Kars ve Qers arasında gidip gelmek...

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

Bazı kentleri bilmek için mutlaka görmek gerekmiyor.

Söylenceleri, yaşam tarzları, iklimi kendini dış dünyaya tanıtır.

Kars bu kentlerden biridir.

Halk arasında sıkça anlatıldığı gibi, "8  ay kış, 3 ay ayaz, 1 ay yazdır."
 

kars kış (6)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Bundandır ki çocukluğumdan bu yana bir alışverişimiz olmamasına rağmen adını sık sık duyar, Kars'ı merak ederdim. 

O yıllardan aklımda kalan bilgilere göre Kars'tan Anadolu'nun damı diye bahsedildiğini hatırlıyorum.

En doğuda yer alan, Serhat Bölgesinin yüksek rakımlı kentlerinden biri olup, sıcaklığın en düşük seyrettiği iller arasındadır.
 

kars kış (4)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kars'ta zemheri aylarında insanın içini üşüten, titreten, soğuğun yakıcı havasına karşın, kar yağdığı anlarda soğuk kırılır, hava yumuşar, hamam etkisi oluşur.

Ne zaman kar durur, hava açar, işte o zaman Kars soğuktan qers olur, yani giderek donar, buz keser.

Qers Kürtçedir, tam da Kars'ın iklimini ifade eder bir kelimedir. Kürtlerin Kars'a Kers (Qers) deme nedeni de budur zaten.  
 

kars kış (7)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Adı kışla anılan Kars'ın bütün hikâyeleri soğuğa dairdir.

Dengbejleri, aşık ve hikayecileri kışın çetin günlerini anlatır; soğuğun, beyaz örtünün insan hayatı üzerindeki etkisini, acılarını ortaya koyar.

1914 kışında Ruslara karşı cepheye sürülen 90 bin askerin, Sarıkamış'ta donarak ölmesi iklimi hakkında yeterince sarsıcı, ürkütücü bilgiyi verir.

Kışın bazı göl ve derelerin donması, düşük hava sıcaklığının dipleri görmesi Kars için olağan sayılır.
 

kars kış (1)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Nobel ödüllü ünlü yazar Orhan Pamuk'un "Kar" romanı da zihnimdeki qers tanımlamasını pekiştirmiştir. 

Bu nedenle Kars bahsi geçince kilometrelerce ötede, bir ova kentinde yaşayan ben, kar soğukluğunda üşürdüm.

Qers sadece soğuk bir yer değildi. Aynı zamanda zor kış koşullarında yaşayan yüreği sıcak tırpancıların memleketiydi.

Her yıl hasat mevsiminde yüzlerce tırpancı bizim ellere gelir, mercimekleri biçer, geçimlerini bununla sağlamaya çalışırlardı.

Çalışırken de kendi memleketlerinin özelliklerini ovalara taşır, gün boyu açık çay içer, klam söyler ve tırpanlarını makine gibi kullanarak harika işler çıkarırlardı.

Biçerler yaygınlaşınca tırpancılar giderek azaldı, hayatımızdan tümden çıktılar ama Kars olgusu zihnimde öylece kaldı.  

Bu nedenle hep merak ettim, görme isteğim korkularıma rağmen her kış kamçılandı.
 

kars (9)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Doğu'ya, Erzurum'a, Ağrı'ya seyahat etsem de Kars'a yolum düşmedi.

Bazen ben uzak kaldım, bazen Kars uzaklaştı benden.
 

kars (8)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Yıllar sonra nihayet Kars'ın soğuk, sert iklimi beni kendine çekti.

Beyaz örtünün insan üzerindeki etkisini fotoğraflamak, geçmiş yıllarda hayatlarımıza dokunan, Serhat bölgesinin stranlarını ova kentlerine taşıyan, yoksul ama bir o kadar da sıcak kanlı tırpancıların izlerini sürmek ve Kars Foto Safarisi'ne katılmak için birkaç arkadaşla birlikte kışı dahi sıcak olan Urfa'dan yola çıktık.

İçimizde kış ve hava koşullarına dair kaygılar, korkular taşısak da yolumuzdan kendimizi alıkoymadık.
 

kars kış (2)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Karayolu başlangıçta, ova kentlerin özelliklerini yansıtsa da Karacadağ kar altındaydı. Sevinsek mi, yoksa kaygılarla yol alsak mı bilemeden yolumuza devam ettik.

Karayolu Diyarbakır'ın doğusuna doğru ilerledikçe yeryüzü şekilleri de değişerek, dağ silsilesi farklı bir dünyaya yolculuk yaptığımızı anlatıyordu.

Kasvetli dağlar karla kaplıyken, rakımın giderek daha fazla yükseldiğini hissettiriyor, gecenin karanlığında bile Bingöl dağlarının ve düz ovaya kurulan Karlıova'nın beyaz örtünün kusursuzluğunu görebiliyorduk.

Karlı dağlarda zikzaklar çizen otobüs, arada yolun belli yerlerinde bulunan buzları kıran lastiklerin sesleri gecenin sessizliğini bozuyor, ay ışığında dağların kasvetli siluetini ortaya çıkıyor, fotoğraf için karşı konulmaz bir ortam yaratıyordu.

Bir fotoğrafçı olarak bu ortamı fotoğraflama isteğimize rağmen, ne yazık ki toplu taşıma seferindeydik ve bu soğukta, dağların eteklerinde tripotu kurup, uzun pozlama yapma, gökyüzünün derinliklerinde yer alan samanyolunu dağlarla birlikte fotoğraflamak olanağına sahip değildik.

Hayıflanarak belki başka zamana deyip, yolun tenhalığı, gecenin baskın gelen sessizliği ve gözlerime inen uykunun ağırlığı altında yolu, dağları izlemeye devam ediyordum.

Bazen gözlerim uykusuzluğa yeniliyor, bazen de sıçrayarak yola kilitleniyorum. Yol hem çok tenha hem de yer yer buzlanma olduğu için tedirginim.

İçimdeki korkuyu bastırarak doğanın güzelliklerinde kaybolmayı yeğliyorum.
 

kars kış (5)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Otobüs Erzurum Otogarı'na vardığında sıcaklığın biraz daha düştüğüne tanıklık ediyor, gecenin ayazı soğuğu daha da şiddetlendirdiğini hissediyordum.

Çoktan yarılanan gecenin içinde peronlara yanaşan tek tük otobüslerden inen ve giden yolcuların yorgun bedenlerinden uyku akıyor, otogarların olağan hareketliği yerine sessizlik göze çarpıyordu.  

Sanki her şey donmuş, gecenin ağır sessizliği hayatı da ıssızlaştırmış.

Artık Erzurum'dan sonra her taraf karla kaplı. Işıklar dışında en küçük bir canlılık belirtisi yok.

Her şey derin uykuda, aracın motor gürültüsü dışında bir ses işitilmiyor.

Kentler, köyler, evler kar altında. 
 

kars kış (15)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

"Sıfırın altını görmeyen bir kentten, sıfırın üstünü görmeyen şehre"1 günün ilk ışıklarında vardığımızda termometreler hava sıcaklığını sıfırın altında 13 olarak gösteriyordu.

Yıllardır zihnimde soğuk, kar ve dondurucu havasıyla bildiğim Kars'a karlı dağları aşa aşa varmıştık.
 

kars kış (12)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Dışarda gördüğümüz kadarıyla kar yoktu.

Basbayağı bir ovanın ortasında donan bir bozkırın kıyısındaydık.

Yer yer donan, gece boyunca kırağı tutan toprak beyazımsı bir hal alsa da kar yoktu.

Yorgunluktan düşünecek halde değildim, bütün gece uykusuz kalmanın ağırlığında otobüsten inip, toprağa bastığımda yükünü indirmeye hazırlanan birisi gibi çevreye bakıp durdum.

Burası Kars olamaz, kar yok, görkemli taş binalar yok. Otogara da benzemiyor. Bir yakıt istasyonu.

Yakında görünen birkaç yapı dışında kesişen asfalt yollar var.  

Durduğumuz konuma göre güneyde görünen şehir var.
 

kars (2)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kendi kendime "Burası Kars olamaz? Yıllarca soğuk, kar, kıyamet bildiğimiz kent burası olamaz?" diyorum kendi kendime, acaba kar kışı çok mu büyütmüşüm kafamda.

Ne kar var ne de insanı donduracak soğuk. Bildiğimiz kış soğuğu. Yaşadığım ova ikliminden daha sert ama çok da korkulacak bir durum yok.

Bizi burada bırakan otobüsle aynı anda birkaç yolcu otobüsü daha yakıt istasyonun alanına girince bir anda ortalık kalabalık oluyor.

Gelenleri karşılayanlar, gidenleri yollayanlar, taksi şoförleri, otobüs muavinleri, kaptanlar, tam bir karmaşa.

Herkes bir yöne koşturuyor. Biz Kars varmanın hesaplarını yaparken, giderek sinsi bir soğuğun varlığını hissetmeye başlıyoruz. 
 

kars (12)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Bir bozkırın ortasında kurulan Kars hafif puslu, kar havasından uzak, belirsiz bulutlarla kaplıyken, güneş arada bir parlaklığını gösteriyor, sonra yeniden sönükleşiyor.

Şaşkın şaşkın etrafa bakarken, soğuk hava sinsice içimize işliyor, üşümeye başlıyoruz.
 

kars (14)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Biz otobüsün otogara gireceğini düşünürken, muavinin yolculara dönüp verdiği cevap iklimi kadar soğuk bir espri etkisi yapıyor "Sevgili yolcular Kars'ta otogar yok, bütün yolcular burada iniyor ya da biniyor. Dolayısıyla burası son durak. Aha görünen Kars. Bundan sonra şehir içi minibüs ya da taksi ile devam edeceksiniz. Biz buradan Iğdır'a devam ediyoruz." 

Muavinin bizi tiye aldığını düşündüğümüz için, söyledikleri bize pek inandırıcı gelmese de çevredeki yolcu trafiğini görünce söylenenlere inanmak zorunda kalıyoruz.

Otogar meselesine çok takmadan bir an önce sıcak bir mekâna kendimizi atmak için etrafımıza bakınca, sarı taksi sürücülerinin yer yer yanı başımıza kadar gelip "Taksi taksi" diye çığırmaları üzerine rasgele bir taksiye atlayıp, Kars merkeze hareket ediyoruz...
 

kars (15)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Taksi sürücüsü Kürtçe aksanıyla Türkçe konuşan, yer yer Kürtçe devam eden ve radyosunda Kürdi melodiler yükselen orta yaşlarda, hoş sohbet birisi.  

Yolculuk sırasında havanın çok soğuk olduğunu söylediğimizde "Hava mı soğuk dediniz? Siz daha soğuk görmediniz. Son birkaç yıldır ne soğuk var ne de kar. Kar eskiden yağdı mı günlerce yerde kalır, erimezdi. Kars merkezde artık eskisi gibi kar yok. Sanırım kar bize küstü, kadrini bilemedik. Göç eyledi başka diyarlara" diyor.

Sustuk, söylenecek laf bulamadık.
 

kars (5)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Ova kentlerin insanı olarak, burada hayatlarını sürdüren insanlara hava soğuk demenin bir anlamı olmadığını anladıktan sonra Kars'a kilitlendik.

Havadan, sudan, siyasetten, en çok da ekonomiden ve otogardan konuşarak kısa sürede şoförle dost olduk.

Sürücü konuşuyor, biz dinliyoruz. Yeni bir otogar inşa edilmiş, inşaatı bitmiş ama hizmete girmemiş, uzun süredir de öyle bekliyormuş. Artık nedenini sormuyoruz.
 

kars (6)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Heyecandan nereye gideceğimizi söylemeyi unuttuğumuzu bilen sürücü, Kars merkeze ulaştığında, "Sizi nereye bırakmamı istersiniz?" dediğinde, "Bizi sıcak bir yere at yeter. Üşüyoruz, sıcak bir yerde kahvaltı yapmak istiyoruz. Çorba olan bir yer olsun. Bildiğin iyi bir yer varsa bizi oraya götür" diye yanıtlıyoruz.

"Hay, hay. Hiç merak etmeyin hem sıcak hem de çorbası leziz olan bir yere sizi götürürüm" diyor.

Kars'ta gün yeni başlıyor. Dükkânların çoğu kapalı, soğuk nedeniyle sokaklar tenha, ortalıkta tek tük birileri göze çarpıyor.

Olağanüstü bir sessizlik var, araç trafiği de az. Sanki her şey yavaşlamış, hareketsiz kalmış gibi.

Gölgede kalan sokaklarda önceki günlerde yağan kar, buz tabakaları oluşturmuş.

Taksinin içinden görebildiğim kadarıyla yollar cetvelle çizilmiş gibi.

Her cadde başka bir caddeye, sokağa çıkıyor. Ne eğrilik var ne de daralan yerler.

Buna şaşırıyorum. Kentin geniş ve dik yolları çok düzgün planlanmış. 
 

kars kahvehane (6)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Taksici, kent merkezinde bulunan büyük meydana bakan çorbacının önünde bizi indiriyor.

Lokantanın camları buharlaşmış, içeriyi görmeye imkân yok.

Salaş bir çorbacıya benziyor, camekânın ardında altları sürekli kısık ateşte pişen küçük kazanlarda bulunan çorbanın buğusu küçük bulutlar oluşturup, havada bir süre durduktan sonra buharlaşıyor.

Et kokusu bizi koşulsuz kelle paçaya yöneltiyor. Bir süre sonra düşündüğünüzden daha fazla üşüdüğümüzü anlıyor, ayaklarımızın sancılandığını hissediyoruz.

Bu durum uzun sürmüyor, içerdeki sıcaklık bizi az da olsa ısıtıyor ve kendimizi sohbetin akışına bırakıyoruz.
 

kars kahvehane (9
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Lokanta sahipleri Terekeme olarak kendilerini tanıtıyorlar.

Kelle paça atadan dededen meslekleriymiş.

Karsımız güzeldir. Burada ayrımız, gayrımız yok. Kürt, Türk, Terekeme, Azeri hepsi aynı. Ama hizmet yok, işsizlik çok. Gençler burada durmuyor. İş olanakları olmayınca kendilerini büyük şehirlere atıyorlar. Çok da haksız değiller. İş olmayınca insan ne yapabilir ki.


Konuşulanları dinleyince yola çıkmadan araştırma notlarım aklıma geliyor.

Kars'ın genç nüfusu sürekli büyük şehirlere, deniz aşırı ülkelere gitme eğilimde.

2024 yılında adrese dayalı nüfus tespitine göre Kars'ın nüfusu giderek azalıyor.

Kars genelinde nüfus 270 bin kişiyken, merkezde 122 bin küsur kişi yaşıyor.

Oysa geçen yıl toplamda 6 bin kişi ili terk ederek, başka yerlere taşınmış.

2007 yılında kentin nüfusu 312 binken, bugün bu rakam 270'lere kadar düşmüş.

Bunun başlıca nedenleri arasında iklimsel koşullar olsa da asıl sorun işsizlik olduğu araştırmalar ortaya koyuyor. 

Çorba lezzetli, lokanta sıcak, sohbet hoş olunca mekândan dışarı çıkmak istemiyoruz.

Yeni müşteriler geliyor, gidiyor biz hala oturup, çay içip, sohbet ediyoruz.

Gerçi çayın tadı pek bizi sarmadı, alışmışız kaçak çaya.

Bu nedenle yerli çay damak tadımıza göre hafif kalsa da ısınmak için ikişer üçer çay içiyoruz.
 

kars kahvehane (4)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Dışarısı sabaha göre biraz daha iyi, en azından ayaz biraz kırılmış.

Vakit geçirmeden kendimizi sokaklara bırakıyoruz.

İlk durak Kars Kalesi.
 

kars kış (11)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Hem çevreyi keşfetmek hem de yolları öğrenmek için sora sora ara sokaklardan ilerliyoruz.

Kars'ın her köşesinde çok sayıda kıraathane dikkatimizi çekiyor.

Bunca kıraathane, bunca kıraathanelere sığınan insan bir şeyler anlatıyor.

Bölge insanı kıraathaneye "kahve" diyor.

İşsizliğin doğal sonucu olan kahve her yerde, her köşe başında, ara sokakta, ana arterlerde rastlamak mümkün.
 

kars kahvehane (7
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Genç orta yaşlı, yaşlı erkekler buralarda zaman geçiriyor. Kadınların bu kahvelerde yeri yok.

Havanın soğuk olmasının da etkisiyle erkekler kendilerini kahve ortamına bırakıyor.

Her yaştan erkek sosyalleşme amacıyla kahveye sığınıyor. Öyle sadece emeklilerin, işsizlerin sığındığı yer değil, herkesin sığındığı mekânlar.
 

kars kahvehane (8
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kahvelerde çay demlik demlik içiliyor, sohbetlerinin çoğu eninde sonunda ülke siyasetine, işsizliğe ve kentin eriyen nüfusuna geliyor.

Hele işsizlik herkesin ortak sorunu. Şikâyet o kadar çok ki ağzını açan işsizlikten bahsediyor.

Buralarda kahve bir yaşam biçimi haline gelmiş. Ticaret bile bu köhne salonlarda şekilleniyor, art arda çaylar geliyor.

Kürt sorunu, Suriye meselesi, ekonomik sorunlar en çok konuşulan konular arasında.
 

kars kahvehane (1
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Ayrıca kahvelerde olağanüstü fotografik portreler ve ışık gölge atmosferi var.

Işıkla yoğrulmuş insan portreleri için sonsuz olanaklar sunuyor.

Belgesel çalışanlar için Kars kahvehaneleri birer fotoğraf platosu demek mümkün.
 

kars kahvehane (2
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kahvelerde zaman geçirirken hava da değişir gibi oluyor.

Ara da bir kar serpiştirip, duruyor. Biz de bunu fırsat bilip kahve dünyasına ara veriyoruz.
 

kars kahvehane (3
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Tarihi mekânları, taş konakları takip ederek Kars Kalesi''nin bulunduğu alana varıyoruz.

Kalenin geçmişi milattan önce 8'inci yüzyıla dayandığı ileri sürülüyor olsa da kale surlarında bulunan kitabede 1152 yılında inşa edildiği kaynaklarda yazılı.

Yüksekçe bir tepede siyah bazalt taşlardan inşa edilen kale görkemini halen koruyor.  
 

kars (1)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Hemen yanı başında yarı donmuş halde Kars Çayı akıyor.

Eteklerinde halen ayakta olan, yarı yıkılan, restore edilen kilise, cami, değirmen ve konaklar var.

Kalenin eteklerinde yer alan tarihi kilise görkemini korusa da artık bir mescit olarak varlığını sürdürüyor.
 

kars (4)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Yanı başında ise taşlardan yapılmış görkemli bir cami bulunuyor.

Taş mimarisiyle dikkatleri çeken yapılar oldukça etkileyici durumdalar.

Çoğu turizmin hizmetinde, kimi otel, kimisi kafe olarak kullanılıyor.

Hem kalenin hem de çevresinde yer alan yapıların mimarisi tek kelime ile müthiş.

Taş işçiliği, iklime uygunluğu ve planlanması tam bir mühendislik harikası.
 

kars (7)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Anlatılanlara göre Rusların Kars'ta hüküm sürdüğü yıllarda kent yeniden imar ediliyor, çok sayıda konut, kamusal alan ve geniş yollar inşa ediliyor.

Bugün ayakta kalan taş binaların çoğu o yıllardan kalma.
 

Kars kozmopolittik bir kent. Kürt, Terekeme, Azeri ve Karakalpaklılar bir arada yaşıyor.

Herkes Türkçe konuşsa da Kürtçe çarşı pazar dili olarak öne çıkıyor.

Yakın bir zamana kadar kentin renklerinden olan Malakanlar artık toplumsal yapı içinde görünmüyorlar.

Adları, etki ve anıları Kars sokaklarında az da olsa hissediliyor.

1876-77 tarihinde Rus Çarının Kars ve çevresine sürgün ettiği bu küçük topluluk bin bir zorluğa rağmen varlıklarını korudular.

1917 Ekin Devriminden sonra bir kısmı Sovyet Rusya'ya geri dönerken, zaman içinde bir kısmı da Avrupa ve Amerika'ya yerleşmek için Kars'tan ayrıldılar.

Bugün Malakanlar Kars'ta artık görünür değiller, yoklar. Geride, Kars'ta kalan var mıdır bilmiyorum. Sokakta, çarşıda, pazarda adları geçse de fiziki olarak yoklar.
 

Kars kaşar  (7
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kars'a gelip kaşardan, gravyerden, kaz etinden bahsetmemek olmazdı.

Kahvehaneler kadar olmasa bile kaşar, gravyer ve kurutulmuş kaz satan çok sayıda dükkân var.
 

Kars kaşar  (2)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Dükkanlar oldukça canlı ve ışıltılı görünüyor.

Büyük baş hayvancılığın yaygın olduğu Kars peynir çeşidi açısından oldukça zengin.

Özellikle kaşar, gravyer peyniri ve kaz artık Kars adıyla özdeşleşmiş.
 

Kars kaşar  (3)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Büyük küçük çok sayıda peynir üretimini yapan mandıra var.

Kaz çiftlikleri görünür değil. Ama köylerde kaz besleme kültürü var.

Kars ve çevresinde grevyer ve kaşar peynir üretiminin geçmişi ilginç ayrıntılara sahip.

Gerek kaşar gerekse de gravyer oldukça fazla emek ve ustalık isteyen bir peynir çeşidi.

Kaşar daha yoğun üretilirken, gravyer hem zahmetli hem de pahalı bir ürün olduğu için üretimi belli mandıralarda yapılıyor.
 

Kars kaşar  (6
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Gravyerin hikayesi ise bir hayli ilginç.

Kars'a bağlı Zavot/Boğatepe Köyü,  bölgede gravyer peynirinin ilk üretildiği yer olarak tanınıyor. Bu köy Ardahan-Kars Yöresinin 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rusların eline geçmesi nedeniyle Rusya'dan göç ettirilen Malakanlar ve Doukhoborların yerleşmesi için kurulmuş ve Büyük Zavot adını almıştı. Yörenin ekolojisinin hayvancılığa ve gravyer peyniri üretimine elverişli olduğu anlaşılınca, Rusların daveti üzerine İsviçreli peynir üreticisi David Moser, ilk gravyer atölyesini Boğatepe köyünde kurmuştu. Kısa sürede yörenin diğer köylerine de yayılan Gravyer peyniri atölyelerinin sayısı 50'ye yükselmişti. Rus hâkimiyeti sona ermesiyle birlikte Ruslar tarafından yerleştirilen yerleşimcilerin Kars'tan ayrılması nedeniyle Ardahan-Kars Yöresinde atölye sayısı sürekli azaldı.
 

kars (11)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

1936 yılında Ardahan-Kars yeni göçlerle Boğatepe köyünde yeniden üretim başladı.

1975 yılında köy yeniden göç vermeye başlaması nedeniyle gravyer üretimi durdu.
 

Kars kaşar  (4)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Uzun aradan sonra bir gravyer ustasının 2002 yılında Boğatepe köyüne dönmesiyle birlikte üretim yeniden canlandırıldı.

Günümüzde gravyer peyniri için beslenen inek sayısı giderek artığı gözlenmektedir.

O halde katma değeri yüksek olan ve uzmanlık gereken Gravyer peyniri üretimi, yörenin kalkınması ve sürdürülebilir gelişmesi için önem taşımaktadır.
 

Kars kaşar  (1)
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Gravyer peynirinin 6 ayı aşan zorlu bir üretim süreci vardır. Elde edilen sütün bir saat içinde üretim sürecine girmesi zorunluluğu nedeniyle gravyer tesisinin 1800 m'den daha yüksekte kurulması ve hayvanların yüksek kuşakta otlatılmaları üretim şartlarından… 2


Gün kararmadan hava soğumaya başlayınca Kars'a akşam erken iniyor.

Ortalık sessizleşiyor, soğuyor, yer yer kar sepeliyor, sokaklar tenhalaşınca, el ayak ortalıktan çekiliyor.

Biz de Kars'ın iklimine uyarak, ertesi kentin başka köşelerine gitmenin planlarını yaprak, gezmeyi noktalıyoruz.

Dışarda usulca bir kar, ortam sessiz, gök karanlık, hava qers…

 

 

1. Abdulrezak Elçi'den alıntı.
2. DERGİPARK Kenan Arınç 2018

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU