Milletin adamı: Adnan Menderes

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Adnan Menderes, Türk siyasi tarihinde derin izler bırakan bir liderdir.  

1946 yılında Demokrat Parti'yi (DP), Celal Bayar, Refik Koraltan ve M. Fuat Köprülü ile birlikte kurmuştur.

"Yeter, söz milletindir!" sloganıyla yola çıkmış ve 1950-1960 yılları arasında başbakanlık yaparak, Türkiye siyasi tarihinde on yıllık bir döneme damga vurmuştur.

İsmi, halka bağlılığı ve şehadeti dolayısıyla diğer üç liderden çok DP'yle eşdeğer olarak anılmıştır.

Adnan Menderes, siyasi kariyeri boyunca halktan aldığı gücü temsil ettiğini ve halkın sözcüsü olduğunu her fırsatta belirtmiştir.

Gücünü halktan alan bir lider olması dolayısıyla Menderes, halk kültüründe efsane bir lider olarak yer almış ve hafızalardan silinmemiştir.

Bu nedenle Menderes'in soyadı halkımız arasında isim olarak Doğu-batı arasında ortak paydalardan biri olmuştur.

Adnan Menderes'in hayat hikâyesi bir bakıma cumhuriyet tarihinin ilk 40 yıllık hikâyesi gibidir.

Menderes, 1899 yılında dünyaya geldiğinde Osmanlı Türk coğrafyası; yaklaşık bir asır boyunca girdiği savaşlardan yorgun düşen bir imparatorluğun sonlarıdır.

Çocukluğu Balkan Savaşlarının üzüntülerine tanık olurken gençlik çağı Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı yıllarında geçti.

Her Türk genci gibi o da İstiklal Savaşı günlerinde kahraman ordumuzun içinde bir Mehmetçik olarak görev almıştır.

İstiklal Savaşı'nda gösterdiği fedakârlık ve kahramanlık nedeniyle çift şeritli İstiklal Madalyasıyla onurlandırılır. 


İstiklal Harbi'nin kahraman erlerinden biri

Adnan Menderes, gençlik yıllarında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna tanıklık etmiş ve bu dönemde gerçekleşen siyasal değişimlerin halk üzerindeki derin etkilerini yaşamıştır.

Menderes'in yaşamı ile ülkenin kaderinin şekillenmesi arasında bazı benzerlik çizgileri vardır.

1923 yılı, hem Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna hem de Menderes'in ailesi için sorumluluk almaya başladığı döneme işaret eder.

Bu tarihe kadar Menderes'in hayatı, zorluklarla dolu bir süreç olarak şekillenmiştir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılıp yeni bir cumhuriyetin kurulma sürecinde, ekonomik olarak daha iyi koşullara sahip bir ailede dünyaya gelen Menderes, küçük yaşta ana, baba ve anası gibi gördüğü ablası Melike'yi kaybetmenin zorluklarıyla büyümüştür.

Bu yüzden halkın o yıllarda içinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve sosyal zorlukları bizzat yaşamış ve lider olarak çözüm arayışlarını buna göre tayin etmiştir. Siyasete başlamadan önce şekillenen bir siyasi bilince sahiptir.

Adnan Menderes'in siyasi kariyeri, zorlayıcı yaşam koşulları ve döneminin siyasal atmosferiyle şekillenmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası peygamber mesleği olarak babaanne Fıtnat'ın telkinleriyle, 60 bin dönümlük çiftliğine yönelmiş, ancak bu alanda tatmin olmayarak kısa süre içinde yerel siyasete adım atmıştır.

Aydın'da önce Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF), ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde önemli roller üstlenmiştir. CHP, Kütahya müfettişliğini yapmıştır.

Buradaki sosyal çevre ve Kütahya sevgisi, onu Kütahya vekilliğine ve Başbakanlığa taşımıştır.

1931'de Atatürk'ün tavsiyesiyle Aydın Milletvekili olan Menderes, 1931-1945 yılları arasında CHP içinde saygın ve sessiz bir siyasetçi olarak görev almıştır.

Bu süreçte Ankara Hukuk Fakültesini okumuştur. Ancak, II. Dünya Savaşı sonrasında, toprak reformu gibi önemli yasa tasarılarına karşı sergilediği muhalefetle dikkatleri üzerine çekmiş, 6 Ocak 1946'da kurulan Demokrat Parti'nin kuruluşunda aktif rol almıştır.

Menderes, 1946-1950 yılları arasında DP'nin grup sözcüsü olarak mecliste etkili bir muhalefet sergilemiş ve çok partili hayata geçişte önemli bir aktör olmuştur.


Efsane başbakan

Adnan Menderes, Demokrat Parti'nin sözcüsü olarak hitabeti ve hükümete yönelik eleştirileriyle halk nezdinde de dikkat çeken bir siyasal lider olmuştur.

DP Genel Başkanı Celal Bayar olmasına rağmen, kamuoyunda daha çok Menderes öne çıkmıştır.

Çok partili hayata geçiş süreci sancılı geçmiş ve DP ile CHP arasında ciddi siyasi çatışmalar yaşanmıştır.

1950 seçimlerinde DP'nin zaferi Menderes için beklenmedik bir sürpriz olmuş, Başbakanlık görevi de Fuat Köprülü en kuvvetli aday olarak görülürken Bayar onu tercih etmiştir.

Menderes, başbakanlık süresince DP içindeki gücünü pekiştirmiş, parti içinde kendi ekibini kurarak iktidarını sürdürmüştür.

Ancak iktidara gelmesinden sonra, Muhalefet partileriyle yaşanan gerilimler, ülkenin siyasi ortamındaki kutuplaşmayı derinleştirmiştir.

Özellikle 1954 seçimlerinden sonra DP'nin yüzde 56 gibi rekor bir oy alarak iktidarını pekiştirmesi bazı muhalefet mahfillerini iktidarı ebediyen kaybetmek gibi bir endişeye sevk etmiştir.  

Menderes'in halen kırılamayan bu rekor oy oranının ardından darbeci mihrakları halka rağmen gücü ele geçirme çabalarını yoğunlaştırmalarına zemin hazırlamıştır.

27 Mayıs askeri müdahalesinin temel endişesi budur, yani gücü kaybeden kesimlerin yapay gerekçeleridir.

Bu yüzden Menderes, Türk siyasi tarihinde 1931 yılından itibaren yer edinmiş olsa da esasen 1950-1960 dönemiyle anılmaktadır. Bu süreçteki politikaları hem destek hem de eleştiri konusu olmuştur.


Halk adına halk için çalışan lider

Halkın oylarıyla seçilen ve TBMM tarafından güvenoyu alan bir hükümetin başbakanı ve iki bakanının, her ne gerekçe ile olursa olsun anti-demokratik bir yöntemle idam edilmesi, Türkiye'deki tüm toplum kesimlerinin vicdanını derinden yaralamıştır.  

Haksız ve fütursuz bu idamlar halkın özgür iradesine karşı ve halka rağmen yapılmış ve Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Bu idamlar toplumda uzun yıllar sürecek bir siyasal travma duygusunun oluşmasına neden olmuştur.

Özellikle Demokrat Parti (DP) geleneğinden gelen merkez sağ partiler, DP'nin siyasi mirasını sahiplenerek bu elim miras üzerinden söylemlerini geliştirmiş, böylece geniş halk kitlelerine ulaşmayı başarmışlardır.

Menderes gibi, toplumu peşinden sürükleyen karizmatik liderlerin ortaya çıkması, bu miras ve mağduriyet algısının güçlenmesiyle mümkün olmuştur.

Bu durum, Türkiye siyasi hayatında önemli bir etkide bulunarak merkez sağ liderlerin iktidara gelmesinde rol oynamıştır.


Menderes'i milletin adamı yapan icraatları

Adnan Menderes'in iktidara geldikten sonra yaptığı ilk icraatlardan biri olan Türkçe ezanın tekrar Arapçaya döndürülmesi kararı, dönemin siyasi ve toplumsal dengeleri açısından önemli bir olaydır.

Bu gelişmeye karşı dönemin Cumhurbaşkanı, bazı kesimlerden gelebilecek tepkilerden çekinmiş ve bu sürecin karşısında sessiz kalmıştır.

Bayar'ın bu tavrı, Menderes'in halkın onayını alan politik yaklaşımlarıyla çatışmaktan kaçındığını göstermektedir.

Karizmatik bir lider olan Menderes, çok partili dönemde devlete dayalı bir yönetim anlayışından ziyade halkın taleplerine yönelik liberal politikalar izlemiştir.

Menderes'in milli ve dini değerlerin toplumsal hayattaki rolünü güçlendiren uygulamaları, geniş halk kesimlerinin desteğini kazanmasına büyük katkı sağlamıştır.

Bu politikalar arasında din derslerinin müfredata eklenmesi, imam-hatip okullarının sayısının artırılması ve radyolarda dini yayınlara yer verilmesi dikkat çekicidir.

Bu adımlar, Menderes'in halkın dinî hassasiyetlerine hitap ederek seçim kazanmaya odaklanan bir strateji izlediğini ortaya koymaktadır.

Özellikle kırsal kesimde ve geleneksel değerlere bağlı olan geniş halk kitleleri, bu politikalar sayesinde Menderes'e güçlü bir destek vermiştir.

 Menderes'in 1950'li yılların ortalarına kadar sahip olduğu karizmatik liderlik vasfı, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında rasyonel liderlikle pekiştirilmesi sağlanırken ana muhalefet partisi CHP tarafından şiddetle eleştirilerek, toplum kutuplaştırılmıştır.

Bu durum Türk demokrasi tarihi açısından önemli bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Demokratikleşme sürecinin daha da derinleşmesi gereken bu dönemde, siyasal liderler arasındaki uzlaşmaz tutum ve İnönü'nün sert muhalefeti, hem iç politikada hem de toplumsal kutuplaşmalarda olumsuz etkiler yaratmıştır.

Böylece, Menderes'in karizmatik liderliğinin güçlenmesi karşısında endişelenen muhalefet siyasal mücadele alanını bırakıp askeri darbeye zemin hazırlamaya çalışmıştır.

Zamanla bu siyasal çatışmanın askeri darbe anlayışına evrilmesi, Türk demokrasisi açısından önemli dersler barındıran bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.

1960 Darbesi, Türk tarihine kanlı bir iktidar oyunu olarak geçmiştir. Darbeciler asla halkın vicdanında bağışlanmamıştır.

Haksız ve hukuksuz idam kararı ile hayatını kaybedenler ise milletin gönlünde taht kurmuştur.


Adnan Menderes, millet kalbindedir

27 Mayıs 1960 Darbesi ve Adnan Menderes'in idamı, Türk halkı arasında derin bir üzüntüye yol açmış ve toplumun büyük bir kesiminde travmatik bir iz bırakmıştır.

Halk arasında, Menderes'e karşı darbeciler tarafından haksızlık yapıldığına dair yaygın bir inanç hâkimdir.

Bu düşünce, Menderes'in sadece bir lider olarak değil, aynı zamanda halkın temsilcisi olarak görüldüğü anlayışını da desteklenmiştir.

Onun ölümünün ardından, halk arasında bir tür kahramanlık ve mağduriyet miti oluşmuş, bu durum Menderes'in hatırasını canlı tutmuştur.

Bu süreçte halk anlatıları, ağıtlar ve şiirler önemli bir yer tutmuştur. Hatta Sevilay Durmuş tarafından yazılan yüksek lisans tezi "Halk Kültüründe ve Halk Belleğinde Adnan Menderes" gibi çok sayıda akademik çalışmaya da konu olmuştur.
 


Halk şairlerinin ağıtlarında kahraman

Halk şairleri tarafından kaleme alınan ağıtlar, halkın Menderes'e duyduğu sevgi ve bağlılığı yansıtması bakımından oldukça değerlidir.

Bu ağıtlar, sadece bir liderin ölümünü değil, aynı zamanda halkın siyasal ve toplumsal hafızasında Menderes'in ne denli derin bir iz bıraktığını da göstermektedir.

Halk edebiyatının önemli bir parçası olan bu şiirler, aynı zamanda dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini anlamamıza da yardımcı olur.

Menderes'e yazılan ağıtlar, halkın ona duyduğu derin sevgi ve acıyı ifade etmekte, Menderes'in halk nezdindeki yerinin bir sembolü haline gelmektedir.

Menderes'e dair yazılan bu şiirler, halk edebiyatının özgün ve duygusal yönünü temsil eder.

Halk şairleri, Menderes'in ölümünü bir trajedi olarak betimlerken, aynı zamanda onun hatırasını yüceltmekte ve bu acının kolektif hafızadaki yerini sağlamlaştırmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında, Adnan Menderes'in siyasi mirası ve 27 Mayıs darbesi, yalnızca bir siyasi dönemin değil, aynı zamanda halkın duygusal dünyasında derin izler bırakan bir toplumsal dönüşümün de bir parçası olmuştur.

Bu tür şiirler, halkın Menderes'e duyduğu sevgi ve bağlılığın birer yansıması olarak değerlendirilebilir.

Aynı zamanda, şiirlerin Menderes'in ölümünden sonra halkın zihninde şekillenen mitin inşasında da önemli bir rol oynadığı görülmektedir.


Necip Fazıl'ın "Zeybeğim" dediği Menderes

Sadece halk şairlerinin şiir dünyasında değil fikir, sanat ve aksiyon adamı Necip Fazıl Kısakürek merhum Adnan Menderes'in idamını "Zeybek'in Ölümü" adlı şiirinde şu şekilde ele almıştır:

Zeybeğimi bir kaç kızan, vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular

Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?

Ne güne dek böyle gider bu devran
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!

Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Başköşede sırma koltuk sahipsiz

Kızanlar, dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak, uzak bir fener

Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Diriye yanarım ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline

Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
Bir öldün beni de binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde, serçelere sor!

Ağla, bir dinmeyen hasrete ağla
Zeybeksiz yolları gözetle ağla! 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU