlikeler sizi hiç yalnız bırakmayacaktır.

Bu ürünü kullanırsanız sizi, çok mutlu bir hayat beklemektedir.

Aynı şekilde, eğer dini inançların gereklerini yerine getirirseniz, sizin için korkulacak hiçbir şey yoktur: Cennet bahçesinin badeleri sizi beklemektedir...

Mesaj kurgusunda kullanılan korkunun yoğunluğu beynin etki algılamasında kritik bir faktördür.

Korku çekiciliği reklamlarda kullanılan çekicilik türleri arasında en az cinsellik ve mizah kadar sık kullanılan bir çekicilik türüdür.

Korku neden bu derece önemli bir rol oynar?

Korku doğduğumuz günden itibaren içgüdüsel olarak zihnimize kodladığımız bir duygudur.

Beynimiz bize zarar verebilecek potansiyel tehditler karşısında korku duyacak şekilde programlanmıştır.

Beyindeki korku merkezimiz, mantıklı düşünme ve bilişsel değerlendirme yaptığımız merkezimizden çok daha güçlüdür.

Kısacası, korku mantıktan daha güçlüdür.

Bir tehdit algılandığında vücudumuz kendisini savunmaya alır dolayısıyla bu davranış ya korku unsuru olan şeyden kaçınma ya da ona karşı direnme şeklinde olacaktır.

Korkunun bir ikna aracı olarak güçlü olduğu da kanıtlanmış bir bilimsel bulgudur.

Bir araştırmaya göre, korku mesajlarına maruz kalan kişilerin bu mesajlarda önerilen tepkileri dikkatle düşündükleri ve daha sonra bu tehlikeyi önlemek için ikna mesajının önerisini yerine getirdikleri gözlenmiştir.

Korku mesajlarının bizi bu derece etkilemesinin nedeni hem beynimizde etkilediği alan nedeniyledir hem de ilkel kaçınma ya da savaşma tepkilerimizi tetikleyen adrenalin hormonunun bizi yönlendirmesidir.

En temel ihtiyacımız olan güvenlik ihtiyacımıza yönelik olarak sigorta şirketleri reklamlarında korku motiflerine sıklıkla yer verirler.

Deprem sigortaları, hırsızlığa ve diğer doğal afetlere karşı sigortalar bu reklamlara örnektir.

Korku çekiciliği, doğrudan güvenlikle ilgili olmayan başka ürün ve hizmetlerin pazarlanmasında da kullanılıyor.

Korkutmak, daha doğrusu, insanlarda korku duygusu uyandırmak etkili bir ikna tekniğidir.

"Sigara içersen, kanser olursun, içme" ya da "acele giden, ecele gider" diyen sosyal kampanyalarda ve "dişini fırçalamazsan dişlerin çürür" mesajını veren diş macunu reklâmları birer örnek olabilir.

Korku, bir numaralı duygusal motivasyon kaynağı olarak görülmektedir.

Korku çekiciliği reklamlarda genelde "gelecekte bir gün sizin de başınıza gelebilir" mesajını vermek üzere tasarlanmaktadır.

En yaygın korkular ise kaybetme, ölüm, yaşlanma, kilo alma, başarısız olma ve yalnız kalmadır.

Korkutma tekniğinin kullanılmasında mesajın içerdiği korkunun derecesi ve hedef kitlede yol açtığı endişe düzeyine dikkat edilir.

"Kötü sonucu" açıkça gözler önüne seren mesajlar çok korku içerirken, "kötü sonucu" örtülü ifade eden mesajlar daha az korku içerir.

Araştırmalar bir mesajın çok korku içermesinin bireydeki endişeyi büyüttüğüne ve beklenen etkini tam tersi bir davranışa yol açabileceğine işaret etmektedir.

"Sigara içersen ölürsün" mesajı ya da sigaraya ilişkin diğer korku içerikli mesajlar birey tarafından algılansa da bu davranıştan kaçınmak yerine bireyde tam tersine sigara içme ihtiyacına yol açabiliyor.

Hastalıklardan korkma eğilimi ise bir dönem domuz gribi olarak isimlendirilen hastalığa karşı hepimizin paranoya düzeyinde geliştirdiği anti bakteriyel jellerle elimizi dezenfekte etme davranışına neden olmuştu.

Bu birçok antibakteriyel sabun ve jel markasının satış ve pazar paylarını oldukça arttırmalarına yol açmıştı.

En sık rastladığımız korku çekicilikleri kadınlara yönelik kozmetik reklamlarında kullanılan "cildinizin yaşlanmasını istemiyorsanız … kullanmalısınız" ve bir de "kötü kokmak istemiyorsanız x marka kullanmalısınız" şeklindedir.

Beyinde davranış değişikliği ile kullanılan korkunun derecesi arasındaki ilişkinin monoton olmadığını belirtmek gerekir.

Bunun anlamı, korkunun derecesi yükseltildiği zaman, bunun aynı oranda paralel davranış değişikliğine yol açmadığını görüyoruz.

Korku ile zihindeki davranış değişikliği arasındaki ilişki, ters U (∩) şeklindeki bir eğri gibidir.

Zaten bu nedenle, reklamcılar mesaj tonunu belirledikten sonra, bunun yoğunluk derecesini göz önünde bulundururlar.

Genelde orta düzeyde, ılımlı bir korkutmanın en fazla zihinsel tezahürü karşıladığı düşünülür.


Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim.

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.

Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.

Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU