Tedx 2025 Ocak ayında, Mersin'de birçok farklı konuda uzman olan değerli konuşmacılar ile kadın teması çatısı altında toplandı.
Ben de bu ay yazacağım yazımda sizlerle parçası olduğum bu organizasyonda gerçekleştirdiğim konuşmamı paylaşmak istiyorum.
Organizasyonun en güçlü ve önemli türlerinden biri olan kadın teması üzerine düşünürken seslerin hayatlarımıza dokunuşu ve yerinin ne denli önemli olduğunun yanında kadın seslerinin hayatlarımızın başladığı ilk andan son ana kadar oldukça özel bir yerde ve etkide bizimle olduğuna değinmenin doğru olacağı kanısına vardım.
Hayat yolculuğumuzda daima bizimle olan o özel seslerin dünyasına doğru gelin hep birlikte bir yolculuğa çıkalım.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hayatınızda duyduğunuz ilk sesi hatırlıyor musunuz?
Çoğumuz muhtemelen aynı cevabı verecek, annelerimizin sesi.
Bir bebeğin duyduğu ilk ses annesinin kalp atışlarıdır.
Dünyanın en güvenli, en ritmik ve en samimi melodisi.
Bize o mutlak güven duygusunu hissettiren, huzurlu ve koruyucu ses.
Peki ya ilk ninni?
Bir annenin sesiyle yankılanan o basit ama güçlü ezgi…
Bu, insanlık tarihinin ilk müziklerinden biri değil midir?
Veya insanlık tarihinde bu kadar geriye gitmeden müzikle ilk tanışmamızın doğal olarak bu ninniler olduğunu söylememiz çok da yanlış olmaz değil mi?
Peki, neden bu ses bize mutlak bir güven duygusu hissettiriyor?
Bu soruya cevap verebilmemiz için öncelikle sesin ne olduğunu anlamamız lazım.
İşin bilimsel tarafına bakacak olursak ses, en basit haliyle titreşimdir.
Havanın içinde hareket eden titreşimin bizdeki etkisi ve dokunuşudur.
Peki nasıl oluyor da bu titreşimler bizim halet-i ruhiyemizi, duygu durumumuzu veya nasıl hissettiğimizi etkiliyor; belirliyor ve eşlik ediyor?
Sesin anlamını teorik olarak bir titreşim olarak açıklayabilirken beynimiz için durum bundan çok daha fazlasıdır.
Zihnimiz ve beynimiz olaylar arasında, kişiler, durumlar ve geçmişte yaşadığımız bütün anlar arasında örüntüler, dinamik bağlantılar kurmayı sever.
Tam bu noktada bir soruyla daha devam edelim,
Hiç hayatınızda bir anı sadece bir sesle hatırladınız mı?
Belki annenizin sesi, belki bir büyüğünüzün ninnisi ya da bir şarkı…
İşte tam olarak beynimizin kurduğu bu örüntüler ve bağlantılar sayesinde yaşadığımız anları tekrar hatırlarken kodlanmış kalıplar kullanırız.
Ve ses çoğu zaman bu kodlanmış bağlantıların arasında en büyük role sahiptir.
Çünkü ses doğumumuzdan bile önce anne rahminde o duyduğumuz kalp atışlarından son ana kadar bizimledir.
Genelde görsel algılama eyleminin ardında ikinci planda bırakılır duymak çoğu zaman.
İlk algılama eylemi olarak görmeyi öne çıkartırız, görünce rahat hissederiz ve parça-bütün ilişkisi gördüğümüz zaman tamamlanır.
Hatta "Duyduklarının hiçbirine gördüklerinin de yarısına inan" diye bir söz vardır, illaki duymuşsunuzdur.
Bu söz bile duymanın nasıl ikinci planda kaldığını gösteriyor.
Fakat tam bu noktada unutmamamız gereken bir durum var,
Gözlerinizi kapatabilirsiniz ama kulaklarınızı kapatamazsınız.
Görmek istemediğiniz bir olaya karşı gözlerini kapatıp bu durumdan kaçınabilirsiniz.
Fakat kulaklarımızı ne kadar denesek de tam olarak duymaya kapatamayız.
İşte tam olarak da bu yüzden sesler ilk anda son ana kadar bizimledir.
Beynimiz biraz önce bahsettiğimiz bağları kurar, çoklu dinamikleri birbirleriyle ilişkilendirir.
Bu bağlamda biraz önceki sorumuza tekrar dönelim ve net olan cevabı yineleyelim; evet, hayatınızdaki birçok ana dair kulağınızda bir melodi, bir ezgi veya müziğe henüz dönüşmemiş bile olan bir ses vardır ve o anı hatırlamanızı, tekrar yaşamanızı sağlar, destekler, kolaylaştırır.
Sesin titreşen havanın bize dokunuşu olduğunu söylemiştik değil mi?
Ama bize o bahsettiğimiz güven duygusunu uyandıran annelerimizin sesi, titreşen bir dalgadan çok daha fazlasıdır.
Henüz yeni dünyaya gelmiş bir bebeğin ilk güvenli alanı, bir annenin sesiyle örülüdür.
O yepyeni, parlak ve elastik beyin kıvrımları her yeni bilgiyi ve "an" parçasını en ince ayrıntısına kadar almaya meyillidir ve bunu yaparken ilk örüntülerini kurar.
Burada yeni dünyayı algılayan bir zihnin nasıl muazzam bir algı ve kabul yetisine sahip olduğu ile ilgili Sofi'nin Dünyası'ndan bir örnek vermek istiyorum;
Bir sahne düşünün, anne baba ve bebek olağan yemeklerinden birinde masada oturuyorlar.
Birden alışılagelmişim çok ama çok dışında baba masadan tavana doğru yükselmeye başlıyor.
Anne aklını kaçırıyor, gözlerine inanamıyor çünkü bu onun gerçeklik algısına çok ters.
Fakat bebek gözleri ışıl ışıl ve hayranlık içerisinde babasına bakıp gülümseyerek "baba uçuyor" diye heyecanını dile getiriyor.
Bu örnek bize elastikliğini kaybetmemiş ve gerçeklik algısının sınırları henüz belirlenmemiş bir zihnin ne kadar kabul edici ve açık olduğunu gösteriyor.
İlk örüntüleri kuran ve her bilgili işleyip zihnine yerleştiren bir beyin.
Ve bu ilk örüntüler genelde en derine işlenenler olacaktır; bu yüzdendir ki karakterimize ve bize dair birçok olumlu olumsuz özellik ilk yaşlarımızdaki öğrenimlere dayanır.
Genetik özelliklerimiz ve deneyimlerimizin kusursuz bir örüntüsü.
Parçaları birleştirdiğimizde rahatlıkla söyleyebiliriz ki, kadının sesi, sadece bir iletişim aracı değil, bir rehber, bir güven duvarı ve bir hafıza taşıyıcısıdır.
Doğadan bile Kadının, yani dişinin sesinin ne kadar önemli bir rol oynadığına dair örnekler verebiliriz.
Kuşların dişileri yavrularını çağırır, kurt sürülerinde dişi liderler sesleriyle yönlendirmeler yaparlar.
Peki neden burada "insan" sesi değil de "kadının sesi" olarak bir ayrıştırma yapıyoruz? Kadının sesini erkeğin sesinden daha farklı kılan nedir?
Bu durumun hayatımızdaki birçok olgu gibi hem bilimsel hem de duygusal açıklaması var.
Bilimsel olarak şöyle bir açıklama yapabiliriz;
İnsan kulağının bir duyma aralığı vardır.
Bu aralık 20hz ile 20.000hz arası sesleri kapsar.
Fakat 50-60hz den daha aşağıda bir bas sesi algılamamız oldukça zorlaşır.
"Duymaktan" çok "hissederiz".
Ama daha yukarılara çıkınca algılamak ve anlamak kulaklarımız için daha kolay olur, o ses duyma konfor alanımıza çok daha fazla yakındır.
Kadınların ses telleri erkeklere göre daha ince ve kısa olduğu için daha yüksek frekansta titreşir.
Bu, kadınların sesine doğal bir melodi, içtenlik ve saflık katar.
Araştırmalar da kadınların ses tonlarını duyguları daha net ve derin bir şekilde aktarmak için kullandıklarını gösteriyor.
Bir kadın sesi, sevgi, üzüntü ya da mutluluk gibi duyguları daha kolay yansıtabilir. İşte bu da işin duygusal açıklamasını bizlere veriyor.
Kadınların müziğe dokunmaları da erkeklerden farklıdır.
Tarih boyunca da kadınlar müziği farklı ritüellerin taşıyıcısı olarak kullanmışlardır.
Doğumda bir ninni, ölümde bir ağıt, tarlada bir ritim…
Erkekler genellikle müziği zafer ve güç için kullanırken, kadınlar hayatın döngüsünü ifade etmek için kullanmışlardır.
Günümüze baktığımızda bugün bile görüyoruz ki müzik endüstrisinde kadınlar daha fazla duygusal derinliğe ve hikâye anlatıcılığına yoğunlaşıyorlar.
Bu da kadınların ses tellerinden bizlere ulaşan müziklerin daha fazla iç dünyamıza dokunmasına ve ruhumuza ferahlık katmasını sağlıyor.
Belki de dünyadaki en güçlü melodi, bir annenin ninnisiyle başlar ve bir kadın sanatçının şarkısıyla yankılanır.
Beynimizin olaylar ve duyular arasında kurduğu örüntülerden bahsetmiştik hatırlarsanız.
Bir melodi duyduğunuzda, bazen neden gözleriniz dolar?
Ya da bir şarkı neden sizi yıllar öncesine götürür?
Çünkü müzik bu örüntülerle birlikte, duygularımızla ve anılarımızla doğrudan bağlantı kuran organik bir köprüdür.
Kadınların müziği, bu bağlantıyı bizlere hissettirerek sahneden yankılanan güçlü bir manifesto ya da bir annenin fısıldadığı sessiz bir ninni olabilir.
Ama her iki durumda da taşıdığı mesaj nettir: Dinle, hisset ve bağ kur.
Ses, müziğe dönüşürken aslında bizi hayatın döngüsüne bağlar.
Kadınların sesi, bu döngünün en saf ve en güçlü yankılarından biridir.
Çünkü kadınlar müziği sadece nota ve ritimden ibaret görmezler; onlar için müzik bir hikâye, bir bağ ve bir iyileşme aracıdır.
Ses sadece duyduğumuz bir şey değil; hissettiğimiz, yaşadığımız ve paylaştığımız bir hikayedir.
Ve bu hikâyede kadınların sesi her zaman kalpten gelen en güçlü yankı olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
*Ocak 2025 Barış Erbil Mersin Tedx konuşmasından alınmıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish