Suriye meselesi, CHP'ye yönelik eleştiriler, yanıtlar ve öneriler

Yiğit Erden Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: "X"

Esad'ın devrilmesi, Suriye meselesinde Türkiye açısından yeni bir dönemin kapısını araladı.

Uzun yıllardır ekonomik, demografik ve güvenlik boyutlarıyla Türkiye'ye ağır bir maliyet yükleyen Suriye krizi, Esad'ın devrilmesiyle birlikte iktidar için yeni bir anlatı zemini sundu.

İktidar, bu süreci hem Türkiye'nin haklılığını hem de bölgede oynadığı önemli rolü vurgulayan bir hikâyeye dönüştürürken muhalefetin, özellikle CHP'nin, Suriye politikası da sorgulanmaya başlandı:

CHP, Suriye meselesinde daha aktif bir politika izleyebilir miydi ya da izlemeli miydi?

Bu yazıda, bu soruya farklı açılardan yanıt arayacağız.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Siyasi partilerin ideolojik genetik kodları vardır.

CHP'nin kurucu kadrolarının hayat hikâyelerini incelediğimiz zaman, savaş meydanlarında imparatorluğun elden kayıp gidişine şahit olmuş ve bunun acısını hem kendi bireysel yaşamlarında hem de siyasi yaşamlarında derinden hissetmiş olduklarını görüyoruz.

Bu travma kurdukları yeni partinin ideolojik formasyonuna da yansımış ve partinin genetik kodu imparatorluğun çözülme sürecine referanslarla oluşturuldu.

Bu kod, yeni devletin sınırları içinde ve dışında huzur ve güvenliği korumayı, diğer devletlerle iyi ilişkiler tesis etmeyi, başka ülkelerin iç meselelerine müdahale etmemeyi ve yalnızca Türkiye'nin hakemliğine başvurulduğunda uzlaştırıcı bir rol üstlenmeyi esas aldı.

CHP'nin tek parti dönemindeki dış politika yaklaşımına, imzaladığı paktlara ve II. Dünya Savaşı sırasında sergilediği politikaya baktığımızda da bu anlayışın izlerini görebiliriz.

Buna karşılık, CHP'ye muhalefetle filizlenen sağ ideoloji, imparatorluğun şaşaalı günlerine özlemle yaklaşarak geçmişin ihtişamını yeniden canlandırma hedefini merkeze aldı.

Sağın referansları, imparatorluğun çöküş dönemine değil; aksine fetih üzerine fetih yaptığı ve sınırlarını genişlettiği dönemlere odaklandı.

Bu vizyon doğrultusunda sağ, daha önce Osmanlı yönetiminde olan coğrafyalara özel bir ilgi gösterdi; bu ilgi zamanla ticari ve diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesine, 2010'lu yıllarda ise Ortadoğu'daki muhalif partiler ve gruplarla aktif iş birliğine dönüştü.

Bu örnekler, CHP'nin "imparatorluk sonrası kurulan ulus devlet sınırları içerisinde düzen ve güvenlik" vizyonu ile sağın "imparatorluğun ihtişamına dönüş" arayışını anlamak için önemli ipuçları sunuyor ve Türkiye'nin dış politikadaki yönelimlerini ve ideolojik ayrışmalarını şekillendiren iki temel çizginin çerçevesini açıklıyor.

Söz konusu ayrım, özellikle Suriye meselesindeki yaklaşım ve tutum farklılıklarını anlamak açısından kritik öneme sahip.

Her ne kadar bazı kesimler bu ayrımı, her iki parti içinde etkili olan mezhepsel dinamiklerle açıklamaya çalışsa da asıl belirleyici olan, bu iki siyasi damarın beslendiği tarihsel ve ideolojik farklılıktadır.

Bu bağlamda, CHP'nin Suriye meselesinde neden daha aktif bir rol almadığının veya alamadığının temel nedeni, partinin ideolojik genetik kodlarının, komşu bir ülkedeki savaşa -hele ki ideolojik bir yakınlık hissetmediği gruplarla ilişki kurarak- taraf olmasına izin vermeyen bir yapıya sahip olmasıdır.

Aynı ideolojik genetik kod, AK Parti'nin neden yaşananlara seyirci kalamayacağını da açıklıyor.

Her iki yaklaşımın da kendine göre avantajları ve dezavantajları, toplumda ise destekçileri bulunuyor.

Bu nedenle, Suriye meselesine ilişkin bu iki partinin tutumlarını, ideolojik genetik kodları ve tarihsel mirasları üzerinden değerlendirmek, meselenin daha iyi kavranması için birincil öneme sahip.


İkinci bir mesele olarak dış politika, iktidar aktörleri tarafından yürütülen bir süreç ve içeride seçim kazanmanın en önemli göstergelerinden biri, diğer ülkelerin liderleri tarafından muhatap alınabilir olmak.

Türkiye'de de iktidar olmadan dış politikada etkin bir aktör olmak mümkün değil.

Bu durum, CHP'nin Suriye meselesindeki sorumluluğuna yönelik eleştirilerin haksız olduğunun ikinci temel nedenini oluşturur:

CHP bir muhalefet partisidir. Muhalefet partileri için dış politikada aktif bir rol üstlenmek, mayınlı bir arazide yürümek gibidir.

Meselelere çok fazla angaje olursanız, diğer ülkeler sizi ülkenizdeki asıl muhataba karşı bir baskı aracı ve koz olarak kullanabilir ve bu tür girişimler ulusal çıkarlara zarar vererek muhalefeti iç siyasette zor durumda bırakabilir.

Dolayısıyla, CHP'nin hem ideolojik genetik kodu hem de muhalefet konumu, Suriye meselesinde daha aktif bir politika izlemesini engelleyen temel unsurlardır.

Bu bağlamda, CHP'ye yönelik bu tür eleştiriler yersiz olduğu gibi, partinin bu eleştirilere yanıt verme telaşına düşmesi de gereksiz.

Aksine, CHP'nin bu "kayıtsızlığı" -bilgi ve takip açısından değil, politika yapma açısından- sistematikleştirerek bir siyasi söylem ve strateji haline getirmesi daha güvenli bir yaklaşım olarak da değerlendirilebilir.
 


CHP'nin bu süreçte haklı olarak eleştirilecek tarafı yok mu?

Tabii ki var.

İlk olarak, son 13 yılda Suriye krizine içerideki ekonomik problemlere rağmen aktarılan kaynaklar, yönetilemeyen düzensiz göç ve güvenlik sorunları gibi ciddi meselelerin ardı ardına gerçekleşen seçimlerde CHP tarafından kendi lehine çevrilememesi, partinin en önemli eleştiri alanı.

Bir muhalefet partisinin temel görevi, halkın hoşnutsuzluklarını doğru okuyarak seçim kazanmak ve iktidara gelmektir.

Ancak CHP, Suriye meselesi gibi iktidar için büyük bir maliyet yaratan ve riskler barındıran bir konuda dahi bu avantajlı zemini değerlendiremedi.

Ayrıca, partinin bu tür meselelere dair donanımlı bir takip mekanizması kuramaması ve iktidar olduğunda ne yapacağına dair sistematik, tutarlı bir dış politika vizyonu geliştirememesi önemli bir eksiklik.

Örneğin, 2023 seçimlerinde partinin dış politika yaklaşımıyla tamamen uyumsuz bir isim olan Ahmet Davutoğlu'nun ittifaka dahil edilmesi veya Esad devrilmeden hemen önce Esad ile görüşme çağrısı yapılması, CHP'nin entelektüel ve kurumsal kapasitesine dair soru işaretlerine neden oldu.

Bu durum, partinin yalnızca seçim süreçlerinde değil, aynı zamanda geniş kapsamlı strateji geliştirmede de yetersiz kaldığını gösteriyor.

Bu nedenle CHP'ye yönelik eleştiriler, partinin ideolojik genetik kodları ve muhalefet konumunun doğal sınırlılıkları çerçevesinde değerlendirilmeli.

Haklı eleştirileri haksız olanlardan ayırmak, partinin eksiklerini daha adil ve yapıcı bir şekilde ele almak açısından önemli.

Ancak, partinin eleştirilerden etkilenerek ideolojik genetik kodlarına ve muhalefet konumuna aykırı adımlar atmaktan kaçınması da önemli.

Eğer parti yönetimi bu eleştirilere yanıt verme telaşına kapılır ve iktidarın yıllardır derinlemesine angaje olduğu meselelere aynı şekilde angaje olmayı tercih ederse, onun belirlediği gündemlerin peşinden koşarak tükenme ve sürekli engellere takılıp taca çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.

Ayrıca, bu dinamiklerin iktidar lehine işlediği bilgi ve istihbarat asimetrisi göz önünde bulundurulduğunda, partinin alışık olmadığı bir zeminde sürekli değişen dinamikleri yönetmesi de oldukça zor olacaktır.

Bunun yerine, ABD'deki izolasyon ilkesinin belirli dönemlerde Amerikan dış politikasını şekillendirdiği gibi, CHP de "fazla angaje olmama" ilkesini kavramsallaştırarak bunu dış politikada bir stratejik hat ve tutarlılık politikası haline getirebilir.

Böyle bir yaklaşım, partinin mevcut ideolojik mirasına uygun bir dış politika çizgisi geliştirmesini sağlarken, ülke içerisindeki ciddi sorunlara odaklanarak kamuoyunda ideolojik tutarlılık ve siyasi gerçekçilik temelinde daha güçlü bir muhalefet algısı yaratabilir.

Aynı zamanda, bu söylem ve yaklaşım üzerinden hareket etmek, CHP'ye alternatif bir dış politika perspektifini kurumsallaştırma imkânı sunar ve bu sayede partinin çok daha güvenli ve tutarlı bir alandan konuşmasına olanak tanır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU