2024 ABD başkanlık seçimlerini Donald Trump'ın kazanması, küresel düzeyde siyasi çatışmanın fay hatlarının aşamalı olarak Ortadoğu'dan Asya-Pasifik'e doğru kayma ihtimalini artırdı.
Trump yönetiminin dış politika vizyonu, Ortadoğu ve Doğu Avrupa'da yeni bir statüko durumu oluşturarak Asya-Pasifik'te Çin'in ilerleyişinin durdurulmasına dayanıyor.
1980'lerden bu yana Çin'in artan üretim kapasitesi ve gerçekleştirdiği teknolojik atılım, Japonya'yı bu bölgede gerileterek Çin'in çok geniş bir sahada dominasyonuna zemin hazırladı.
Hong Kong'un 1997'de Çin hâkimiyetine geçmesiyle Asya-Pasifik'teki finans piyasalarında Çin'in üstünlüğü daha da güçlendi.
Çin, bu bölgedeki Malezya, Vietnam, Endonezya ve Tayland gibi devletlerle arasındaki kültürel etkileşimi artırarak ekonomik etki alanını genişletti.
Buna karşılık Hong Kong'a karşı bir denge noktası oluşturmaya çalışan Batı sermayesi, yatırımlarını Singapur'a kaydırarak Çin'in genişlemesini yavaşlatma stratejisini benimsedi.
Bugüne dek denge siyasetini devam ettiren Singapur'un iki bloktan birinden yana kesin bir tavır alması durumunda, bölgedeki diğer devletleri de etkileyecek zincirleme bir reaksiyonun başlama ihtimali bulunuyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu nedenle Asya-Pasifik'teki hassas dengelerin geleceğini analiz ederken Singapur'un özgün durumunu göz önünde bulundurmak ve bağımsızlığını kazandığı 1965'ten bu yana ekonomik boyutta yaşanan "Singapur mucizesi"ni çözümlemek gerekiyor.
"Singapur modeli" doğal kaynaklara sahip olmayan küçük bir devletin, istikrarlı ve kararlı politikalarla küresel bir güç merkezine dönüşebileceğini göstererek 21. yüzyılda kronik çatışmalarla boğuşan devletler için önemli bir örnek oluşturuyor.
Kolonyal dönemde Britanya'nın kontrolündeki (1819-1942) stratejik ticari merkezlerden olan Singapur, İkinci Dünya Savaşı'nın bitişiyle büyük ekonomik yıkıma uğramış, altyapısı çökmüş ve eğitim düzeyi düşük bir şehir devleti konumundaydı.
Singapur'un, kıt kaynaklarına ve sınırlı insan gücüne rağmen Asya-Pasifik'te yükselişi, bazı açılardan süper güçlerle çevrili küçük bir prenslik olan Prusya'nın çelik bir iradeyle adım adım Alman birliğine öncülük etmesini anımsatıyor.
Modern Singapur'un inşasına devletin kurucu başbakanı Lee Kuan Yew öncülük etti. Lee Kuan Yew, bataklıklarla çevrili ve geçmiş dönemlerde korsanlara ev sahipliği yapan bu adada ekonomik açıdan büyük bir yeniden yapılanma ve inşa projesi başlattı.
Ülke içindeki farklı etnik ve dini unsurlara karşı hoşgörülü bir yönetim anlayışını benimseyip Singapur halkını ortak bir hedefe yönlendirerek mobilize etmeyi başardı.
Bu politikalar güçlü bir ulusal birlik duygusu oluşturdu. Bütün yönetim kademelerinde meritokrasinin benimsenmesi ve hükümetin rüşvete karşı sert tutumu, Singapur'u Asya-Pasifik'in en çok beyin göçü alan devletlerinden birisi haline getirdi.
1970'lerin başlarından itibaren ekonomik büyümeyi desteklemek için daha aktif bir dış politika anlayışına yönelen Singapur, kurucu üyelerinden olduğu Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği'nin (ASEAN) liderlerinden birisi haline geldi.
Bu birliğin etkin bir üyesi olarak Asya-Pasifik bölgesinde yapıcı diplomatik ilişkiler geliştiren Singapur, finans ve ticaret merkezi olarak konumunu bölge devletleri nezdinde pekiştirdi.
Lee döneminin geneline egemen olan hoşgörü politikası; etnik ve kültürel açıdan çok çeşitli unsurları içinde barındıran Singapur'da kimlik ve din temelli çatışmaların çıkmasını önledi.
20'nci yüzyılın ikinci yarısı boyunca birçok devlet iç çatışmalarla boğuşurken, Singapur kendi içinde barışçıl ve oldukça üretken bir dönem geçirdi.
Farklı alt kültürlere mensup kesimlerin birbirlerinin sınırlarına ve alışkanlıklarına saygı göstermeleri kolektif iradeyi güçlendirdi.
The Economist'te yayımlanan bir raporda, Singapur'un ekonomik genişlemesinde 3 temel etmenin belirleyici olduğuna vurgu yapılıyor:
- Adanın, "Güneydoğu Asya'nın Cebelitarık'ı" olarak değerlendirilen Malakka Boğazı'ndaki stratejik konumu
- Liyakate dayalı hükümet sistemi
- Ülkeye yabancı sermaye girişini teşvik eden regülasyonlar
Singapur'un altyapıya, barınmaya ve telekomünikasyon teknolojilerine yaptığı büyük yatırımlar, ekonomik verimliliğini artıran başlıca etmenler oldu.
Singapur'da gemicilik, elektronik ve bankacılık sektörlerinin kurumsallaşmasında hükümetin teşvik fonları ve doğrudan desteği önemli rol oynadı.
Bu durum bölge politikalarını çalışan Amerikalı gazeteci Josh Kurlantzick tarafından esprili biçimde "Singapur, üç saat içinde kendi şirketinizi kurabileceğiniz bir ülkedir" olarak dile getiriliyor.
Eğitim kurumlarına ve finansal teknolojiye (FinTech) büyük yatırımlar yapan Singapur, Güneydoğu Asya'daki en cazip eğitim merkezlerinden birisi haline geldi.
BBC'de yayımlanan bir raporda, Singapur'un en üst düzey yüzde 5'lik dilimde yer alan öğrencileri ve akademisyenleri kazanmaya yönelik bir program uyguladığına dikkat çekiliyor.
Bir yandan kontrolsüz yasa dışı göç alırken bir yandan da nitelikli beyin göçünün girişini engelleyici bürokratik engeller çıkaran devletlerin aksine Singapur, yüksek nitelikli öğrencileri ve çalışanları entegre etmeye yönelik etkili regülasyonlar geliştirmeyi başardı.
Uluslararası düzeyde belirli parametreler üzerinden eğitim sistemlerini değerlendiren 2022 tarihli PISA endeksinde Singapur ilk sırada yer alıyor.
Jakarta, Bangkok, Kuala Lumpur, Şanghay ve Ho Chi Minh City gibi şehirlerden üniversite mezunları lisansüstü eğitim almak veya Singapur'da konumlanan küresel şirketlerde çalışmak için bu ülkeye akıyorlar.
Öğrencileri özellikle bilim ve matematik alanında geliştirmeye odaklanan eğitim müfredatı, teorik bilginin yanında öğrencilere eleştirel düşünme ve problem çözme yeteneği kazandırmayı hedefliyor.
Singapur, oransal olarak eğitime en yüksek bütçe ayıran devletlerin başında geliyor.
Güncel teknolojileri yakından takip eden devlet kurumları ve şirketler; çalışanları periyodik olarak kurslara ve öğrenme programlarına dahil ederek yeteneklerini güncellemeye ve inovasyon teknolojilerine uyum sağlamaya teşvik ediyorlar.
Singapur'da hükümetlerin geçmiş politikaları, bir finans merkezi olmanın kültürel bir cazibe merkezine dönüşmekten geçtiğinin fark edildiğini gösteriyor.
Sınırlı yüzölçümü nedeniyle zorunlu olarak dikey mimarinin baskın olmasına karşın Singapur'da Güneydoğu Asya'nın yerel kültürünü yaşatan çok sayıda mahalle ve müze bulunuyor.
Sanat galerilerine, uluslararası konferanslara ve workshoplara ev sahipliği yapan merkezleriyle Singapur, uluslararası kurumların periyodik toplantılarını gerçekleştirdiği başlıca noktalardan birisi.
Mimarisi, dinamizmi ve kültürel çeşitliliğiyle Londra'yı anımsatmasına karşın Singapur'u yaşam kalitesi açısından küresel düzeydeki metropoller arasında ilk sıraya yerleştirmek abartılı olmaz.
Hükümetin kapsamlı şehir planlama vizyonu, arazinin her santimetrekaresinin verimli kullanılmasını sağladı.
Bu politikaları uygularken doğayı tahrip etmekten kaçınan hükümet, turizm açısından cazibe merkezi olan büyük doğa parkları inşa etmenin yanında fütüristik mimariyi doğayla bütünleştiren organik bir şehir dokusu oluşturmayı başardı.
Gökdelenlerin arasına yayılan yeşil koridorlar, parklar, bisiklet yolları ve koşu parkurları Asya'daki bazı ruhsuz şehirlerin aksine Singapur'a canlılık katıyor.
En gelişmiş metro ağlarından birine sahip olmakla birlikte Singapur, bisiklet kullanımının günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu bir ülke.
Singapur'u, kendi içinde ekonomik ve kültürel entegrasyonun çok güçlü olduğu Güneydoğu Asya bölgesinin başkenti olarak nitelendirebiliriz.
Singapur'da İngilizcenin yanında Çince, Tamilce ve Malayca dillerinin sıklıkla kullanılması, bu ülkeyi Asya'nın farklı bölgelerinde konumlanan uluslararası şirketler ve kuruluşlar için bir cazibe merkezi haline getiriyor.
Dolayısıyla bu bölgede mevzilenmek isteyen inovasyon şirketleri, ticari kuruluşlar, bankalar ve sivil toplum organizasyonları öncelikle Singapur'a yerleşme stratejisini benimsiyorlar.
Mayıs 2019 tarihli IMD raporuna göre Singapur, dünyanın en rekabetçi ekonomileri arasında ilk sırada yer alıyor.
Gayrisafi Yurt İçi Hasılası (GSİY) onlarca yıl boyunca istikrarlı artış gösteren Singapur'da 2024 yılında kişi başına düşen milli gelir 89 bin dolar seviyelerine ulaştı.
Küresel bir finans merkezi haline gelen ve dijital devrimin öncü devletlerinden olan Singapur, yükseliş eğilimini sürdürmek için oldukça avantajlı bir konumda bulunuyor.
İnovasyon teknolojilerinin gelişimini teşvik etmeye yönelik regülasyonlar benimseyen Singapur, geleneksel finans sermayesiyle rekabet eden girişimler için başlıca çekim merkezlerinden birisine dönüştü.
2024 verilerine göre Singapur'da 132 banka, 217 sigorta şirketi ve 283 kayıtlı fon yönetim şirketi bulunuyor.
Dünyanın en büyük "FinTech" etkinliklerinden olan Singapur FinTech Festivali'ne ev sahipliği yapan ülke, bu alana yoğunlaşan inovasyon şirketleri, büyük yatırımcılar ve girişimciler için önemli bir cazibe merkezi konumunda.
Devlet kurumları; vergi teşvikleri, burslar, destekleyici programlar aracılığıyla bu yönelimi daha da güçlendirmek için etkin bir şekilde inisiyatif alıyor.
Sonuç olarak FinTech ekosisteminin öncülerinden biri haline gelen Singapur, Avrupa'nın büyük metropollerinde konumlanan beyinleri ve teknoloji şirketlerini kendine çekmeyi başarıyor.
Blockchain, yapay zeka, dijital ödeme sistemleri gibi yükselen teknolojilere yönelen kurumlar, Avrupa metropollerine kıyasla Singapur'da çok daha dinamik ve üretken çevrelerle buluşma imkânına kavuşuyorlar.
Avrupa metropolleri, post-endüstriyel dönüşüme uyum sağlamakta zorlanıp ivme kaybederken Singapur; Paris, Berlin ve Roma ile arasındaki mesafeyi gittikçe açıyor.
Yüksek turizm gelirleri sayesinde ekonomik istikrarını koruyan bu şehirlerin dijital devrimi kaçırmaları durumunda uzun vadede Singapur, Dubai ve Hong Kong gibi metropollerin çok gerisinde kalacağı göz ardı ediliyor.
Dijital devrimi ıskalama riskiyle karşı karşıya olan Avrupa metropollerinin dondurma, pizza ve prototipleştirilmiş turizm paketleri satarak Asya-Pasifik'in yükselen metropollerine karşı ayakta kalabilmeleri mümkün değil.
"2000'lerden itibaren woke kapitalist politikaların da etkisiyle ekonomik rekabet gücünü kaybetmeye başlayan; eşitsizliğe, radikalizme ve sosyal problemlere çözüm üretemeyen Avrupa devletlerinin altın çağı artık geride mi kalıyor?" sorusunu sorma noktasındayız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish