Donald Trump'ın göreve başlaması yeni bir özel ilişkiyi başlatamaya dair her türlü görüntüyü verdi. Ama bu geri dönen ABD Başkanı'yla Britanya Başbakanı arasındaki ilişki değildi.
Aksine, tüm gözler Trump'la aralarında Britanyalı ve Avrupalıların da bulunduğu, siyasi sağın çeşitli yelpazelerinden gelen seçkin yabancı devlet görevlileri arasında filizlenen siyasi dostluklara çevrilmişti.
Yüksek mevkideki yabancı konukların varlığı kendi içinde biraz farklılık gösteriyordu. Devlet cenazelerinin aksine, açılış törenleri geleneksel olarak öncelikle yerel etkinlikler şeklinde ele alınıyor. Ayrıca kimlerin davet edildiği konusunda ideolojik ya da kurumsal olarak çok az tutarlılık vardı ancak Avrupa Parlamentosu içindeki milliyetçi, radikal sağcı gruplar iyi temsil ediliyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Trump'ın adeti olduğu üzere, seçim herhangi bir protokolden ziyade kişisel beğenilerini ve beğenmediklerini ve belki de gelecekteki yararlılık duygusunu yansıtıyor gibiydi. Arjantin'den Başkan Javier Milei'nin yanında, Trump'ın yeni en iyi arkadaşlarından biri haline gelmiş gibi görünen İtalya Başbakanı Giorgia Meloni oturuyordu.
Davet edilip edilmediği belli olmayan Macaristan Başbakanı Viktor Orban da katılmayan önemli isimler arasındaydı. Avrupa'nın en başarılı radikal sağcı partilerinden biri olan Fransa Ulusal Birliği'nin liderleri de davet edilmedi.
Fransa'nın Ulusal Birliği'nin soğuk karşılandıysa da Fransız sağının kalabalığı memnun eden daha başına buyruk lideri Eric Zemmour geldi. Almanya'nın popülist sağı Alternativ für Deutschland'ın (AfD) lideri Alice Weidel davet edildi ancak gelecek ay yapılacak seçimlerin taleplerini gerekçe göstererek onun yerine eş lideri Tino Chrupalla'yı gönderdi.
Trump'ın göreve başlamasının sadece Maga hareketi için değil, aynı zamanda "Mega" (Avrupa'yı Yeniden Harika Yapmak isteyenler) için de bir zafer turu olduğunu düşünebilirsiniz.
Başta Başkan Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ve Komisyon'un dış ilişkiler temsilcisi Kaja Kallas olmak üzere AB'nin üst düzey temsilcilerinin yokluğu dikkat çekiciydi. Bunun yerine Kongre binası kıtanın dört bir yanından gelen sağcı popülistler ve radikal sağcı siyasetçilerle doluydu.
Birleşik Krallık'tan da eski başbakanlar Boris Johnson ve Liz Truss; eski içişleri bakanı Suella Braverman ve Muhafazakar Parti'yi resmi olarak temsil eden gölge dışişleri bakanı Priti Patel'in de aralarında bulunduğu epey kalabalık bir grup vardı.
Trump'ın uzun süredir ortağı ve Reform UK partisi lideri Nigel Farage da oradaydı ancak (Johnson'ın aksine) kendisine tören için Kongre Binası'nın kubbeli salonunda yer verilmedi. Burada Johnson'ın eski bir başbakan olarak öncelikli olması gibi protokolün bir rolü var mıydı, yoksa Trump bir gün Birleşik Krallık'ta siyasi sağı kimin yönlendireceğine dair bir işaret mi veriyordu? "İlk kankası" Elon Musk tarafından küçümsenen Clacton milletvekili artık Trump'ın sarayında bir zamanlar olduğu gibi aynı yere sahip değil mi?
Trump'ın uluslararası ve özellikle de Avrupa sağına ilgisinin daha az kötücül bir yorumu olabilir, daha az kötücül, yani Trump'ın görüşüne göre. Kendi popülist milliyetçilik anlayışını (düşüncelerinin özü kesinlikle bu) herkesin ve özellikle de Avrupa'nın dertlerine çare görüyor olamaz mı?
Avrupa'nın tutum ve yaklaşımları Meloni'ninkiler gibi olsaydı, diye düşünüyor olabilir, o zaman tüm kıta daha mutlu, daha müreffeh bir yer olurdu. Washington'a göre bu aynı zamanda onu daha iyi bir müttefik de yapacaktır.
Bununla birlikte, Trump'ın özel bir ilgisi ya da yemin törenine herhangi bir davet olmasa bile, halihazırda gerçekleşiyor olabilecek bir başka ihtimal daha var. Bu da Trump'ın seçim kampanyası sırasında verdiği sert mesajların Avrupa'da giderek artan sayıda seçmen tarafından duyulması ve takdir edilmesi.
Radikal sağ partiler kıtanın büyük bir bölümünde zaten iktidarda ve geçen yılki Avrupa Parlamentosu seçimleri sağa doğru bir kayışa işaret ediyordu. Bu başarı, Trump'ın Beyaz Saray'a geri dönmesine yardımcı olan, seçmenlerin hükümete karşı aynı güvensizliğine, daha fazla göçe karşı aynı düşmanlığa, dış savaşlara karşı aynı isteksizliğe ve "net sıfır"ın karşılayamayacakları bir lüks olduğuna dair aynı şüpheye atfedildi.
Gerçek, günlük kaygıların ele alınmadığı hissi, AfD'nin Alman oyları için yürüttüğü kampanyanın büyük bir bölümünü oluşturuyor. Birleşik Krallık'a gelince, Trump'ın sert çizgisinin burada ne kadar etkili bir şekilde yankı bulduğunu anlamak için son 24 saat içinde radyo telefon bağlantılarını örneklemeniz yeterli.
Buradan bakıldığında, bu büyüyen "Mega" hareketin gidebileceği iki yol var. Birincisi, Trump'ın hedeflerinin çoğunda başarısız olacağı, ilk döneminde olduğu gibi mahkeme kararlarıyla (örneğin göçmenlerin hakları ya da yeni petrol sahalarının açılması konusunda); halkın direnişiyle (örneğin göçmenler için sert gözaltı koşullarına karşı); ya da kontrolü dışındaki güçler tarafından (yeni dış savaşlar gibi) engelleneceği. Amerikalılar kendilerini daha iyi hissetmediğinde, hükümete olan güvenleri daha da azalacaktır. Trumpizm, Trump'tan daha uzun ömürlü olmayacak.
Peki ya Trump başarılı olursa ya da yeterince başarılı olursa? Politikaları göçü durdurma, enerji fiyatlarını düşürme (çevre pahasına da olsa) ve iyi maaşlı işler yaratma etkisi yaratırsa? Ve eğer bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde değişikliklere, iklim politikalarının zayıflatılmasına ve milliyetçiliğin yükselişine yol açarsa?
O halde, Avrupa'nın 80 yılda evrilen liberalizm markasını savunanlar şimdiden savunmalarını güçlendirmeye başlasalar iyi olur.
Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal
© The Independent