Bir hafta önce ABD, İsrail'in Lübnan'da "gerilimi düşürmek için gerilimi tırmandırma"ya dair gülünç derecede tezat fikrini isteksizce yineliyordu. İki gün sonraysa ABD kendinden emin bir şekilde Lübnan'da yakında başlayacak 21 günlük bir ateşkesten bahsediyordu.
ABD şaşkın ve kederli bir tavır sergileyerek İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Amerikan yönetimini manipüle ettiğini ve kandırdığını öne sürdü. Geçen yıl Biden yönetimini nasıl manipüle ettiği göz önüne alındığında, bu muhtemelen tarihteki en gecikmiş "Evreka!" anıydı.
Her iki fikir de açıkça uygulanamazdı ve şimdi zaten patlamaya hazır olan İsrail-İran ilişkilerinde tırmanan gerginlik, kontrolden çıkmanın eşiğinde ve yol açabileceği girdabın içine ABD'nin istemeden çekilmesi tehdidini barındırıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Daha da endişe verici olan, İsrail'in tamamen gerekçeli iki savaşa girse de her ikisi için de siyasi hedef ve oyun sonu stratejisi bulunmaması. Gazze'de ateşkes ve savaş sonrası siyasi çerçeve yok ve şimdi de Hizbullah'la (ve muhtemelen İran'la) tutarlı siyasi hedefler dizisi ve düşmanları askeri bakımdan aşağılamak dışında belirlenmiş sonuçları olmayan bir savaş var.
Bu bağlamda Netanyahu'nun "özgürlüğe kavuşacağınız an sandığınızdan daha yakın" diyerek "İran halkına" verdiği megalomanyak güvence daha da tuhaf ve kibirli görünüyor. Rejim değişikliği söylemine başvurarak, gerilimi düşürmek yerine İran'ı kızdırıyor.
"Gerilimi tırmandırma" kesinlikle Ortadoğu'da yılın terimi. Tırmanma genellikle ya kasıtlı bir kararın ya da başarısız veya eksik bir caydırıcılığın sonucudur ve İsrail'le Lübnan'daki Hizbullah arasında ve şimdi de büyük olasılıkla İsrail'le İran arasında olan tam da bu.
Gerilimin tırmanmasının ilk değişmez yasası, kontrol ettiğinizi düşündüğünüzde kontrol edemediğinizi belirtir. Akademik ve askeri "gerilimin tırmanması hakimiyeti" kavramı sadece seminer odalarında, simülasyon oyunlarında ya da askeri planlama kurullarında geçerlidir. Gerçekte, yükselen kriz durumunda çok az geçerliliği vardır.
Gerilimin tırmanması, yanlış hesaplamalar, kibir, amaca uygun siyasi düşünceler ve baskılar, kişisel imaj, gurur ve güvenilirlik tarafından yönlendirilir ve şekillendirilir. Bunlar, savaşı insan eylemlerinin akla gelebilecek en çirkin ve en anlaşılmaz olanı yapan tüm ölümcül bileşenlerdir.
Gerilimin tırmanması neredeyse her zaman herhangi bir kontrol ya da hakimiyet biçiminden kaçar. Bu da bir tarafın sürece etkin bir şekilde hakim olduğu ve istediği zaman açıp kapatabileceği anlamına gelir. Bunun önüne ancak iki şekilde geçilebilir: Her iki tarafın da bunu yapmakta çıkarı olduğunda ya da her iki taraf üzerinde de etkisi ve gücü olan hegemonik bir güç ateşkesi dikte ettiğinde. İsrail, İran ve Hizbullah arasında böyle bir durum söz konusu değil.
Gerilimin tırmanmasının bu aşaması aslında Ekim 2023'ün başlarında, Hizbullah'ın bir dizi büyük yanlış hesaplama ve ağır stratejik hatalar yapmasıyla başladı. Bunlar sonuçta örgüte çok pahalıya mal oldu ve muhtemelen onu önemli ölçüde zayıflatabilir. Sonunda, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın kibri ve güç hayalleri, onun felaketi oldu.
Birincisi, 7 Ekim 2023'te bir dayanışma gösterisi olarak İsrail-Hamas savaşına katılma kararı geri tepti. Bu Hizbullah'ın savaşı değildi ve hatta 8 Ekim'de bunu itiraf etti (İran gibi). Hizbullah'ın zayıf ateşi İsrail için tahammül edilemez ve savunulamaz hale geldi ve İsrail'in kuzeyine daha fazla ve daha sık roket, drone ve füze fırlatarak gerilimi daha da tırmanma kararı felaketti.
Nasrallah'ın temel önermeleri hatalıydı: İsrail'in füze zengini Hizbullah'la topyekün bir savaş ihtimalinden cayacağı, iki cephede aynı anda savaşamayacağı ve İran'ın değerli varlığı ve vekiline yardıma koşacağı varsayımı. İsrail caymadı.
İkincisi, savaşın halihazırda iki faal cephesi olduğu ve İran'ın uğursuz derecede tehlikeli bir sahası olduğu doğru fakat Gazze'deki savaş alanı büyük ölçüde bastırıldığı için eş zamanlı olarak yoğun bir şekilde savaşılmıyor.
Üçüncüsü, İran'ın vekil ağını yönetmedeki temel ilkesi basittir: Vekiller İran için savaşır, İran vekilleri için savaşmaz.
Şimdiye kadar, özellikle de Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'nin 31 Temmuz'da Tahran'da öldürülmesinden bu yana, İran dikkatli ve itidalli davrandı. Hizbullah'ı savunmak için savaşa çekilmenin maliyet etkinliği dezavantajlı olabilir.
Ancak İran bir muammayla karşı karşıyaydı: İsrail sadece İran'ın içinde faaliyet göstermekle kalmıyordu, Hizbullah da onun en güçlü vekili ve Tahran'ın güneş sistemindeki gezegeniydi. Dolayısıyla karşılık vermemek Yemen, Irak ve Suriye'de dönen diğer terör gezegenlerine olumsuz bir mesaj gönderecekti. Dahası, ne Çin ne de Rusya, dış politika yaklaşımları Amerika'yla sıfır toplamlı bir oyuna dayandığı için İran'ın böyle bir çatışmada yenilmesini istiyor.
Bu hesap göz önüne alındığında İran'ın misillemeden kaçınacağını düşünürsünüz ama yanılırsınız. İran sınırlı bir saldırının bu döngüyü sona erdireceğine inanarak bir formül geliştirdi. Bu bir kumar, politika değil.
Hizbullah'ın halihazırda bir varlıktan ziyade bir yük olarak algılanması sözkonusu olsa da İran'ın aldığı darbeler ve bölgesel bir güç olarak güvenilirliğinin erozyona uğraması bir tür misillemeyi zorunlu hale getirdi.
İran mesihçi bir ideoloji ve Batı'ya karşı derin bir kin ve düşmanlık besliyor. Bu onun irrasyonel ya da kendini yok etmeye meyilli bir aktör olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine. İran yıllar boyunca zeki bir jeopolitik güç olduğunu kanıtladı. Artık yaptırımların hafifletilmesini ve nükleer anlaşmanın yenilenmesini istiyor ve muhtemelen bölgesel siyasetini Hizbullah ya da Yemen'deki Husiler gibi örgütler üzerinden sürdürme politikasının gelecekteki yöntemlerini yeniden düşünüyor olabilir.
Tahran'ın, benzer düşünen vekillerden oluşan bir ağın her şeye gücü yeten ağırlık merkezi olduğu imajı temel bir ilke olmaya devam ediyor ancak bu örgütler üzerindeki gerçek kontrol düzeyi açık olmaktan uzak. Bu örgütleri silahlandırıyor, finanse ediyor ve onlara akıl hocalığı yapıyor ancak bunun maliyeti hem mali hem de siyasi açıdan aşırı derecede yüksek hale geliyor.
Her iki durumda da her iki taraf da kendilerini, gerilimi düşürmektense daha da tırmandırmanın çok daha olası olduğu bir pozisyona sürükledi. Koşullar ve açıklamalar ne olursa olsun, bu olabildiğince kaygı verici.
Alon Pinkas İsrail'in eski ABD Başkonsolosu'dur ve iki eski başbakanın, Şimon Peres ve Ehud Barak'ın siyasi danışmanlığını yapmıştır
Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal
© The Independent