Barış arayışı

Yusuf Sunar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Tüm Türkiye, Devlet Bahçeli'nin 26 Ekim 2024 tarihinde partisinin grup toplantısında yaptığı çağrıyı duyduğunda büyük bir şaşkınlık yaşadı.

Bu açıklama, Bahçeli'nin bugüne kadar ortaya koyduğu ideolojik ve politik duruşa ters bir çıkış gibi görünüyordu.

Ancak sonraki beyanatlarına bakıldığında, bu çıkışın kendi içinde bir tutarlılık taşıdığı anlaşılabilir.

Bu açıklama, 2010'lu yıllarda başlatılan çözüm sürecini ve o dönemde dile getirilen bazı ilginç görüşleri hatırlattı.

O dönemde, "Kan duracaksa Öcalan'ı ev hapsine çıkarsınlar" gibi ifadeler sıkça dile getiriliyordu.

Hatta Osmanlı'da isyancıların paşa yapılması geleneği bile tartışmalar arasında yer almıştı.

Bu tür ifadeler, çözüm sürecinde toplumun farklı kesimlerinden gelen pragmatik yaklaşımlara birer örnekti.

Elbette İmralı'da yapılan görüşmelerde Öcalan'ın ne talep ettiği veya ona karşı ne tür adımlar atılabileceği konusunda kamuoyunda net bir bilgi henüz yok.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak, eğer kan duracaksa ve PKK'nın silah bırakması mümkün hale gelecekse, Öcalan'ın sürece dahil edilmesinin bu hedefi sağlamada kritik bir rol oynayabileceği açıktır.

Burada asıl mesele, bundan sonrasının nasıl şekilleneceği ve hükümetin doğu-güneydoğu politikasının nasıl bir yöne evrileceğidir.

Bölgedeki politikaların yerelden kalkınmaya dayalı, topyekûn bir iyileştirme sürecini kapsayacak şekilde yapılandırılması gerektiği açık.

Bu süreç yalnızca PKK ile mücadele değil, halkın yaşam standartlarının yükseltilmesi açısından da önemli.

Bölgesel kalkınma ve sosyal adalet temelli politikalar, yalnızca silahsızlanmayı değil, aynı zamanda uzun vadeli bir barış inşasını da sağlayacaktır.

Demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak bu sorunun çözümü, Türkiye'nin geleceği açısından kritik bir öneme sahip.

Ancak çözüm için yalnızca hükümet veya siyasi liderlerin çabaları yeterli olmayacaktır.

Toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir ortak akıl ve empati zeminine ihtiyaç var.

Bu bağlamda, İmralı'dan gelen mesajların kamuoyunda nasıl yankı bulacağı da önemli.

Sürecin şeffaf bir şekilde ilerlemesi ve toplumun bilgilendirilmesi hem güven ortamını güçlendirecek hem de olası manipülasyonların önüne geçecektir.

Daha önceki süreçlerden alınan derslerle, kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmelerin toplumda nasıl bir güvensizlik oluşturduğunu biliyoruz.

Bu kez farklı bir yol izlenmeli ve sürecin tüm aşamaları halkın bilgi ve anlayışına açık tutulmalı.

Ayrıca, bu sürecin başarısı yalnızca siyasi söylemlerle değil, sahadaki pratik uygulamalarla desteklenmeli.

Eğitim, kültür ve ekonomik kalkınma alanlarında atılacak adımlar, sürecin sosyal boyutunu güçlendirebilir. 

Türkiye'nin bu meselede attığı adımlar yalnızca ülke içi dengeleri değil, aynı zamanda bölgesel dinamikleri de etkileyecektir.

Ortadoğu'nun hassas dengelerinde Kürt meselesinin çözümü, Türkiye'nin dış politikadaki elini güçlendirecek ve bölge halkları arasında bir örnek teşkil edecektir.

Bunun yanı sıra sınır ötesi operasyonlar ve çatışma ortamının azalması, barış ve istikrar ortamına katkı sağlayacaktır.

Silahların sustuğu, sözlerin konuştuğu bir ortam inşa etmek, tüm tarafların samimi bir çabasıyla mümkün.

Geçmişte yapılan hataları tekrar etmemek adına ortak bir hafıza oluşturmak ve hesap verilebilir bir mekanizma geliştirmek de elzem.

Bu sürecin başarıya ulaşması için genç nesillere yönelik kapsayıcı ve birleştirici bir dil kullanmak hayati öneme sahip.

Geleceğin Türkiye'si, farklı kimliklerin ve kültürlerin barış içinde bir arada yaşayabildiği bir zemin üzerinde yükselebilir.

Toplumsal uzlaşı için geçmişin yaralarını sararken, ortak bir gelecek inşa etmek adına güçlü bir irade sergilemek gerekir.

Unutulmamalı ki çözüm, sadece Kürt halkını değil, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren bir mesele.

Kürt sorununun çözülmesi, aynı zamanda demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerin güçlenmesine de katkı sağlayacaktır.

Bu nedenle bu süreç, yalnızca bir etnik grubun değil, tüm toplumun ortak refahı için bir fırsat olarak görülmeli.
 


Kasım 2024'te yaptığımız araştırmada vatandaşların yüzde 57,5'i Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesinin toplumsal barışa olumlu katkı sağlayacağını belirtti.

Aynı araştırmaya göre, yüzde 74,8'lik bir kesim farklı kültürel grupların yaşanan acıları geride bırakması gerektiğine inandığını ifade etti.

Buna karşılık Aralık 2024 tarihli Türkiye Endeksi Raporu'na göre, Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecinde muhatap alınmasına ilişkin soruya verilen cevaplarda yüzde 72,5 oranında "hayır" yanıtı dikkat çekiyor.

Bu veriler, toplumun çözüm sürecine yönelik umutlu ancak temkinli bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor.

Siyasi parti seçmenleri açısından bakıldığında, DEM Parti seçmenlerinin yalnızca yüzde 44,3'ü Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecinde muhatap alınmasını doğru bulurken, bu oran MHP seçmenlerinde yüzde 26,5, AK Parti seçmenlerinde ise yüzde 22,4 olarak görülüyor.

Bu farklılıklar, sürecin çok boyutlu bir iletişim stratejisiyle yönetilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Erdoğan ve Bahçeli'nin İmralı üzerinden yeni süreci gündeme getirmesi, toplumsal tepkilerin farkında olarak yapılmış kontrollü bir strateji olarak da değerlendirilebilir.

Toplumun geniş kesimlerinde Öcalan'a yönelik olumsuz yaklaşım bilinmesine rağmen, bu adımın gerekçeleri pragmatik ve siyasi dinamiklerle açıklanabilir belki.

Bu tercih, mevcut siyasi denklemleri yeniden şekillendirme ve seçmen tabanını konsolide etme çabalarının bir yansıması olabilir. 

Erdoğan ve Bahçeli'nin bu süreçteki stratejisi, İmralı üzerinden yeni bir denge kurarak mevcut krizi kontrol altına alma ve farklı toplumsal kesimlere hitap etme çabası olarak da yorumlanabilir.

Ancak bu adımın başarıya ulaşması, şeffaflık, kapsayıcılık ve doğru bir iletişim stratejisiyle mümkün olacaktır.

Geçmiş süreçlerden alınan dersler ışığında, bu adımın yalnızca kısa vadeli bir siyasi hamle değil, aynı zamanda toplumsal barışı kalıcı olarak tesis etmeyi hedefleyen bir yaklaşım olması bekleniyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU