Dijital çağda Türkiye'de görsel sanatlarda aktivizm: Politik tepkinin yeni yüzü

Barış Erbil Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye'de sanat ve sanat piyasası, uzun yıllardır toplumsal meselelerin ve politik çatışmaların etkilerinin doğrudan yansıdığı bir alan olarak varlığını sürdürüyor.

Ancak, son yıllarda bu ilişki, dijitalleşmenin ve sanal dünyanın verdiği olanakların da etkisiyle yepyeni bir boyut kazandı.

Sanatçılar artık eserlerini yalnızca geleneksel düzende alışık olduğumuz galerilerde veya müze salonlarında sergilemiyor; artık görüyoruz ki tamamen dijitalize edilmiş veya bu amaca hizmet etmek için oluşturulmuş dijital platformlar, sanatçılara eserlerini geniş kitlelere ulaştırma ve mesajlarını daha doğrudan iletme fırsatı sunuyor.

Tabi ki bu durum söz konusu bir "kontrol mekanizmasını" ortadan kaldırsa dahi özellikle Türkiye gibi politik gerilimlerin yüksek olduğu bir ülkede, sanatın bu yeni dijital yüzü, toplumsal olaylara verilen tepkileri şekillendiren önemli bir araç haline geldi demek çok da yanlış olmaz.

Bu bağlamda, dünyadaki örnekleri gibi Türkiye'de de sanatın dijital çağda bir politik aktivizm aracı haline geldiğini ve bu dönüşümün toplumsal etkilerinin de oldukça kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tarihsel perspektiften incelediğimizde Türkiye, sanatın her zaman politik olaylarla iç içe geçtiği bir ülke oldu.

Osmanlı döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına ve bugüne kadar, sanat hep bir direniş, eleştiri ve toplumsal değişim aracı olarak karşımıza çıkar.

Osmanlı döneminde meddahların hikayeleriyle halkı bilinçlendirmesinden, Cumhuriyet döneminde resim ve heykellerin devrimci mesajlar taşımasına kadar, sanatın politik bir enstrüman olarak kullanılması, toplumun birçok kesiminde karşılık buldu.

Ancak, bu geleneksel ifade biçimleri, özellikle 21. yüzyılda dijitalleşmenin etkisiyle evrildi.

Örneğin, Gezi Parkı olayları sırasında ortaya çıkan ve tüm dünyada bir direniş sembolü haline gelen "Kırmızılı Kadın" fotoğrafı, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir.

Bu fotoğraf, bir yandan Türkiye'deki politik gerilimleri dünya kamuoyuna taşırken, diğer yandan sanatın toplumsal olayları belgeleme ve yayma gücünü de gözler önüne serdi.

Açıkça görüldüğü gibi, kitlesel bir politik harekette görsel bir imgenin gücü ve temsil yetisi akıllara kazınmış oldu. 

Bu tür örnekler, sanatın nasıl güçlü bir politik mesaj taşıma aracı haline geldiğini bizlere gösteriyor.

Fakat bu sürecin sadece sokak sanatı veya geleneksel mecralarda değil, dijital dünyada da önemli bir karşılığı var:

Bu süreçte sosyal medya platformları, sanatçıların politik mesajlarını çok daha geniş kitlelere ulaştırmalarını sağlayan en önemli platformlar oldular.

Misal, Twitter'da viral hale gelen bir dijital illüstrasyon, yüz binlerce insana ulaşabilir, toplumsal olaylara dair farkındalık yaratabilir ve hatta küresel bir tartışmayı tetikleyebilir.

Bu durum, Türkiye'deki sanatçılar için hem büyük bir fırsat hem de ciddi bir sorumluluk anlamına geliyor.

Sanatçılar, eserleriyle sadece estetik bir deneyim sunmuyor; aynı zamanda toplumsal bir mesaj da veriyorlar.

Bu noktada kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken konu ise bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda, dezenformasyon yaratmanın da ne kadar kolay olabileceği.

Mamafih, sanatçılar verdikleri mesajları görsel etkileşim kabiliyetleri ve önderlik vasıflarını da kullanarak oldukça kolay bir şekilde politik bir propaganda unsuru olarak kitlelerin önüne çıkarabilir.

Bu durum kitleleri etkileme ve yönlendirme konusunda sanatçıların ne kadar önemli bir konumda olduğunu da bizlere tekrar gösteriyor. 

Dijitalleşmenin sanatçılara yeni ifade biçimleri ve daha geniş kitlelere ulaşma imkânı sunduğu gibi, aynı zamanda da yeni zorluklar getirdiği aşikâr.

Türkiye'de internet ve sosyal medya üzerindeki sansür, sanatçılar için önemli bir engel teşkil ediyor.

Ancak bu engeller, sanatçılarda yeni bir yaratıcılık dalgasını da tetikledi.

Sansür, sanatçılara politik mesajlarını daha dolaylı ve yaratıcı yollarla iletme zorunluluğu getirirken, izleyiciyi de daha derinlemesine düşünmeye itiyor.

Doğrudan manifestolara getirilen sansür ögeleri, doğal bir şekilde dolaylı etkileşime olanak kılıp yeni pencereler açıyor.

Örneğin, Osman Hamdi Bey'in klasikleşmiş eseri "Kaplumbağa Terbiyecisi"nin dijital ortamlarda yeni yorumlarla yeniden sunulması, bu yaratıcılığın bir örneği olarak bizleri karşılayan örneklerden sayılabilir.

Bu tür eserler ve yeniden yorumlar, bir yandan estetik değerlerini korurken, diğer yandan da politik eleştirilerini ince bir mizah ve ironiyle sunarak sanatın propaganda ve manifesto gücünü akılcı bir yolda izleyicilerin karşısına sunmuş oluyor.

Bu bağlamda, sosyal medya üzerinden paylaşılan sanatsal tasarımlar ve dijital illüstrasyonlar, olası sansür senaryolarına rağmen hızla yayılıyor ve geniş kitlelere ulaşıyor.

Bu yolculukta özellikle Instagram, sanatçılar için bir sergi alanı haline gelmiş durumda.

Gündeme dair eleştiri ve sosyo-politik açıdan tepkiye açık konular dijital veya dijitalleşmiş sanat eserleriyle oldukça etkileyici bir şekilde Instagram'da işleniyor.

Örneğin, birçok sanatçı toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularını işledikleri dijital illüstrasyonlarla büyük yankı uyandırdılar.

Sanatçıların özellikle İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine karşı yaptığı eserler, sosyal medyada binlerce kişi tarafından paylaşıldı ve geniş bir destek gördü.

Bu tür eserler, sansüre karşı bir direnişin sembolü ve toplumsal farkındalığı artırma işlevini de yerine getiren bir olgu haline geldi.

Bu eserlerin etkisi sadece Türkiye ile de sınırlı olmadı. Dijital platformların sınır tanımayan doğası, Türk sanatçıların eserlerinin uluslararası alanda da ses getirmesine olanak sağladı ve bu etkileşim de kar topu etkisiyle günden güne arttı.

Bu durum, sanatın ve sanatçının rolünü de yeniden tanımlıyor: Sanat artık sadece estetik bir deneyim sunan bir alan değil; toplumsal eleştirinin, politik aktivizmin ve küresel tartışmaların merkezi haline de gelmiş durumda.

Günden güne Türkiye'deki genç sanatçılar, dijital medyanın sunduğu olanakları kullanarak politik duruşlarını ifade etme konusunda oldukça cesur adımlar atıyorlar.

Sosyal medya platformları, bu genç sanatçılar için hem bir sahne hem de bir megafon işlevi görüyor.

Pandemi döneminde başlayan "Evde Kal, Sanatla Kal" gibi dijital kampanyalar, genç sanatçılara hem eserlerini paylaşma ve politik duruşlarını sergileme imkanını sundu hem de dikkatlerin tamamen üzerlerinde olacağı bir dönemde bu imkân gerçekleşti.

Bu kampanyalar ve yankı uyandırabilecek ölçekteki çalışmalar bir yandan toplumu bilinçlendirirken, diğer yandan sanatın toplumsal olaylar üzerindeki etkisini de artırdı.

Söz konusu genç sanatçıların dijital platformlardaki etkinliği, sadece Türkiye içindeki tartışmaları etkilemekle kalmadı ve aynı zamanda küresel meselelere de dikkat çekti:

İklim krizi, kadın hakları ve LGBTİ+ hakları gibi konular, genç Türk sanatçılarının eserlerinde sıkça işlenen konular haline geldi.

Bu eserler hem Türkiye'de hem de uluslararası alanda yankı uyandırdı ve genç sanatçılar, dijital dünyada politik aktivizm ile sanatı harmanlayarak toplumsal değişime katkı sağlamaya her geçen gün artan bir hızla devam ediyorlar.

Bu katkı, sadece politik mesajlar vermekle kalmıyor; aynı zamanda izleyicilere sanatsal bir deneyim de sunuyor.

Sanat, burada bir araç olmanın ötesine geçiyor; bir diyalog ortamı, bir düşünce platformu ve bazen de bir mücadele aracı haline geliyor.

Bu durumda açık bir şekilde söyleyebiliriz ki, genç sanatçıların cesareti ve yaratıcılığı, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sanatın geleceğini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olarak yükselmeye devam ediyor.
 


Türkiye'de sanat, her geçen gün daha da politize olurken, bu durum sanatın geleceğine dair önemli soruları da beraberinde getiriyor.

Dijitalleşme, sanatçılara büyük özgürlükler sunarken, aynı zamanda bu özgürlüğün sınırlarını da çok net bir şekilde belirleyebiliyor.

Türkiye'deki sanatçılar, bu sınırları zorlayarak, sanatlarını estetik bir deneyimden çok daha fazlası olarak sunmaya çalışıyorlar ve bunu yaparken de yüzleşmeleri gereken engelleri akılcı yaklaşımlarıyla bertaraf ederken sanatsal yoğunluk da bu noktada bir hayli artmış oluyor.

Böylelikle sanat, bu yeni dönemde sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri aracı, bir aktivizm formu ve belki de en önemlisi, bir değişim aracı haline geldi.

Bu süreci, sanatçının niyeti ve eserin samimiyetiyle doğrudan ilişkili olarak düşünebiliriz.

Politik mesajlarını iletirken sanatın estetik değerini korumak, sanatçılar için şüphesiz zorlu bir denge de gerektiriyor.

Eğer sanat, sadece politik bir amaca hizmet etmek için kullanılırsa, estetik değerini yitirme riski taşır.

Ancak, bu tür eserler, sanatsal bir ifade biçimiyle politik bir mesajı birleştirdiğinde hem sanatın hem de mesajın gücü artar.

Türkiye'deki sanatçılar, bu dengeyi bulmak için sürekli bir arayış içinde.

Bu arayış, sanatın toplumsal değişim ve bu değişimin sosyolojik dengeleri üzerindeki etkisini artırırken, sanatçılara da yeni yollar açıyor.

Türkiye'de sanat, özellikle içinde bulunduğumuz dijital çağda, Türkiye'nin politik konjonktürünün etkin dinamizmini de göz önünde bulundurursak, giderek daha güçlü bir politik aktivizm aracı haline geldi.

Sanatçılar, dijital platformları kullanarak toplumsal olaylara dair eleştirilerini ve politik duruşlarını geniş kitlelere ulaştırma gayesini taşıdılar ve bu istek her geçen gün bir neden sonuç ilişkisi doğrultusunda artıyor.

Dolayısıyla bu süreç, sadece sanatı değil, aynı zamanda toplumu da dönüştürüyor.

Sanatçılar, politik mesajlarını iletmeye devam ettikçe, sanatın toplumsal değişim üzerindeki etkisi de giderek artmaya devam edecek.

Sanat, bu sayede sadece bir estetik ifade biçimi olmaktan çıkıp, toplumsal değişimin itici gücü haline gelecek.

Ve şüphesiz ki sanat, bu yeni çağda, 1'ler ve 0'lar hayatımıza her geçen gün daha çok girerken, toplumu şekillendiren en güçlü araçlardan biri olarak yerini daha da pekiştirecek.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU