Daha önce Mehmet Şimşek tarzı ekonominin bizi nerelere sürükleyeceğini birkaç kez açık açık anlatmıştım.
Çok kısa bir şekilde özetlersem;
- "Mehmet Şimşek tarzı ekonomi"de faizler artırılır.
- Dış borçlanma artar.
- Krediler kesilir.
- Yatırımlar yavaşlar ve ücretlilerin ücretleri de geride kalır.
- Bunun sonunda bir servet transferi yaşarız.
- Bu servet transferi de yabancı rantiyeciye servet transferi olur.
Şimdi bir ara değerlendirme yapalım.
Bakalım neler oluyor.
Mehmet Şimşek'in yaptığı esas iş, iç talebi kesmektir.
Yani "insanlar mal ve hizmetlere talep oluşturmasınlar."
Bu size ilk planda garip gelebilir; ekonomi arz-talep dengesine göre yürür.
Bu yapılan ekonominin temel mantığına aykırıdır.
"Neden böyle bir şey yapsın" diyebilirsiniz.
Şimdi nedenini anlatacağım.
İç talep nasıl kesilir?
Faizleri artırarak kesilir.
Söz konusu tarz bu.
Faizler artınca, kimse ev veya araba kredisi almayacak.
Ya da alamayacak.
İşletme kredileri, tatil kredileri, tüketici kredileri vs. vs. hepsi kesilir.
Faizlerin artışı talebi durdurur.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Peki, fabrikalar harıl harıl çalışıyor, millet çalıştırmaya eleman bulamıyor" diyeceksiniz!
Evet, haklısınız.
Lakin o çalışmalar ekseriyetle dış talep için yapılıyor!
İç talebi kesiyorsunuz ama dış talep tam gaz devam ediyor.
Gerek Avrupa'nın şu anki konjonktüründen dolayı gerekse Türkiye'nin ucuzluğundan dolayı dış talep artmaya devam ediyor.
Dediğimiz gibi; "Mehmet Şimşek tarzı ekonomi", dış rantiyeciye servet aktaran bir tarzdır.
İşte bu şekilde oluyor.
İç talep kesilince ithalatımız kısılıyor.
İhracatımız artıyor.
Yani ülkemizde, dışarıya çalışıyoruz.
Bu sebeple,
2024 yılının temmuz ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 42,3 oranında azalarak 7,2 milyar dolar seviyesinde kaydedildi.
2024 yılı temmuz ayı yıllıklandırılmış dış ticaret açığı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 32 oranında azalarak 82,3 milyar dolar seviyesinde gözlendi.
İşte, "Dış ticaret açığımız iyileşiyor" dedikleri olay bu.
İthalat ile ihracat arasındaki fark azalıyor, ihracat artıyor.
Peki, neden?
Çünkü iç talep kısıldı, dış talep serbest.
Bunları yaparken aynı zamanda doları da baskı altında tutuyorsunuz.
Yani bu kadar yüksek ihracat yapılırken, yerliler de kazanmasınlar istiyorsunuz.
İşletmeler çok yüksek mal ihraç ediyorlar ama o kadar kazanamıyorlar. Hep yabancıya çalışıyorlar.
Onun için küçük de doların biraz daha değerlenmesini istiyorlar. Ama nafile.
Dış rantiyeciye servet aktarılacak!
Mehmet Şimşek tarzı ekonomi bu.
Şimdilerde, uluslararası portföy yatırım kurumları da yüksek kazanç adresi olarak Türkiye'yi gösteriyor.
"Paranızı Türkiye'ye götürün. TL'ye çevirin. Yıllık yüzde 50 faiz kârınızı alın" diyorlar.
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar yüksek "paradan para kazanma hadisesi" yok!
Olsaydı onlar oraya giderlerdi.
İşte bu sebepten dolayı da CDS'lerimiz düştü. 800'lerden 250'lere kadar düştü.
Aynı şekilde derecelendirme kuruluşları da yatırım yapılabilir seviyeye çıkardılar, bizim kredi notlarını.
