Yanlış hesap Tahran'dan dönmeli: Suriye konusunda Türkiye-Rusya uzlaşması nasıl ve neden önemli?

Prof. Dr. Hasan Ünal Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Temmuz Salı günü Tahran'a gidiyor. Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi ile hem ayrı ayrı ikili ilişkilere dair görüşmeler yapacak hem de üç liderin katılacağı Astana Platformu Zirvesi'nde yerini alacak.

Dünyanın geri dönülemez şekilde çok kutupluluğa evrildiği böyle bir dönemde bu görüşmeler ve zirve önemli; çünkü iki ülke ile ikili ilişkilerimize ivme kazandırmak ve Suriye'ye barış getirmek için önemli kararlar almak mümkün.


Putin'in Tahran ziyareti neden önemli?

Putin'in bu zirveye gidişi tek başına önemli; çünkü Ukrayna savaşının başından beri Rus lider ilk defa ülkesi dışına çıkıyor.

ABD ile İran arasındaki nükleer anlaşmaya geri dönülmesi görüşmelerinin iyice çıkmaza girdiği bir dönemde Rusya'nın İran'a nükleer silah elde etme konusunda bir miktar yardım etmesinin, göz yummasının ve Güvenlik Konseyi'nden İran aleyhine kararlar çıkmasını engellemesinin Tahran'ın ne kadar önünü açacağını söylemeye bile gerek yok.

Sonuçta dünyanın en büyük nükleer silah stokuna ve en gelişmiş nükleer silah teknolojilerine sahip bir Rusya'nın İran'ın nükleer güç haline gelmesinden birinci derecede rahatsız olmayacağı açık; ancak böyle bir gelişmenin bütün dikkatini ve gücünü Rusya'ya zarar verme politikasına odaklandırmış bulunan Batı dünyasını tam anlamıyla zora sokacağına şüphe yok.

Bizi ilgilendiren konuların başında ise Suriye geliyor. Türkiye'nin PKK/PYD/YPG'ye karşı yeni bir askeri harekata hazırlanmakta olduğuna dair haberlerin yoğunlaştığı bugünlerde hem icra edilecek operasyonun detayları hem de siyasi amaçları hakkında bu iki ülke ile en üst düzeyde görüşmek ve uzlaşmak gerekiyor. 


Türk dış politikasında toparlanma

Türk dış politikası yaklaşık on ila on iki yıl süren savrulma ve kendine zarar verme sürecinin (2009-2021) ardından hızlı bir toparlanma dönemine girdi.

Özellikle 2019 ve 2020 yıllarında İsrail'den Mısır'a ve Suudi Arabistan'dan BAE'ye kadar çevremizdeki ülkelerin neredeyse tamamının Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile Türkiye karşıtı bir stratejik ittifak içinde toplanmasına neden olan bu dağınıklık/savrulma dış politikada çanların en şiddetli biçimde çalmasına neden olmuştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dış politika planlanması içerisine bir zerresinin dahi girmesine izin verilmemesi gereken ideolojik/duygusal ne kadar unsur varsa hepsinin harmanlanmasıyla oluşturulan ve her cepheden ulusal çıkarlarımıza zarar veren bu politika yavaş da olsa 2020 sonlarından itibaren bir kenara bırakıldı.

Suudi Arabistan Kralı ile başlatılan telefon diplomasisi Mısır ile siyasi görüşmelerin başlaması ve ardından iniş çıkışlarla İsrail ile ikili ilişkilerin onarılması çabaları BAE ile kurulan köprülerle devam etti.

Bugün itibarıyla Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere Körfez ülkeleri ve İsrail ile ikili ilişkilerini hemen hemen tamamen onarmış durumda.

Mısır ile ilişkilerde yaşanan İhvan sorunu Türkiye'nin attığı adımlarla büyük ölçüde ortadan kalkmış durumda.

Fransa ve özellikle de Fransız lider Macron ile yaşanan olumsuzluklar da büyük ölçüde giderildi.

Geri adım olarak yorumlanabilecek bu çabaların Türk dış politikası üzerindeki büyük bir maliyeti ve yükü ortadan kaldırırken, aynı zamanda ciddi fırsatlar ve kazançları da beraberinde getirdiği/getireceğine hiç şüphe yok; ancak Suriye politikasında anlamlı bir gözden geçirme süreci yaşanmamış olması anlaşılır gibi değil; çünkü geçmiş yılların ideolojik/duygusal unsurları tam sonuç alınmasına ve fırsatların değerlendirilmesine mani olduğu gibi bazı risk ve hatta tehlikeleri de beraberinde getiriyor.


Suriye politikası neden değişmek zorunda?

Türkiye hala 2011-2013 arasında belirlediği Suriye politikasında ısrar ediyor. Buna göre önce bütün Suriye'de çatışmasızlık sağlanacak.

Yeni bir anayasa yapılırken geçici bir hükümet kurulacak. Bu hükümette bütün muhalefet unsurları temsil edilecek ve tercihen Esat olmayacak.

Uluslararası gözlemcilerin denetiminde gerçekleştirilecek seçimlerde kim seçilirse Türkiye onunla normal ilişkiler kuracak.

Türkiye içinde ve Suriye'de kontrol ettiğimiz topraklardaki Suriye seçmeninin vereceği oylar sayesinde Esat'ı demokratik yollardan devireceğimizi düşünüyoruz/zannediyoruz.


Bu politika hem gerçeklerden kopuk hem de her tarafı Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırı.

Örneğin 2015 yılı sonbaharında Rusya'nın fiilen çatışmalara müdahil olmasından bu yana Suriye alanda üstünlük kurmuş ve ülkenin hemen hemen üçte ikisinde egemenliğini yeniden sağlamışken hangi muhaliflerle rejim dediğimiz Suriye hükümet güçleri arasındaki çatışmasızlıktan bahsediyoruz?

Milli-üniter yapıdaki bir Suriye'ye nasıl bir anayasa dayatması tasarlıyoruz?

Bu ülkeyi otonom bölgeler içeren adı konulmuş veya konulmamış bir federal yapıya sürüklemek istiyorsak bölünmenin başlangıcı demek olur ve PKK/PYD/YPG'nin Fırat'ın doğusunda etnik temizlik yoluyla üzerinde denetim sağladığı topraklarda benzeri bir otonom statü elde etmesine sebep oluruz.

Yani bizim kontrolümüzdeki topraklarda Suriye Milli Ordusu dediğimiz güçlerin denetiminde otonom bölgeler oluşturmaya çalışmak, PKK/PYD'nin ekmeğine yağ sürmek demektir.

Ayrıca zaten mevcut koşullarda Suriye böyle bir anayasa dayatmasını kabul etmez ve mesele uzun yıllar devam edecek şekilde sürüncemede kalır. Bu da başta sığınmacılar olmak üzere bir dizi sorunun içinden çıkılmaz hale gelmesine sebep olur.


Oysa Suriye ile Rusya üzerinden anlaşarak/uzlaşarak ulusal çıkarlar doğrultusunda büyük kazanımlar elde etmek gayet mümkün görünüyor.

Örneğin sığınmacıların geri gönderilmesi isteniyorsa -ki, hiç kimse aksini düşünmemelidir- bunun Suriye hükümeti ile anlaşmadan yapılabilmesi mümkün değildir.

Gelen sığınmacıların kimlik bilgilerinin Suriye hükümeti ile değişimi, burada evlenenlerin tespiti ve doğan çocukların Suriye vatandaşlığına geçişinden başlayıp geri gidecekleri bölgelerin tespitine kadar bütün işlemler ancak ve ancak Suriye hükümeti ile görüşülebilir.

Suriye diye bir devlet kalmadığı, Şam'ın tamamen Rusya'nın veya İran'ın nüfuz alanına girdiği gibi boş lafları bir tarafa bırakarak sorunun çözümüne odaklanmak gerekiyor.


Rusya'nın yardımıyla Suriye ile varılacak bir uzlaşma sadece sığınmacıların makul en kısa sürede gönderilebilmesini temin etmekle kalmaz aynı zamanda güncellenerek yeniden yürürlüğe konulacak Adana Mutabakatı sayesinde teröre yani PKK/PYD/YPG'ye karşı ortak mücadeleyi de mümkün kılar.

Suriye ile uzlaşma seçeneğini ısrarla göz ardı eden diğer bütün siyaset seçenekleri yaşadığımız sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

PYD/YPG'ye karşı yapılacak askeri harekat ile daha fazla Suriye toprağının Türkiye kontrolüne geçmesi ve oralara sığınmacıların yerleştirilmesi ilerde başımıza ciddi sıkıntılar getirebilir.

Başka bir ülkenin topraklarında geniş çaplı inşaat yapmak, nüfus yerleştirmek o ülkenin demografisini değiştirmek başta AİHM olmak üzere uluslararası mahkemelerde sorunlar yaratabilir.


Tahran'da çözüm nasıl olmalı?

Suriye ile görüşmek istediğimiz her defasında Rusya'nın araya girip doğrudan görüşmeleri durdurduğuna dair gazetecilerin kulaklarına bir şeyler fısıldamayı bırakıp, Moskova ile bir dosya pazarlığına hazırlanmanın tam zamanı.

Yakın tarihin hemen hemen hiçbir döneminde Rusya/Ruslar ile Yunanistan arasındaki ilişkiler şimdiki kadar kötü olmamıştı.

Milli Mücadele sırasında o zamanın dünya devleti İngiltere bize karşıyken ve Yunanistan'ı bizim üzerimize sürerken, buna karşı da Bolşevik Rusya bize askeri/siyasi tam yardım ederken bile Rusya ile Yunanistan ilişkileri şimdiki kadar gergin değildi.


Ayrıca Ruslar Kıbrıs'ta tek devletli her çözümün kendi aleyhlerine olacağını anlamış durumdalar; çünkü böyle bir devlet otomatikman AB üyesi olacağı gibi, çözüm Türkiye ile ABD ve AB arasında bir uzlaşmayla gerçekleşeceğinden NATO üyesi de olacaktır.

Doğu Akdeniz gibi stratejik önemi sürekli artan bir bölgeyi adeta kontrol eden Kıbrıs adasının NATO toprağı olması Rusların neden işine gelsin? Hatta çok kutupluluk içinde yakın bir gelecekte aynı tezler Çin için bile ileri sürülebilir hale gelecektir.


Rusya'nın arabuluculuğu ile varılacak bir Suriye uzlaşması Moskova'nın KKTC'yi tanımasını sağlamalı hatta Suriye'den de KKTC'yi tanıması istenmelidir.

Buna karşılık Türkiye'nin şimdilik yapacağı daha önceleri dile getirildiği gibi Kırım'ın Rusya'ya ait olduğunu tanıması olmayacaktır; zira o konuyu Ruslar kendi toprak bütünlüklerinin bir parçası olarak gördükleri için buna gerek kalmayacak; ancak Türkiye ile Kırım arasında savaş bittikten sonra uygun ortam oluştuğunda hava ve deniz ulaşımının başlaması ve Kırım'da bulunan üniversiteler ile Türkiye'deki üniversiteler arasında işbirliği programları başlatılması yeterli olacaktır.


Çok kutuplu dünyada bu türden pazarlıkların artan bir oranda yapılması kuvvetle muhtemeldir.

Bunlardan korkmamak hatta hazırlıklı olmak durumundayız. Bunun için mevcut halden daha iyi bir uluslararası ortam ele geçmeyebilir.

Bunu yapmak yerine Ukrayna'daki savaşta Rusya'nın zora gireceğini, Suriye'deki güçlerini geri çekeceğini veya en azından azaltacağını, böylece Esat dediğimiz Suriye hükümetinin durumunun zora gireceğini, ABD'nin de Şam hükümetine zarar veren politikalarını daha ısrarlı bir şekilde sürdüreceğini ve sonuçta belki de Esat'ı devirmek için Amerika ile işbirliğini de beraberinde getirecek yeni bir bölgesel ortam oluşacağını düşünüyorsak kendimize çok büyük zarar veririz.


Öncelikle Rusya'nın o denli zayıflayacağı üzerine hesap yapmak yanlış. Ayrıca Esat'ı devirmek üzere Amerika ile yapılacak her işbirliğinin içinden bir PKK/PYD devleti veya devletçiği çıkacaktır.

Veya doğrudan Suriye'nin parçalanmasına sebep oluruz. Kaldı ki, bu türden her girişimin ilişkilerimizi toparlamaya çalıştığımız başta Mısır olmak üzere Arap Ülkeleri ile ilişkilerimizi zora sokacağından emin olabiliriz; zira Şam yönetimi ile ilişkilerini onarmaya çalışan bu ülkeler Türkiye'nin Suriye topraklarından çekilmesi gerektiğini söylüyorlar.


Bu şartlarda en doğru iş Tahran'dan Suriye konusunda bir Türkiye-Rusya uzlaşması ile dönmek, hemen Şam ile ilişkileri normalleştirmek için adımlar atarken yapılacak askeri harekatı ona göre tasarlamak olur; çünkü Türkiye-Suriye normalleşmesi böyle bir askeri harekatı gereksiz de kılabilir.

Unutmayalım ki, Amerika ve PKK/PYD'nin bütün varsayımı Ankara'nın Şam ile uzlaşmayacağı ve Suriye'ye federal bir anayasa dayatacağı veya mevcut fiili durumu devama zorlayacağıdır.

Bu durumda Fırat'ın ötesinde PKK/PYD/YPG fiili kukla devlet olmaya veya Türkiye'nin anayasa dayatması gerçek olursa resmen otonom bölge statüsü alarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Ankara-Şam uzlaşması bu beklentilerin tamamını yok eder ve Amerika'yı politikasını gözden geçirmeye zorlar. Bu da PKK/PYD/YPG'nin resmen yok edilmesine yol açar. 


Üstelik bütün bunlara Batı dünyası bir miktar homurdanır gibi yapsa da çok kutuplu bir dünyada fazlaca karşı çıkamaz.

Etrafımızla sorunlu olduğumuz günlerde askeri ittifaklar oluşturup bize karşı şansını denemeyi düşünen Yunanistan bizim kendisine karşı şansımızı deneyebileceğimiz korkusuyla kendine gelir.

Bir yandan İsrail doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırmak için uğraşırken öte yandan da Suriye barışı/KKTC pazarlıkları Yunanistan'ı bizimle mücadele edemeyeceği psikolojisine iter, yalnızlaştırır.

Ha gayret! Neden olmasın? Yıllardır Türkiye'nin çevresindeki ülkelerle ilişkilerini toparlaması gerektiğini yazıp söylediğimde itirazlar, kaş çatmalar vs ile karşılaştım. AMA OLDU.

Şimdi de Suriye ile uzlaşmanın gerekliliğini söylemeye devam edeceğim.

BELKİ BU DA OLACAK.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU