12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti.
Ancak 12 Eylül darbe rejimi temel unsurlarıyla sürüyor.
12 Eylül Anayasası'nı dahi fiilen tanımaz bir siyasi tutumla sürüyor.
Darbeci "devlet ruhu" ve davranışıyla sürüyor.
Siyasi partiler, seçim barajı, YÖK, RTÜK, sendikalar yasalarıyla sürüyor.
12 Eylül devletinin, sözde "yasal" temellerini oluşturan 1980-83 açık darbe döneminde yapılan 600'ün üstünde yasayla, o tarihten günümüze kadar çıkarılan yeni baskı yasaları ve yönetmeliklerle sürüyor.
Darbe yasaları ile yönetilen "demokrasi"
Türkiye'nin demokratik olduğu iddia ediliyor.
Öte yandan, demokrasiyle nasıl bir uyum sağlanmışsa, bu ülke 44 yıldır darbe yasaları ve bu yasalara göre yapılan yönetmeliklerle yönetiliyor.
Özellikle de son 15 yıldır giderek ağırlaşan biçimde bu ülke, kendi koyduğu kuralları bile tanımayan, tekbenci bir tutumla, kendinden ve çevresinden ötesini görmeyen pragmatik-faydacı bir düşünce ve davranış biçimiyle yönetiliyor. Kendinden ve çevresinden ötesinde İslami bir yönetim düşüncesi var.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
1983'ten 2000'li yıllara kadar kurulan sözde sivil hükümetler, milli güvenlik rejimi çerçevesinde iktidarı darbe rejimiyle bölüştüler.
Toplumun her kesimine dönük resmi şiddet dalgasına karşı, özellikle batıda toplumsal muhalefetten doğru bir direniş ve dayanışma hattı oluşturulamayınca, siyasi arenaya itaatkâr ve tepkileri bastırılmış bir toplum modeli çıktı.
Muhalif kesimlerin parçalı ve birbirinden bağımsız olarak geliştirmeye çalıştıkları yeni örgütlülükler, ölçüsüz ve yok edici şiddet dalgasıyla karşılaştı.
Sivil iktidarlar ve demokratikleşme
12 Eylül rejiminin kapattığı partilerin mirasçıları, 1991'de Kürt muhalefetinin de desteğiyle hükümet oldu.
"Demokratikleşme" programıyla iktidar olmalarına ve Kürtlerden de destek görmelerine karşın, bu programı askıya aldılar.
"Sivil" iktidarlar, askerin MGK üzerinden bir nevi hükümet ortağı konumuna itiraz etmemekle, 12 Eylül rejiminin kalıcı olmasına en büyük katkıyı sundular.
Türk-İslam sentezi, yeşil kuşak ve ABD
Klasik partilerin demokrasiye ihanetinin bedeli ağır oldu; sistemden umudunu kesen seçmenlerde siyasal İslam'a yönelme eğilimi gelişmeye başladı.
Siyasal İslam'ın önü, 1980'lerin başında Sovyet sistemini kuşatma stratejisini uygulayan ABD tarafından açılmıştı.
Darbeciler Türkiye'yi ABD'nin "yeşil kuşak" politikasına eklemlediler.
Türk-İslam Sentezi ismi verilen ve özünde milliyetçi ve İslamcı bir dokuya sahip olan ideolojiyi bütün topluma dayattılar.
Artık rejimin, cumhuriyetçi, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu tartışmalı olacaktı.
Türkçü ve İslamcı vurgunun güçleneceği bir sürece girilecekti.
"Eylülist" toplum ve tek adam rejimi
Başta Latin Amerika olmak üzere, dünya halkları kendi darbecileriyle hesaplaşarak demokratik toplumun gelişme koşullarını hazırlarken, Türkiye halkı ve Türkiye siyaseti 12 Eylül darbecileriyle hesaplaşma iradesini geliştiremedi.
Böylece 12 Eylül temel kurumlarıyla 2000'li yıllarda da sürdü ve "Eylülist" düşünce ve davranış kalıpları canlı kaldı, toplumda içselleşti.
Türkiye'nin 12 Eylül darbesiyle hesaplaşamayışının sonucu, 15 Temmuz darbe girişimi olurken, devamında, Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, "Allah'ın lütfu" olarak tekçi rejimin inşasını kolaylaştırdı.
Türk tipi tekçi rejim, 12 Eylül rejiminin hukuk dışı "yasal" zemini üzerinde gelişti.
Resmi siyasal muhalefet
Resmi siyasal muhalefet 44 yıldır, ama özellikle son 15 yıldır, tekçi darbe siyasetinin kuralları içinde sözde "sorumlu" muhalefet yapmış oldu.
İktidarın ve muhalefetin darbe karşıtlığı üzerine demokrasi lafızları, tek kelimeyle laf-ı güzaf...
Türkiye'de 1983'ten günümüze kadar, iktidarıyla muhalefeti, hepsi birden 12 Eylül darbe rejimiyle uzlaştılar...
Sanki 12 Eylül darbesi olmamış, sanki 12 Eylül rejimi temel unsurlarıyla sürmüyormuş gibi bir siyasi tutum içinde oldular.
Bu tutum, 2000'li yıllara doğru iktidara hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan'a 2000'lerin başında iktidar olma olanağı sağladığı gibi ona geniş bir hareket sahası sağlamaya devam etti.
Açık bir ifadeyle Türkiye'nin resmi siyasal muhalefetinin 12 Eylül rejimi ile uzlaşmasının bedeli Erdoğan ve tekçi rejim oldu.
Birlik olamayınca...
12 Eylül darbe rejiminin temel kurumlarını Erdoğan kurmadı.
Öte yandan, darbeden 20 yıl sonra hazır bulduğu darbe Anayasası'nı ve darbe yasalarını kendi siyasi yükselişi için sonuna kadar kullandı.
Anayasayı ve yasaları ihtiyaç duyduğunda yok saydı.
Resmi muhalefet, 1983 yılından 2000'li yıllara 12 Eylül darbe rejimiyle uzlaşmasaydı, darbe rejimini demokratik hesaplaşma üzerinden tasfiye etmeyi deneseydi,
2000'li yılların başında tarih sahnesine yeniden çıkan 78'liler Hareketi'nin yurttaşlık haklarının kazanılmasını sağlayan "Yurttaşlık Haklarını İstiyoruz" kampanyasını, takip eden süreçte; "Anayasa'nın Geçici 15. Maddesi kaldırılsın, Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu Kurulsun" kampanyasını ve sınırlı sayıda dost hareketin de katkılarıyla, iki darbe şefinin yargılanmasını sağlayan "12 Eylül Darbecileri Yargılansın" ve benzeri kampanyaları dönemin ana sol hareketleri destekleseydi, daha ileri kazanımlar elde etmemiz, en azından 12 Eylül darbeci siyasetini sınırlamamız uzak bir ihtimal değildi.
Evet... Tarihin o döneminde tüm çabalarımıza karşın, bu yönlü adımları atabilecek bir sol, demokrat hareketle birlik olamadık...
Soralım bir; birlik olabilseydik şayet, iktidar adeta muhalefet yokmuş gibi bunca yolu bu kadar kolaylıkla alabilir miydi?
Savaşa karşı barış!
Türkiye 1974-80'li yıllarda "komünizme karşı, devleti koruma ve kollama" demagojisi ardında MHP'nin ön ayak olmasıyla yaşanan ve sağıyla soluyla iç savaşa varan çatışmalarda hayatını kaybeden 5 bin gencin hesabını vermeden, toplumun üzerinden silindir gibi geçen kanlı 12 Eylül darbesiyle karşılaştı.
Türkiye 12 Eylül darbesiyle hesaplaşmadan, 50 yıldır süren ve 40 binin üzerinde insanımızın ölümüne yol açan çok daha kanlı savaşa ve çatışma ortamına girdi.
Gelinen noktada savaş ve çatışma ortamı toplumsal ayrıştırma, yoksullukla terbiye etme, kaygı ve korku iklimi eşliğinde iktidarı sürdürme ve siyaset yapma biçimi olarak devam ediyor.
12 Eylül rejimiyle birleşen "tekçi rejime" karşın savaşın, ekonomik, sosyal, siyasal-diplomatik, eğitimsel, kültürel, ekolojik ve insani krizin, yani milli krizin nedenleri ve sonuçlarının yanı sıra, toplumsal kayıplarıyla yüzleşme kendini dayatıyor.
Netice olarak barış kendini dayatıyor.
Meselenin esası...
Darbecilerle toplumsal suç ortaklığını reddedelim!
Unutmayalım ki uzaklardan darbeciler gelmez,
Ama darbecilerle ve darbe siyasetiyle toplumsal suç ortaklığını reddeden devrimciler gelir!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish