Gazze ve Sudan'da yaşanan katliamlar gündemimizde yoğun bir şekilde yer alırken Kongo'da sessizce devam eden insanlık trajedisi gözden kaçıyor.
Sayısız elektronik cihazın kritik bileşenini oluşturan "koltan" madeni, milyonlarca insanın hayatına mal olan bir savaşın merkezinde.
Kongo halkının acıları, dünyanın teknolojik ilerlemesi için görmezden gelinen bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
30 yıla yakın bir süredir Kongo'nun doğusunda milyonlarca insanı etkileyen kanlı bir savaş yaşanıyor.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki insani kriz, 1996 ve 1998 yıllarında Ruanda ve Uganda'nın başını çektiği iki işgalin ürünü. Bu iki işgalci ülkenin arkasında ise Batılı güçlerin desteği var.
Ruanda ve Kongo arasında uluslararası müdahaleler sonucu 2009 yılında bir barış anlaşması yapıldı lakin kısa süre sonra anlaşma bozuldu ve ülkedeki Tutsiler Kongo yönetimine karşı M23 adı verilen terör hareketini başlattı.
Bu hareketin Ruanda tarafından finanse edildiği ve desteklendiği biliniyor.
Geçen günlerde bölgedeki çatışmayı durdurmak maksadıyla Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti başkanları, Afrika Birliği tarafından Angola'ya davet edildi.
Ancak Ruanda'nın Kongo'ya M23 ile doğrudan diyalog kurmasını şart koşması süreci tıkadı ve görüşme gerçekleşmedi.
Ne yazık ki, bölgede çatışmalar artarak devam ediyor.
Kanlı maden: Koltan
Savaşın dünya koltan rezervinin yaklaşık yüzde 60'ının bulunduğu Kivu bölgesinde yaşanması elbette tesadüf değil.
Çok sayıda uluslararası şirket bölgenin yer altı zenginliklerini yıllardır sömürüyor.
Koltan dizüstü bilgisayarlardan cep telefonlarına kadar aklınıza gelen tüm elektronik cihazların imalatı için vazgeçilmez bir mineral.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dünyanın en büyük koltan üreticisi Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde 200'den fazla koltan maden işletmesi bulunuyor.
Koltan çıkarmak için dere yataklarında büyük kraterler kazan madenciler, yüzeydeki toprağı kazıyarak yer altındaki koltana ulaşıyor.
Yüzeye çok yakın bir maden olması nedeniyle, koltanın önemli bir kısmı "artisanal" olarak ifade edilen küçük ölçekli ve herhangi bir şirkete ait olmayan madencilik faaliyetleriyle elde ediliyor.
Geçimini sağlamakta zorlanan çaresiz yerel halk tarafından gerçekleştirilen artisanal madencilik, kazalara veya hastalıklara karşı hiçbir tedbir alınmadan ve işçilerin can güvenliği sağlanmadan yürütülüyor.
Resmî merciler yerine silahlı gruplar tarafından kontrol edilen madenciler, günde 1 ila 5 dolar kazanıyor. Bu miktar, koltanın yerel değerinin yüzde 10'u bile etmiyor.
Asıl kazancı elde eden silahlı gruplar, koltanı kimi zaman direkt kimi zaman da Ruanda üzerinden aklayarak küresel şirketlere pazarlıyor.
Emeği sömürülen madencilerin hayatı acımasız silahlı grupların elinde. İstediği insanları kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüren bu grupların üzerinde hiçbir kontrol mekanizması yok.
40 binden fazla çocuk işçi
Kongo'da madencilik yasasına göre çocuk işçiliği yasak.
2017 yılında çocuklar tarafından çıkarılan cevherin satışını cezalandırmak için yeni bir yasa düzenlendi.
Ancak bununla beraber ülkede koltanın çoğu bugün bile 40 binden fazla çocuk madencinin emeğiyle çıkarılıyor.
Bu çocuklar madeni çıkarmak için kazıcı, yıkamacı, satıcı ve hatta kaçakçı olarak çalıştırılıyorlar; ayrıca her türlü ağır metallere ve radyoaktif maddelere maruz kalıyorlar.
Temas hâlinde sağlığa son derece zararlı olan metaller, bu minik bedenleri küçük yaşta amansız hastalıklara maruz bırakıyor.
Kadınların sıklıkla fuhşa zorlandığı ve cinsel istismara uğradığı ortamlarda çocuklar da aynı istismarın kurbanı oluyor.
Bölgedeki ekonomik koşullar aileleri madenlerde çalışmaya ittiği kadar çocuklar için de farklı bir seçenek bırakmıyor.
Okul çağındaki çocuklar madenlerde çalışmak zorunda kaldığı için eğitimden yoksun bırakılıyor.
Birleşmiş Milletler raporuna göre, geçen yıl bin 800'den fazla çocuk kaçırılarak zorla silahlı çatışma gruplarına dahil edildi.
Kaçırılan kız çocukları ise askerlerin cinsel istismarına uğradı.
Dünya Sağlık Örgütü birkaç ay önce acil önlem alınmazsa Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde 1 milyondan fazla çocuğun akut yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunmuştu.
Savaş başladığından bu yana (1998) 6 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği Kongo'da milyonlarca insan yaşadığı toprakları sürekli terk etmek zorunda kalıyor.
Ülkede çok sayıda mülteci kampı bulunuyor ve kampların hâli hiç de iç açıcı değil. Kitlesel göçler sonucu su ve kanalizasyon sistemlerinin çökmesi, kolera, kızamık, menenjit ve veba salgınlarının artmasına yol açıyor.
2024 yılında ülkede 20 binin üzerinde kolera ve 60 bine yakın kızamık vakası bildirildi.
Hastalık gözetimi ve veri raporlaması sınırlı olduğu için gerçek rakamlar muhtemelen bundan çok daha fazla.
Son haftalarda ise Dünya Sağlık Örgütü tarafından ismi konulamayan gizemli bir hastalık nedeniyle 150'den fazla insan hayatını kaybetti.
Yardımlar ulaşmıyor
Silahlı grupların yol açtığı çatışmalar nedeniyle dış yardımların büyük bir kısmı bölgeye ulaşamıyor.
Dünyadaki çoğu savaş bölgesi gibi Kongolular da yardımlardan mahrum bırakılarak kendi kaderine terk ediliyor.
Okullar ve hastaneler silahlı grupların saldırısına uğradığı için halk nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyor.
Bölgedeki krizin bir diğer etkisi de ekosistemin çökmesi. Koltan yıkamada kullanılan kimyasallar su kaynaklarını kirletiyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından yönetilen Küresel Orman İzleme platformunda yer alan verilere göre, Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2000 yılından bu yana ağaç örtüsünün yüzde 8,6'sını kaybetti.
Koltan çıkarmak için kazılan çukurların kapatılmamasının yol açtığı heyelanlar ise çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açıyor.
Heyelanlarda ölen birkaç madencinin haberini okuyup geçen gibi, yetersiz beslenme ve salgın hastalıklar nedeniyle ölen çocukların, çatışmalarda öldürülen masum insanların haberlerine de aynı tepkiyi veriyoruz.
İsmini nadiren duyduğumuz bu Afrika ülkesinde olan bitenler ne yazık ki "normal" ve "sıradan" algılanıyor.
Kongo'daki kriz yalnızca yavaş ilerlediği ve savaşlarla, açlık ve yoklukla özdeşleşen Afrika'da yaşandığı için değil; tüm uluslararası teknoloji şirketlerinin daha çok kazanmasını sağlamak adına da dünya basınında yer almamaya devam edecek.
Öyle ki, "Kongo'daki savaşın gezegeni daha serin kıldığını" söyleyecek kadar ileri giden Batılı sözde bilim adamları, savaşın devam etmesinin tüm dünya için başka ne gibi faydaları olduğu üzerine yeni inciler döktürecek.
Kongo'daki kriz, sadece Afrika'nın değil, tüm dünyanın utancı.
Elektronik cihazlarımızı gizli maliyetini düşünmeden tüketmeye devam ettikçe bu savaşın devam etmesine biz de ortak olmuş olacağız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish