Suriye konusundaki uzlaşma ve normalleşme beklentilerini canlı tutan, öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ardından Türkiye'nin kurumlarının ve bakanlarının yaptığı açıklamalar ne anlama geliyor?
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın yaptığı bir açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen haftalarda "2011'den önce ailece görüşüyorduk. Gayet iyi ilişkilerimiz vardı. Aynısını yapmamak için hiçbir sebep yok" demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklamasında Esad'ı "rejim" ifadesiyle tanımlamaktan kaçındı.
Çünkü "rejim" ifadesi, Suriye tarafında zehirli ve yaralayıcı olarak görülüyor.
Bu ifadeyi kullanmaktan kaçınarak, ilişkilerin normalleşmesine katkıda bulunmuş oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca, "Bizim Suriye'nin iç işlerine karışma gibi bir niyetimiz yok" demişti.
Bu açıklama, Türkiye'nin Suriye'ye yeni bir anayasa yapılması, otonom bölgeler oluşturulması gibi taleplerinden vazgeçtiği izlenimini uyandırmıştı.
Ancak bu açıklamanın ardından Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamalar, Türkiye'nin bu taleplerinden vazgeçmediğini ortaya koydu ve kafa karışıklığına neden oldu.
Dışişleri Bakanlığı, Suriye'yle normalleşme şartlarını sıralarken, 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını atıfta bulundu.
Bu karar, Suriye'de çatışmasızlık sağlanmasını, anayasal sürecin başlamasını, yeni seçimlerin yapılmasını ve geçici bir hükümetin kurulmasını öngörüyor.
Bu süreç Türkiye'nin ulusal çıkarlarına uygun değil. Suriye'nin milli üniter yapısının değiştirilmesi, Türkiye'nin kontrolündeki topraklarda otonom bölgelerin oluşturulması gibi taleplerin sonuçları tehlikeli olabilir.
Suriye, Rusya'nın yardımıyla büyük ölçüde topraklarını kontrol altına aldığı bir dönemde, bu tür bir süreci kabul etmez.
Bu yüzden gerçekçi değil. Bu taleplerin ısrarla sürdürülmesi, Suriye ile uzlaşmak istemediğimizi ve sığınmacıları geri göndermeyi ya da terörle mücadelede iş birliği yapmayı istemediğimizi ima eder. Bu durum tehlikeli ve yanlıştır.
Bu nedenle, Rusya'nın ve İran'ın destek verdiği, Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkilerini normalleştirdiği bir dönemde, bu fırsatı kaçırmak büyük bir yanlış olur.
Eğer bu fırsat kaçarsa, bir daha ne zaman böyle bir fırsat elimize gelir, bilemeyiz. İçerideki sorunlar ve terörle mücadeledeki gecikmeler Türkiye'ye büyük maliyetler getirebilir.
Suriye ile hızlıca bir uzlaşmaya gitmek ve bu uzlaşmayı başlatırken, Türkiye'nin kontrolündeki topraklardan çekileceğimizin taahhüdünü karşı tarafa vermek gereklidir.
Bu konuda Suriye Devlet Başkanı Esad, birkaç gün önce yaptığı konuşmada, bu şartın bir ön koşul olmadığını, Suriye'nin tam egemenliğinin sağlanması kaydıyla Türkiye ile görüşmelere hazır olduklarını belirtti.
Türkiye'de zaman zaman basında bu konuda yanlış bilgi veriliyor ve Suriye'nin "önce çekilin, sonra konuşalım" gibi bir şart koyduğu yazılıyor. Ancak bu genellikle doğru değil.
Türkiye'nin en kısa zamanda Suriye ile uzlaşması gerekiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Peki, nasıl uzlaşmalı?
Bu konu, bakanlıklara veya bürokrasiye bırakılmayacak kadar önemli.
Burada liderler diplomasisine ihtiyaç var.
Özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ara buluculuğunda, Moskova'da Erdoğan ve Esad'ın bir araya gelmesiyle bu sağlanabilir.
Üçlü bir toplantı düzenlenmeli ve liderler, uzlaştıklarını açıklayarak, bürokrasiye bu uzlaşma üzerine çalışmalarını talimatlandırmalıdır.
Görünen o ki, Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı, eski talimatlar üzerinden hareket ediyor.
Bu durum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mantıklı ve içi dolu açıklamalarıyla çelişiyor. Dışişleri Bakanlığı, 2011'den bu yana devam eden eski taleplerle ilerlemekte.
Bu nedenle, liderler diplomasisine ısrarla ihtiyaç var.
2021 yılında Ukrayna savaşının başlamasından önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin'in Soçi'de yaptıkları toplantı, dengeli ve dikkatli bir dış politika izlememizi sağlamıştı.
Aynı yaklaşım, Suriye konusunda da uygulanmalı.
Sonuç olarak, bu fırsatı kaçırmamak gerekiyor.
Rusya'nın, İran'ın destek verdiği, Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkilerini normalleştirdiği ve Batı dünyasının baskısının azaldığı bir dönemde bu fırsatı değerlendirmek önemlidir.
Aksi takdirde, sığınmacıları geri göndermek ve terörle mücadelede iş birliği yapmak zorlaşır ve bu Türkiye'ye maliyet getirir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish