Grup psikolojisi, mahalle baskısı ve el âlem denilen şeyler

Prof. Dr. Uğur Batı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanıyım ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve düşünce patlamaları kaleme alıyorum.

O zaman daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.

Bugün hepimizi mustarip olduğu bir konuyu, sürü psikolojisini, el alemi konuşacağız. Siyasette, sanatta, sporda, televizyonda… Her yerde bu konu. Açalım. Sürü psikolojisi (Bandwagon Effect), tabiri 1848’de ABD’de siyaset bilimi literatüründe kullanılmaya başlandı. Bir palyaço, Dan Rice, o zamanlar bando arabası (bandwagon) kullanarak siyaset turlarına katılmıştı. Bando arabası coşkulu müziklerle turlara çıkıyor ve “Bandoya katıl!” sloganıyla insanların dikkatini çekiyordu. Bu sayede elde ettiği popülerliğinden dolayı, seçimlerde büyük bir başarı kazanmıştır.

Bulunduğumuz topluluktan dışlanmamak için bazen hakkaniyetten vazgeçebiliyoruz. Bunu çoğu zaman bilinçsizce yapıyoruz, farkında olmadan hakkaniyetin ölçüsünü mensubu bulunduğumuz topluluğun görüşleri olarak belirliyoruz. Sherif’in bu konuda tek bir deneyi yok, birçok deneyi ve her biri haftalarca süren kurgulaması ve gerçekleştirmesi uzun zaman alan çok önemli deneyler. Bu deneylerin günlük hayatımızı ilgilendiren çok önemli sonuçları var.

Bu sonuçlardan ilk akla geleni olayın sadece arkadaş olarak düşünülmemesi gerekliliği. Bir arkadaş çevresine, partiye veya başka bir gruba mensubiyetiniz varsa o mensubiyetinize ait akıl tutulması yaşamanız kaçınılmaz oluyor. Bu akıl tutulması iki türlü olabilir. Birincisi mensubu olduğunuz gruba ait yapılan her şeyin doğru olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. İkincisi ise mensup olduğunuz çevrenin hatalarını görmemeye veya kanıksamaya başlıyorsunuz. Buna fikir tembelliği de denebilir. Yani düşünmüyorsunuz. Bunu en iyi futbol severler bilir.

Bir Fenerbahçe (FB) taraftarına göre, FB’nin ceza sahasında düşen bir Galatasaray (GS) futbolcusu, kesinlikle kendini yere atmıştır, düşürülmüş olamaz. Tersi de geçerli. Bir GS’liye göre de ceza sahasında düşen bir FB’li futbolcu kesinlikle kendini yere atmıştır, düşürülmüş olamaz. Aynı durumu partiler için de düşünebilirsiniz. Muhalefet partisiyseniz, iktidarın her yaptığı işi hatalı görürsünüz. İktidarın hiç mi iyi yaptığı bir şey yoktur? Her söylenen ve yapılan eleştirilir. İktidarsanız da muhalefet memleketi düşünüyor olamaz. Muhalefetin sözleri bir ihanet-i vataniyeye işaret eder ya da darbeye özendiriyordur. Muhalefetin yaptığı hiçbir eleştiriyi değil dinlemek, kale bile almaya gerek yoktur. O kadar bir kendine güven hâkimdir iktidar partilerinde.

Sherif, deneyin bir ileriki safhasında çocuklardan grup liderleriyle ilgili değerlendirme yapmasını istedi. Çünkü yukarıda bahsedilen hata görmeme olayı özellikle grubumuzdaki liderler için fazlasıyla geçerli. Deneyin bu kısmında, çocuklardan gruplardaki liderlerinin oyunlardaki başarılarını değerlendirmeleri istendi. Görüldü ki, liderlerin başarısı kesinlikle diğer grup üyeleri tarafından abartıldı. Şeyh uçmaz, mürit uçurur misali. İnsanlar, liderlerinin hatalarını görmemeye ve hatta “Vardır bir sebebi” demeye yatkındırlar.

Stanford Üniversitesi’nden Lee Ross ve arkadaşları da bu konuyla ilgili dikkat çekici bir deneye imza attılar. Üniversite kampusunda, öğrencilere üzerinde “Joe’nun restoranında yemek yiyin” yazılı tişörtü kampus içerisinde yarım saat giymek isteyip istemedikleri soruldu. Ayrıca aynı öğrencilere bu tişörtü diğer insanların giymek isteyip istemeyeceği hakkında fikirleri de soruldu. Tişörtü giyip kampusta gezen öğrencilerin yüzde 62’si bu tişörtü diğer insanların da giymek isteyeceğini düşünürken, tişört giymek istemeyen insanların ise yüzde 67’si insanların bu tişörtü giymek istemeyeceklerini savundu. Yani herkes, ne yapıyorsa, diğer insanların da aynı şeyleri yapmak isteyeceğini düşündü. Bu en çok da seçimlerde olur.

Herkes oy vereceği partinin seçimi kazanacağını zanneder. Halbuki seçimi sadece bir parti kazanır. Bu durum biraz da insanların onaylanma isteğini yansıtır. Savunduğunuz görüşün herkes tarafından benimsenmesi, insanda içten içe doğrulanmış hissi uyandırır. Demek ki doğru yoldaymışım dersiniz. Halbuki topluluklar, her zaman doğrunun yanında olmayabilir, doğruyu göremeyebilir. Zaten siz tercihinizi yapmışsınız, topluluklar sizinle aynı fikirde olmasalar ne olur ki?

Jonathan Haidt’in Haklı Zihin: İyi İnsanlar Neden Siyaset ve Din Tarafından Bölünüyor adlı kitabında bir araştırma var. Buna göre ABD’de 2004 seçimleri öncesinde yapılan bir araştırmada; yarısı Demokrat yarısı Cumhuriyetçi 30 kişiden oluşan gruba destekledikleri ve karşı çıktıkları adayların karıştığı yolsuzluk dosyaları hakkında slaytlar izletildi. Videoyu izledikten sonra destekçilerin bunlara nasıl tepki verdiği ölçüldü. Araştırmada, Cumhuriyetçiler, Başkan George W. Bush’un batık dev şirket Enron’un CEO’su Ken Lay ile adının karıştığı yolsuzluk skandalıyla ilgili slaytlar izlerken kendilerini tehdit altında hissettiler. Fakat Demokrat Parti adayı John Kerry’nin yolsuzluk iddiaları gösterildiğinde tehdit altında hissetmek bir yana, keyif bile aldıkları gözlendi.

Bu araştırmayla, insanların duygusal ve içgüdüsel bir şekilde hareket ettiği ve sadece istedikleri bir sonuca varmaları gerektiğinde mantıksal düşünmeye başvurdukları sonucuna varıldı. Destekledikleri aday hakkındaki kötü iddialara maruz kaldıkları sıradaysa, beyindeki duyguyla alakalı bölümleri çalışıyor, nesnel yargılar ve çıkarımlar yapmalarına engel oluyor. Yani, mantık işimize geldiğinde devreye soktuğumuz bir sistemdir.

Bu deneyler zinciri bize grup psikolojileriyle ilgili çok önemli şeyler söylüyor. Özetleyecek olursak:

Bir gruba mensup olmak bizi birçok açıdan yanıltabiliyor:

1. Bir iş karsısında doğru kişiyi değil, grubumuzdan olan kişiyi yeğleyebiliyoruz. (Kuran-ı Kerim’den Nisa Suresi 58. ayeti hatırlatalım: “Allah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi emretti.”)

2. Aynı grupta bulunduğumuz insanların hatalarını ya görmüyoruz ya da görmezlikten geliyoruz. Temel bir hukuk prensibidir: Faile değil fiile bakmalı.

Grubumuzun liderini gözümüzde büyütüyoruz. Onun başarılarını çok abartıyor onu olduğundan daha üstün bir konumda değerlendiriyoruz.

Hangi gruba mensup olursanız olun bunlar geçerli...

Özetleyelim…

● Tanımlı inançların ve olayların kitleler arasında yayılmasına sürü psikolojisi denilmektedir. Büyük kitlelerin artı ve eksi düşünmeden o olaya veya düşünceye inanması temel konudur. Kitlede oldukça yaygın bir deyimdir sürüye uymak. Hep negatif çağrışımlı kullanılır. Yani kendin olamamak, başkasına boyun eğmek şeklindedir.

● Grup psikolojisi, kendi anlayış ve bilişleri temelinde karar verme yeteneğinin yokluğunun bir sonucudur. Mahalle baskısı, akımlar, propagandalar vs. içinde tam anlamıyla etkilenmeden kalmamız mümkün değildir. Hepimiz karar vermek ve ilerlemek için hayatın kesin gerçeklerini benimsemeliyiz. Kararlarımız konusunda kendi referans noktamızı oluşturabilmeliyiz.

● Toplumsal baskı bilişsel eğilimlerin etkisi ya da sonucu olarak tanımlanır. Bilişsel eğilim kavramı önemlidir. Doğru bir karara götüren yörüngeden sapmak anlamında ifade edilebilir. Bu psikoloji, tüm yaş gruplarında mevcuttur. Çeşitli sınıflardan farklı insanların ortak özelliklerinden biridir. Fakat erken nesil, dürtüye karşı daha korumasızdır.

● Topluluğa uymanın en büyük nedenlerinden biri yalnızlık korkusudur. Zihnimiz tam dolu olmasaydı her zaman mantıklı ve berrak düşünmeye yönelirdik.

● Kalabalığa uyma hem iyi hem de kötü yönleri olan bir davranıştır. Bu davranışı hiç göstermesek o zaman yaşamak daha zor olurdu.

Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim;

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanıyım, bir sanat düşüncesi üreticisiyim. Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün. Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU