Önceki 28 zirve gibi COP 29 da BM İklim Zirvesi'ydi.
Bakü'de yapılmasına dair karar, BAE'de gerçekleşen COP 28 sırasında alınmıştı.
Şimdiye kadarki tüm zirve toplantıları, üç aşağı beş yukarı, yeryüzünün iklim sorunlarını tartışmış, sorunların hafifletilmesinin yanı sıra, özellikle fakir ülkelere maddi destek sağlanmasına ilişkin kararlar da alınmıştı.
Geçen 11-23 Kasım tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılan COP 29 Zirvesi, kadar siyasi amaçlar gütmüş, ev sahibi ülkenin Batılı demokrasilerle düello arenasına dönüşmüş, büyük devletlerin başkanlarının, başbakanlarının katılmadığı, BBC sunucusunun da ifade ettiği üzere, "iflas"la sonuçlanma arifesindeyken, bir dizi ülkenin dışişleri bakanının Bakü'ye ulaşması sonucunda tartışmalar göreceli olarak hararetlendi ve neticede 1 buçuk gün geç sona ermiş bir COP Zirvesi oldu.
Üstelik ev sahibi ülke devlet başkanı kapanış konuşması yapmadan...
Açılış konuşmasında zirveye katılmaya büyük devletlerin başkan ve başbakanlarına gönderdiği salvoları yeterli bulmuştu galiba Aliyev.
Kim bilir; belki de 26 kilometrekare toprağı ve 11 bin nüfusu bulunan bir devletin yanı sıra kabilelerin temsilcilerine mi acıyıp salvolar yağdırmanın aşırı acımasız bir durum olacağını düşünmesinden dolayı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Evet, başta Devlet Başkanı İlham Aliyev olmak üzere Azerbaycan yönetimi için COP 29 Bakü Zirvesi, "İklim sorunlarının çözümünde ve yeşil enerjiye geçişte bir aşama" olduysa, ABD'den Çin'e, Fransa'dan Hindistan'a kadar liderlerin umursamadığı tek yanlı bir propaganda arenası niteliği taşıdı.
Ve bir de 900 kişiyle katılan Rusya'nın "çift kutuplu dünya" söylemlerinin pekiştirilmesi için kullanılmaya müsait bir platform da diyebilir miyiz?
Ev sahibi ülke beklediğini buldu mu?
Bu sorunun cevabı aslında bir yandan iklim kirliliğinden sorumlu olup, öte yandan kirliliğin en azından hafifletilmesine yardımcı olabilecek durumdaki gelişmiş ülke yöneticilerinin COP 29 Zirvesi ile ilgili alacakları pozisyona bağlıydı ve o pozisyon sonbahar başlarından netleşmeye başlıyordu: demokrasiyle yönetilen ülkeler Azerbaycan yönetiminden siyasi tutukluların koşulsuz serbest bırakılmasını istedikçe, İlham Aliyev'in hep hırçın tutumuyla karşılamışlardı.
ABD Kongresi'nin yaptırım listesi açıklayacağına ilişkin söylentiler, Aliyev'in salvolarını sertleştirirken, Avrupa Parlamentosu'nun yaptırım çağrısı iplerin iyice gerilmesine neden oldu.
Ve COP 29'un açılış konuşmasında siyasi söylemlere ağırlık veren devlet başkanı Aliyev, "Son 1 yılda Batılı ülkelerin COP 29'a karşı yaptırım uyguladığını" iddia etmek suretiyle durumdan yakındı.
Ancak "dakika 1, gol 1" örneği temel alarak değerlendirildiğinde, Azerbaycan'ın mı gelişmiş ülkelerin kalesine gol attığı, yoksa liderleri COP 29 Zirvesi'ne katılmayan gelişmiş ülkelerin mi Azerbaycan'ın kalesine gol attığı, ilk günlerde netlik kazanmazken, ev sahibi ülke eski Sovyet deneyimini kullanarak propaganda mekanizmasını hep çalıştırıp durdu.
Yani yeryüzünün iklim sorunlarına çare bulması gereken ülkelerin Bakü Zirvesi'ne katılmaması, Azerbaycan propagandistleri için asla önemli değildi; önemli olan bu zirvenin "tarihi bir dönüm noktası" olarak her saat, her dakika toplumun beynine çivilenmesiydi.
Bu koroya katılan kültür ve turizm bakanlığından finanse edilen Yazarlar Birliği'nin 87 yaşlı 38 yıllık kethüdası da "Bu, İlham Aliyev'in üçüncü zaferi" şeklinde katkısını yapmasaydı asla toktamayacaktı.
Muhtemelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de gelişmiş ülke devlet ve hükümet başkanlarının COP 29 Zirvesi'ne katılmayacağını tahmin ederek, Bakü'ye kendi başbakanı Mihail Mişustin'i gönderdi.
Doğru karardı, Ukrayna'ya "Oreşnik" balistik füzesi fırlatmasını sekiz günden bu yana bayram eden bir ülkenin başkanının "çift kutuplu dünya" projesini kafalarında tavus kuşu tüyüyle dolaşan kabile temsilcilerine anlatacak hali yoktu...
Ve sonuç...
Aslında yeryüzünün ikliminin iyileştirilmesine ilişkin varılmış bir sonuç, kara sınırlarını 5 yıldan bu yana kapalı tutan Azerbaycan yönetimi için asla önemli değildi.
Çünkü sonuca varılmış ve devlet başkanı İlham Aliyev, dünya tarihinin en geniş katılımlı toplantılarından birini gerçekleştirmeye muvaffak olmuştu.
Yerde kalan her şey, Türk siyasetinin en renkli kişiliklerinden biri rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan'ın sözü olmasın "Faso-fiso..." idi.
Hazret-i Eşref 1,3 trilyon dolar istemişti; amma ve lakin...
Yeryüzümüzün iklimine en büyük zararı veren petrol zengini ülkelerin BM zirvelerinin ev sahipliğini üstlenmeleri sayısız eleştiriye konu teşkil ederken, Azerbaycan da o eleştirilerden payını almıştı.
Devlet Başkanı Aliyev, o eleştirilerden de yakınırken, "yeşil enerji" hamlesinin başını da Azerbaycan'ın çekebileceği belirtilmişti.
Zirve toplantısı sırasında Azerbaycanlı yorumcularımızın Independent Türkçe'ye verdikleri bilgilerde, Bakü'nün isteğinin ilerleyen COP 29 Zirvesi sırasında 1 trilyon 300 milyar dolarlık bir destek sözünün alınması olduğu ifade edilirken, sonuç çok farklı oldu: Yeryüzünün ikliminin dertlerine bir nebze olsun çare kılınması amacıyla 2035 yılına kadar 300 milyar dolarlık bir destek konuşuldu.
Başka bir seçenek ise gelişmiş ülkelerin katkısıyla her yıl 100 milyar dolarlık bir desteğin dertlere bir nebze çare olması için devreye sokulmasıydı.
Durum, Azerbaycan'ın dünya çaplı yazarı Celil Mehmetkuluzade'nin 1927 yılında kaleme aldığı "Deli Yığınağı" trajikomedisindeki bir sahneyi andırıyor.
Şöyle ki;
Şehrin en akıllı insanları tıkamak için tımarhane yaptırmak amacıyla Dini Konsey Başkanı Hazret-i Eşref, hacılardan 40 bin altın para istediğinde, hacılar bu miktarı aşırı fazla bulup şaşkınlık ifade ederken, Hazret Eşref üç kere "Para, para, para" kelimesini telaffuz ediyor ve odaya sessizlik hakim oluyor.
COP 29 Zirvesi'nde muhtemelen Hazret-i Eşref gibi karizmatik bir dini kişiliğin olmaması, yeryüzünün ikliminin derdine bir nebze çare olmak için değil; 1,3 trilyon dolarlık isteğin yerine getirilmesi, kararlaştırılan 300 milyar dolarlık miktarın bile ne zaman sağlanacağı meçhul.
Onun için "Hazret Eşref buraya eller havaya" diye tempo mu tutulmalı acaba?
COP 29 için geç uyanmamdan dolayı kendime saygı duymuyorum...
76 bin misafirin içinde nasıl bulunacağımızın yolunu daha önceden arayacaktık.
Ancak bunu 26 kilometrekarelik ve 11 bin nüfuslu bir devletin başkanının Bakü'de nasıl saygıyla karşılandığını gördükten sonra idrak edebildim. Kendimi asla affetmem.
Oysa çok hızlı bir kararla İndependent Türkçe'mizin bulunduğu arazide 50 kişilik bir devlet ilan etmemiz işten bile değildi.
Beyefendiliğiyle ün çıkarmış Celalettin Can abimizi başkan seçip COP 29'a gönderecektik, nüfusu 50 kişiden ibaret devletimizi layıkıyla temsil etmekle yetinmeyecek, oradayken Azerbaycan-Ermenistan Barış Anlaşması'na da son rötuşları verip imzaya hazır hale getirecekti.
Celalettin abimiz barış adamıdır, 50 kişilik devletimiz adına COP 29'da tarihi işlerin altına imza atacaktı.
Ama olmadı.
Ossun, Celalettin abi.
Bundan sonra BM İklim Zirvesi'ne ev sahipliği yapan herhangi bir ülkenin 70 bin insan davet edeceğini duyduğum anda devletimizi ilan edip zat-ı devletlerinizi başkanlık koltuğuna oturtacağız.
Tek endişem bundan sonra hiçbir ev sahibinin COP İklim Zirvesi'ne 70 bin misafir davet etmeyecek olmasıdır.
İşte o zaman şahsım için yandı gülüm keten helva...
Ama biz yılmayacağız çünkü, hiç kimseden eksik değiliz.
Öldü var, döndü yok ve ya, ya Herro ya Merro...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish