IKB'deki seçimler ve merkeziyetçiliğin tarihsel rolü

Hüseyin Siyabend Aytemur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Türkiye'de politik tarih yazımı içinde merkezileştirmenin rolü, bugüne dek her nedense gizli tutulmuştur. Bu, rolün ne kadar ustaca oynandığını göstermektedir.

Burada görülmesi gereken diğer bir nokta, bölgenin o günkü kozmopolit yapısıdır.

Kemalist yapı, bu kozmopolitlikten dolayı çok rahat bir şekilde Kürt direnişlerinin içine de sızabilmiştir.

Kürt hareketlerindeki Kemalist sızma, nedense hiç ele alınmamaktadır (Çok ilginç!)

I. Paylaşım Savaşı'nın öncesi ve sonrasında bölgede hüküm süren Hristiyan-Müslüman kutuplaşmasının merkez alanı Irak Kürdistan Bölgesi'ydi (IKB).

Bu sorun, doğal olarak Kürtlerin İngilizlere karşı güvensizliğinin kaynağını oluşturuyordu.

Şeyh Mahmut'un bölgenin jeopolitik yapısına ve Kürt toplumunun sosyal karakterine bakmadan uzlaşmaz bir tavırla "İngilizlere karşı husumet" içinde bulunması, diplomatik masada Türk-İngiliz uzlaşmasını doğurmuştur.

Irak Krallığı içinde Kürtlere örnek teşkil edebilecek olan otonom bir Kürt yönetiminin olmamasını, politikalarının ana merkezi haline getiren Kemalist yönetim, Musul sorununu bu koşullar altında İngilizlerle görüşme masasına yatırmışlardır.

Kürtler, kendilerine yapılan bu tarihsel haksızlığa "suç ortaklığı tarihi" adı altında yapılan anlaşmaların "maddi ve manevi" haksızlıklarının hasıraltı edilmesine izin vermeyeceklerdir.


Merkezi politikanın tarihsel rolü ve Süleymaniye

19'uncu yüzyıldaki Kürt hareketlerinin esas nedeni, Kürt beyliklerinin giderek Osmanlı'ya daha çok bağımlı hale getirilmeleri ve "özgür ve iç otonomilerini" kaybetmeleridir.

Bu çalkantılı yıllar, aynı zamanda Osmanlıların aşiretler üzerinde oynadığı yıllar olmuştur.

Bir aşiretin üzerine diğerinin gönderilmesi, istenmeyen veya güçlenme eğilimi gösteren bir beyliğin yerine rakip bir aşiret reisinin desteklenmesi, sık sık rastlanan olaylar haline gelmiştir.

Merkeziyetçiliğe karşı gelen bağımsızlık yanlısı Baban ve Şeyh Said Berzenci ekibi tasfiye edildikten sonra Sultan Abdulhamid'in uyguladığı politikalarla merkez politikalara bağlanan Kuzey'deki çevrelerle birlikte, Osmanlı bürokrasisinin kurumlaştığı bir yer olan Süleymaniye bölgesi dışında kalan bir bölgenin önce yerel, sonra ulusal çapta ayaklanması incelenmeye değerdir.

Kolayca çıkarılabileceği gibi burası, bugün Irak toprakları içinde kalan Behdinan bölgesidir.

Kürt aydın tabakasının elit kesimini oluşturan Süleymaniyeli aydınlar, önce Osmanlı devlet sistemi içinde yer almış, sonra da Irak devletinin yapılanma sürecinde Şeyh Mahmut'un çektiği aydın sıkıntısını gidermek yerine İngilizlere ve Faysal rejimine destek olmuşlardır.

Bugün bunu YNK (Kürdistan Yurtseverler Birliği) cephesi temsil etmektedir.

Barzani/PDK ise, çok kısa sürede tüm Behdinan bölgesindeki birbirleriyle kavgalı çeşitli Kürt aşiretlerini ortak noktalarda birleştirerek adlarını tüm bölgeye verebilmişlerdir.

IKB'de toplumsal yapının paramparça edildiği ve bu parçalanmışlık üzerinde yüzlerce otoritenin oluşturulduğu gerçeğine örnek olarak Seyyit Abdülkadir'in ailesi içinde de görülmektedir.

Yeğeni Seyit Taha ile giriştikleri iktidar mücadelesinde çeşitli devletler bu işe kolaylıkla el atabilmektedirler.

Ulusal çapta olmayan, bölgesel, ailesel çelişkilerde büyük devletlerin çok büyük avantajlara sahip olduğunu bu tip olaylar göstermektedir.

Bölgedeki etkili aileler arasındaki çelişkilerin, aşiretler ve beylikler arası çelişkilerin büyük devlet politikası karşısında "kullanılmış" olmaktan başka kaderi yoktur.

Bu tür çelişkilerde hâkim devletler istedikleri politikayı uygulayabilmektedirler.

IKB'deki referandum ve sonrasında anlaşılıyor ki Talabani ailesi bu tarihsel süreçten ders almamışlar.

Seyit Taha ile Seyit Abdulkadir arasındaki çelişkide de bu böyle olmuştur.

Osmanlı, Seyit Abdulkadir ile kendisine uygun politik bir zemin yaratırken, Osmanlıcılığa bulaşmamasıyla belki ilk bakışta dikkatleri üzerine çeken Seyit Taha, bağımsızlık yanlısı Şeyh Mahmut Berzenci hareketine karşı İngiliz politikası içinde elde tutulan bir unsur haline getirilmiştir.

Böylece her iki tarafın "dini ve siyasi" güçleri ulusal hareketin aleyhine işletilmektedir.

Seyit Taha, Şemdinan şeyhliği için girdiği mücadeleyi, İngilizlerin kendisini 5 Haziran 1923 yılında Rewanduz kaymakamı yapmasıyla tamamlamıştır.

Böylece Osmanlı devletinin ciddiye aldığı en güçlü bölgesel otoriteye sahip olan bu aile parçalanmakla kalmamış, aynı zamanda Şeyh Mahmut Berzenci hareketine karşı hale getirilmişlerdir.

Seyit Taha, sadece bununla kalmamış, İran Kürtleri arasında başlıca güç odağı olan damadı Şikaki Aşireti Reisi İsmail Ağa Simko ile de çelişki içine düşmüştür.

Süleymaniye'nin içinde bulunduğu böylesi bir sosyolojidir.

Bu nedenle PDK'nin Süleymaniye'de her geçen gün güçlenmesi, Tanzimat'tan bugüne gelen politika ile hesaplaşmadır.


Bölge devletlerinin tavrı ve seçimler

Hâl böyleyken ev sahibi rolü oynayan bu dört ülkenin her biri, Kürtlerin milli isteklerini stratejik tehdit olarak algılamaktadır. Her birinin bu konudaki mantığı, Kürtlerin şu an yaşadığı devletlerin herhangi birinde küçük bir devlet dahi kurmaları halinde, diğer devletlerdeki Kürtlerin bu küçük IKB'ye katılmak ve Büyük Kürdistan'ı kurmak için derhal ayaklanacakları vesvesesidir.

Bu devletler, ABD ve AB üzerinde de baskı oluşturmak istemektedirler. Kürtler, bu gerici tutuma karşı diplomatik ilişkilerini her alanda geliştirmelidir.

Avrupa'ya da şunu hatırlatmak gerekir: Romanya, Macaristan'ın, İtalya, Avusturya'nın ve Fransa da İsveç'in bağımsızlığına karşı çıksın.

Kosova örneğini vb., Yeni Dünya'nın IKB'ye yaklaşımı tutarlı olduğunu söylemek yerindedir.

Ama Türkler ve İran, Filistin konusundaki tutumu ile IKB'ye yaklaşımlarında tutarsızdır.

Dolayısıyla artık bu süper güçler, bu tür istikrarı bozan çelişkili politikaları kabul etmeyecektir.
 


Merkeziyetçilik ve seçim

Seçimlerde IKB halkı, kendi vatanlarının geleceğini nasıl gördükleri konusunda karar verecekler.

Ben şahsen Süleymaniye ve yasal statüsü olmayan bölgelerden çıkacak sonuçların mercek altına alınması gerektiği kanısındayım.

Merkeziyetçi politikaların bu konuda ne kadar etkin olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.

Örnek olarak, bu noktada ilginç bir gözlemi burada belirtmek istiyorum. Irak'ın bilinmez geleceğinin sorgu altına alındığı 2006 yılı başlarında, IKB'de yapılan bir kamuoyu yoklamasının sonuçları oldukça ilginçtir.

PDK/KDP'nin etkin olduğu bölgelerde yaşayan halkın büyük çoğunluğu bağımsızlıktan yana olduğunu ifade ederken, YNK'nin etkin olduğu Süleymaniye bölgesinde yaşayan halkın yarısına yakını, merkezi bir Irak ile birlikte olmaktan yana olduklarını belirtmişlerdir.

Halk nezdindeki bu durum, bölge liderlerinin gösterdikleri yaklaşımlarda da kendini göstermektedir.

O dönemde YNK lideri Celal Talabani, Irak merkezli politikalar üzerinde politikasını yürütürken, KDP lideri Mesut Barzani ise, kendi toprakları üzerinde ulusal ve siyasal otoriteye sahip olmaktan yanadır.

Bu nedenle Bağdat'a gitmektense, kendi bölgesinin ulusal devlet çatısını kurmayı tercih etmektedir.

Her iki bölge arasındaki bu istem farkının tarihsel kaynağında Abdülhamit politikalarının izlerini görmek mümkündür.

IKB'de yapılan referandum, işte bu politika ile hesaplaşma olmuştur. Bu seçimlerde yine bu politikalarla bir hesaplaşma olacaktır.

Tarihten gereken dersleri çıkaran Kürtler artık merkezi yaklaşımı esas alan politikaları bir kenara itmiştir.

IKB'deki seçimler, aynı zamanda bütün Kürtlerin fazlasıyla geciktiğini düşündüğü ittifaktır.

Kürtlerin yüreğini yakan bu mesele, tüm engellemelere rağmen gelişen siyasi değişiklikler tarihe geçecektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU