Nihayet veganların yüzündeki o kibirli ifadeyi silecek bir şey var. Badem sütü gezegeni öldürüyor.
Oxford Üniversitesi Çevresel Değişim Enstitüsü'nün et ve süt ürünleri yerine kullanılan gıda maddeleri üzerine yaptığı yeni çalışmada, veganlar arasında popüler olan beyaz bitkisel şeyin gezegene zararlı olduğu ortaya çıktı.
Bu yaralayıcı bir darbe. Et yiyenler, yıllardır yaşam tarzı seçimleri bireysel sağlıklarının yanı sıra çevreyi de kötü etkilediği için azar yiyordu. Şimdiyse işler tersine döndü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kendim de bir vegan olarak, her şeyi bildiğimiz ve kutsadığımız şekilde yapmaya ne kadar alıştığımızı biliyorum. Evet, veganların ortalama yaşam süresi daha uzun, ciltleri daha temiz, kan dolaşımı ve beyin aktivitesi daha iyi durumda, kanser ve kalp hastalıkları riski daha düşük, insülin direnci seviyeleri daha iyi ve (övünmek için en tuhaf şey) bağırsak biyomu daha çeşitli ama bununla birlikte gezegen için de daha faydalıyız. Önümde eğilmek ister miydiniz?
İthalat yasağı olmasaydı sonsuza dek etik kaynaklardan elde edilmiş fildişi kulelerde (fildişi kule deyimi dünyanın gerçeklerinden ayrıcalıklı bir şekilde uzak kalma halini ifade ediyor -çn.) yaşardık. Bu yüzden yeşil yetki belgelerimizde kırmızı uyarı işaretlerinin yer alması canımızı sıkar.
Gıdaları maliyet, arazi kullanımı, su kullanımı, besin maddeleri, sera gazları ve hastalık riskini azaltma etkisi olmak üzere 6 unsura göre sıralayan Oxford çalışmasında, bitkisel ürün sektörünün uzun süredir lideri olan badem sütü bariz bir canavar olarak öne çıktı.
Bir bardak "bitkisel süt" için ihtiyaç duyulan bademleri yetiştirmek yaklaşık 60 litre su gerektiriyor, bu da sabah duşundan daha fazla su harcamak demek. Hem de bu krema kıvamındaki fındık bazlı içecek, güneşi seven mahsullerin yetişebildiği sıcak yerlerden (genellikle dünyadaki arzın yüzde 80'inden fazlasını karşılayan Kaliforniya'dan) hava yoluyla taşınmadan önce.
Tabii bu vegan beslenmenin gezegen için et yemekten daha kötü olduğu anlamına gelmiyor. Durum neredeyse her açıdan tam tersi; diğer araştırmalar vegan olmanın sera gazı salımını, gübre ve tarım ilaçları kaynaklı su kirliliğini ve arazi kullanımını günde 100 gramdan fazla et tüketilen beslenme şekillerine kıyasla büyük ölçüde azalttığını göstermişti.
Hayvancılık endüstrisi, gıda kaynaklı sera gazı salımının büyük bir kısmından sorumlu. Siz bana bireysel metan gazı salımından (veganların daha fazla gaz çıkardığından) söz etmeden önce söyleyeyim; 55 bin Britanyalının beslenme alışkanlıklarını inceleyen bir başka araştırma, veganların aslında gezegeni ısıtan sera gazını, et içeriği yüksek bir beslenme şekli uygulayanlara kıyasla yüzde 93 daha az saldığını gösteriyor.
Ancak vegan yaşam tarzı, daimi müritlerinin sizi inandırmak istediği kadar aziz ve erdemli değil.
Avokadoyu ele alalım. Veganların en sevdiği folat ve tekli doymamış yağ kaynağının nasıl bazı karanlık etik sorunlar taşıdığını artık hepimiz biliyor olmalıyız. Bu yeşil meyveler (diğerlerinden daha fazla çözünür lif içeriyor!) o kadar popüler hale geldi ki artık "çatışma" avokadolarından bahsediyoruz: Dünyanın belirli bölgelerindeki avokado ticaretinde, güçlü karteller, çocuk köle işçiliği ve yasadışı ormansızlaştırma rol alıyor.
Endişeler de giderek artıyor. Ticari çiftçiler, ürünlerini tozlaştırmak için arı popülasyonlarını çok uzak mesafelere taşımayı içeren, çevre dostu olmayan bir göçebe arıcılık yöntemi kullanıyor. İsterseniz gülebilirsiniz (ve bundan yola çıkarak yeni bir Wallace & Gromit çizgi filmi de yapılabilir) ama böcek sömürüsü, avokadoların kesinlikle veganlara uygun olmadığı anlamına geliyor.
Krema ve peynire vegan alternatifler yaratmak için yaygın bir şekilde kullanılan kaju fıstığı da ormansızlaşmayı körüklediği ve biyoçeşitliliği azalttığı için eleştiriliyor.
Yulaf sütü, badem sütü ve diğer çeşitlere kıyasla çevre için çok daha iyi olsa da (soğuk iklimlerde yetişebilen bol bir ürün olduğu için taşıma mesafeleri büyük ölçüde azaltılabiliyor) karbon salımı konusunda kesinlikle mükemmel değil. Birleşik Krallık'ın önde gelen yulaf sütü markalarının birçoğunun, yulaf sütünü yurtdışından ithal ettiği ya da ithal yulaf şurubu kullandığı yakın zamanda ortaya çıkmıştı ve bu da amaca ters düşüyor.
Veganlar, hep birlikte zayıf soya sütlü latte'leri eşliğinde durumun vahimliğine gözyaşı dökerken bir de şunu düşünün: Süt ürünlerinden kaçınan evlerin vazgeçilmezi besin mayası, aralarında en sorunlusu olabilir.
Fokurdayan bir tencerede karıştırılan sarı inaktif maya parçaları (leziz), yemeğe rendelenmiş parmesan gibi tuzlu ve peynirli bir tat vermenin yanı sıra vegan beslenmede genellikle eksik kalan, özellikle de B12 vitamini ve çinko gibi mikro besinleri katıyor. Lezzetli olduğu doğru ama altın bir mucize değil.
Dev fıçılarda şeker çözeltisinin mantarla beslenmesiyle elde edilen fermente balçık, daha sonra durulanarak ısıl işlemden geçiriliyor. Bu işlem, vücudun doğal bir şekilde ürettiği ama DNA'nıza formaldehit kadar zarar verebilen ve yemek borusu kanserine yol açabildiği bilinen bir kanserojen olan asetaldehiti açığa çıkarıyor.
Oxford'dan araştırmacılar, bulgularında bitki bazlı burgerlerden laboratuvarda yetiştirilen etlere kadar ağır işlenmiş vegan ürünlerin iklime zarar verdiği sonucuna vardı. John Lewis ve Lakeland'in (Britanyalı lüks mağaza zinciri -çn.) bir "kendi bitkisel sütünü yap" cihazı satmasını da önerebilirlerdi: İlk olarak yulaflarınızı toplayın… Ancak bunu yapmaktan vazgeçtiler.
independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İdil Barım
© The Independent