Tabi bütün bunlara rağmen enflasyon düşmüyor, düşmeyecek.
Bunun 4 ana sebebi var:
- Birincisi, satıcıları, tercihleri ile terbiye edebilecek bir orta kesim yok. Orta direk yok. Bunu daha önce açıkladık. Zorunlu malları ve lüks malları alacak olanlar, satıcıları tercihleri ile terbiye edemezler.
- İkincisi, maliyetler çok yüksek.
- Üçüncüsü, aracı komisyonları çok yüksek. Mesela tarlada 5 lira olan bir ürün markette 45 lira! Devletin düzenleme ve denetleme fonksiyonu çalışmıyor. Herkes satabildiği fiyata satıyor.
- Dördüncüsü, yabancı mallar (yabancı menşeili veya yabancıların yerelde ürettikleri mallar) piyasayı ele geçirmiş durumda. Bunlar da en vahşi fiyatlandırma sistemini uyguluyorlar. Zaten vergi vb. gibi düzenlemelere de çok muhatap değiller.
Şimdi tam bu noktada, Mehmet Şimşek'in bir hakkını da teslim edelim.
Mehmet Şimşek, varlıklar üzerinden vergi için bir çalışma yapmayı denedi.
Ama yaptırmadılar.
"Şirketler vergi ödemiyor" diye gündem oldu, daha sonra bunun üstü kapatıldı.
"Mehmet Şimşek istifa etti" söylemleri de işte tam o zaman zarfında çıkarıldı.
Galiba AK Parti içindeki bir ekip buna engel oluyor.
Mehmet Şimşek'i bu alanlardan uzaklaştırıyor.
Şimşek de bunu gördü ve uzaklaştı.
İşte böyle bir durumda, yapılacak tek şey, ücretlilere yüklenmek olacaktır.
Başka bir şey yok!
Çalışanların gelirlerini kesmek.
Onları enflasyona ezdirmek.
Sonuç bu olur.
Peki, bu durumda, Mehmet Şimşek'in takip ettiği program "yerli ve millidir", diyebilir miyiz?
Hayır, diyemeyiz.
Tüm bunların yanı sıra, piyasada yaşanan nakit krizi şimdilik konkordatolara sebep oluyor.
Buradan hareketle "zincirleme iflas riski" hesaplandı mı?
Neden zincirleme iflas.
Çünkü bir firma ödemelerini yapamayacağı için, alacaklı firmalar da etkilenecek ve onlar da kendi ödemelerini yapamayacaklar.
Bu böyle birbirini tetikleyerek zincirleme batıklara sebep olacaktır.
Peki, böyle bir durumda ortaya çıkacak maliyet, kimin sırtına kalacak?
Bunlar hesaplandı mı?
Yazık ki ne yazık.
Özetle, ortada anlatıp anlaşılacak bir politika seti yok.
Tek uygulama var o da "parasal sıkılaştırma"!
Artır faizi, kapat kredi kanallarını, bakalım önce kimin nefesi kesilecek?
Bu arada ücret atışlarını da sınırla ki o taraftan da beslenmesin ekonomi.
Yapılan iş, özetle budur.
"Dezenflasyon süreci" mi dediniz!
Enflasyonda zaten bir düşüş yok.
"Beklentilerde düşüş" gibi saçma sapan bir yerden bir başarı hikâyesi de çıkmaz.
Bakınız,
Eylül ayındayız, okullar açıldı.
Fiyatlar ateş pahası.
Bunun yansımasını eylül enflasyonuda göreceğiz.
Ekim ayında yüksek okullar açılacak.
Kasım ayında da kış faturaları gelmeye başlayacak; elektrik, doğalgaz, kömür vs.
Sonuçta ne dezenflasyon süreci ne de program kalacak.
Ama olan millete olacak.
Tabi bu arada, kısıtlayan dijitalleşme de işin cabası.
Onu da bir başka programda anlatmak üzere hoşça kalınız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish