Enflasyon ahlaksızlığı

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Ekonomi ile ahlaki değerler arasında çok derin bir ilişki vardır. 

Biliyorsunuz, serbest piyasa ekonomisinin temelini oluşturan arz-talep mekanizması, fiyatların ve üretimin belirlenmesinde kritik bir rol oynar. 

Ancak bu mekanizma, sadece piyasa güçlerinin değil, aynı zamanda ahlaki değerlerin ve normların da etkisi altındadır. 

Bu ilişkiyi anlamak için birkaç temel noktayı ifade edelim:

  • Arz ve talep, fiyatların ve kaynak dağılımının belirlenmesinde doğrudan rol oynar. 

    Ancak, piyasanın kendi dinamikleri ile adil bir sonuç üretip üretmediği tartışmalıdır. 

    Örneğin, temel ihtiyaç maddelerinin arzı sınırlı olduğunda, bu ürünlerin fiyatları artar ve düşük gelirli vatandaşlar bu ürünlere erişmekte zorlanır. 

    Bu durumda, piyasa adaletli davranmayabilir ve bu, ahlaki bir sorun olarak ortaya çıkar.

     
  • Talep yüksek olduğunda, üreticiler fiyatları artırarak kârlarını daha da artırmak isteyebilirler. 

    Ancak bu kâr hırsı, toplumun genel refahını olumsuz etkiler. 

    Örneğin, ilaç veya gıda gibi temel ürünlerin yüksek fiyatları, insanların bu ürünlere erişimini sınırlar. 

    Ahlaki öğretiler, üreticilerin sorumluluklarını göz önünde bulundurup, kârın ötesinde toplumsal faydayı düşünmelerini de öğütler.

     
  • Arz talep mekanizması, en iyi şekilde, rekabetçi piyasalarda çalışır. 

    Ancak, bir şirket piyasada tekel (veya birkaç şirket kartel) konumuna gelirse, fiyatları manipüle eder. Bu durum tüketicilerin zararına olur. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşte bu tür piyasa başarısızlıkları, ahlaki sorunlar doğurur.

Çünkü bu durumdan en çok etkilenenler genellikle savunmasız tüketicilerdir.

Böyle durumlarda tüketiciler, ahlaki değerlere dayalı olarak arz-talep dengesi üzerinde etkili olabilirler. 

Örneğin, çevreye zarar vermeyen veya adil ticaret prensiplerine uygun olarak üretilen ürünleri tercih ederek, piyasa üzerinde ahlaki bir baskı oluştururlar. 

Veya belirli bir ürünün ahlak dışı olduğunu düşündüklerinde, talebi düşürerek üretici üzerinde baskı oluştururlar. 

İşte bu tür ahlaki tercihler, şirketleri daha sorumlu üretim yapmaya teşvik eder.

Tabi böyle durumlarda Devlet Müdahalesi ve Regülasyonlar da devreye girebilir: 

  • Devletler, arz-talep mekanizmasının topluma zarar verebileceği durumlarda piyasaya müdahale ederler. 

    Örneğin, temel gıda maddelerinin veya ilaçların fiyatlarının denetlenmesi, piyasanın aşırı kâr elde etmesini engellemek ve toplumsal adaleti sağlamak için yapılan ahlaki bir müdahaledir. 


Şimdi günümüzde bir enflasyon ahlakı sorunu yaşıyoruz.

Buna ahlak enflasyonu da diyebiliriz.

Ya da daha doğrudan ve itham ederek, bir enflasyon ahlaksızlığı ile karşı karşıyayız. 

Her iki durumu da birlikte yaşıyoruz. 

Enflasyonun varlığı ve yüksekliği, piyasadaki aktörlerin ahlaksız bir şekilde fiyatlar ile oynamasına vesile oluyor. 

Bunun tersi de var.

Toplumun ahlaki değerlerinin zayıflaması ile ekonomide enflasyon fırsatçılığı arttı ve artıyor. 

Bakınız neler oluyor?

Fırsatçılık ve hilekarlık arttı.

Fiyat spekülasyonu, stokçuluk, kalitesiz ürünlerin piyasaya sürülmesi gibi davranışlar arttı. 

İşte size enflasyon ahlaksızlığı.

Bu durum, ticari ilişkilerde ve hatta bireysel ilişkilerde bile ahlaki bozulmalara neden oluyor.

Güvensizlik artıyor. Ve güvensizlik, toplumda genel bir ahlaki çöküşe zemin hazırlıyor.

Tabi bir de şöyle bir durum var. 

Enflasyon, özellikle düşük gelirli kesimlerin satın alma gücünü ciddi şekilde düşürürken, varlıklı kesimler enflasyondan daha az etkileniyor. 

Dolayısıyla, gelir dağılımındaki adaletsizlikler de arttı. Bunun topluma yansıması ahlakın daha da yozlaşması şeklinde oluyor. 

Tıpkı paranın enflasyonla değer kaybetmesi gibi, ahlaki normlarımız da enflasyonla değer kaybediyor.

Örneğin bir ürünü, kartel olmuş marketler, ellerinden bir an önce çıkarabilmek için fiyatları inanılmaz bir şekilde düşürebiliyorlar.

O düşük fiyatlarla baş edemeyen yerli ve bölgesel üreticiler zincirleme batıyor. Bunun en son örneğini karpuz/kavun’da gördük.

Zincir marketler fiyatları 3-4 liraya kadar düşürünce, o bölgenin üreticilerinin ürünleri tarlada kaldı. Üreticiler battı. 

İşte bu, ahlak enflasyonunun sonuçlarından sadece bir tanesi!

Ahlakın zayıflaması, yolsuzluk ve rüşvet gibi davranışların da artmasına yol açıyor. 

Neticede, ahlaki değerler aşındığında, toplumsal adalet algısı da zayıflar. 

Bu durum, sosyal çatışmaların ve huzursuzlukların artmasına yol açar. Bu da ekonomik istikrarı yok eder.

Toplumun refahı, hem ekonomik hem de ahlaki değerlerin bir dengede olmasıyla mümkündür. Bu denge bozulduğunda, hem ekonomik hem de toplumsal yapılar zarar görür.

Artık ülkemizde işte bunları yaşamaya başladık.

Peki, ne oldu, nasıl oldu da bu duruma geldik?

Onu da söyleyelim.

Ekonomide iki tip malın fiyat elastikliği sıfıra yakındır.

Yani fiyat artışlarına karşı talepte diğer bir ifade ile miktarda azalma olmaz.

Fiyatlar ne kadar artarsa artsın o mallara olan talep, azalmadan devam eder.

Üreticiler, rekabet ortamı da yoksa, fiyat arttırmaya devam ederler. 

Bu iki tip malın birincisi zorunlu mallar ikincisi ise lüks mallardır. 

Adı üstünde ilk tip mallar zaten hayatta kalmak için zorunlu olarak tüketilmesi gereken mallardır.

Nedir bunlar; ekmek, peynir, su, ulaşım, ev kirası gibi mal ve hizmetler. 

İkinci tip mallar ise lüks mallardır.

Bu tip malları tüketenlerin zaten fiyatla işi olmaz.

Onlar zengin olanlardır. Etikete filan bakmazlar. 

Şimdi, ülkemizdeki gelir dağılımında büyük bir uçurum oluştu.

En alttakilerle en üsttekiler arasındaki gelir farkı çok çok arttı. 

Neredeyse orta sınıf diye bir katman kalmadı.

10-15 yıldır uygulanan saçma sapan Ortodoks ekonomi politikaları orta sınıfı iyice zayıflattı. Adeta yok etti. 

Şimdi ülkede zenginler ve fakirler var. Varsıllar ve yoksullar var. 

Zenginler lüks mal talebi ile fakirlerin zorunlu mal talebi karşısında arzda inanılmaz fiyat artışları ile karşı karşıyayız. Yani yüksek enflasyon ile karşı karşıyayız. 

Üretici malını tezgâha veya vitrine hangi fiyatla koyarsa koysun, onu talep ile terbiye edemeyecek iki kitle var.

Ya çok zenginler ya da çok fakirler var. Orta sınıf yani orta direk yok! 

Orta direğin varlığı işte böyle bir mekanizmanın adaletini de temin ediyordu.

Talep tercihleri ile fiyatları düzenleyebiliyordu. Şimdi o yok.

Dolayısıyla öyle faiz arttıralım talep düşsün vb. gibi tedbirler artık çalışmaz.

Ezberlediğiniz Ortodoks ekonominin tedbirleri ile bu durumdan çıkamazsınız.

Bambaşka bir plan program uygulamak gerekir. 

Ezberler çalışmaz burada. Yeni bir paradigmaya ihtiyacınız var.

Bunda gecikirseniz, bu ihtiyaç ve maliyetler daha da artar ve çetrefilli hale gelir.

Onun için yaklaşık 10 yıldır ekonomide bir istikrar temin edilemedi.

Ortodoks ekonomi öğretileri bu sosyal kompozisyonda artık çalışmıyor. 

Bu teşhis ile sohbetimi tamamlıyorum. 

Hoşça kalınız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU