Beşar Esad'ın Suriye'deki iktidarının sona ermesinin Rusya'nın Ortadoğu'daki konumunu zayıflattığına ve Moskova'nın uluslararası itibarını zedelediğine kuşku yok.
Esad, 2002'de Birleşik Krallık'a yaptığı ziyaret de dahil Batı'yla erken dönemdeki yakınlaşmasının ardından Moskova için neredeyse babası Hafız'ın Sovyet döneminde olduğu kadar yakın bir müttefik haline gelmişti. Rusya 2015'te Suriye'deki iç savaşın gidişatını değiştiren hava gücünü sağladı ve iki hafta önce isyancı güçler başkente yaklaşırken Esad ve ailesine sığınak sağlayan da Moskova'ydı.
Rusya'nın Suriye'deki iki askeri üssüne ne olursa olsun, Rusya'nın Ortadoğu'daki güç projeksiyonu en azından şimdilik sona ermiş gibi görünüyor. Bu da Rusya'yı bölgesel güç dinamiğinde neredeyse İran kadar büyük bir kaybeden haline getiriyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ancak Rusya için Esad'ın düşüşünün etkisi, yurtdışındaki askeri ve siyasi erişimiyle sınırlı kalmayabilir. Dolaylı sonuçları eve çok daha yakın olabilir.
Arap Baharı diye bilinen ayaklanmalar 12 yıl önce Rusya'da epey farklı iki şekilde yankı bulmuştu. Bir yandan, demokrasiyi yerleştirmekte başarısız olsalar da halkın, özellikle de gençlerin direnme gücüne sahip olduğunu göstermişti. Diğer yandan (ki o dönemde hakim olan argüman da buydu) bu kargaşa, neredeyse 10 yıl önce Irak ve Libya'da yaşanan şiddetli ayaklanmaların ardından istikrarın değeri konusunda bir ders daha vermişti.
Vladimir Putin, 2012'de devlet başkanlığı için yeniden aday olma kararına karşı yapılan sokak protestoları karşısında bu argümanı kullanabilmişti. Dört yıl öncesinde, anayasanın dönem sınırlamalarına uymak için esasen başbakanıyla görevlerini değiştirmişti. En tepedeki göreve geri dönme kararı, özellikle değişim uman komünizm sonrası yeni nesil Ruslar arasında öfkeye yol açmıştı.
Putin başkanlığa geri döndü ve 2014'te Kırım'ı Ukrayna'dan başarılı ve büyük ölçüde kansız bir şekilde ilhak etmesinden faydalanarak giderek daha baskıcı olsa da istikrarlı bir yönetim sergiledi. Kremlin'deki zafer kutlamaları parlayan yüzler ve ışıldayan gözlerle doluydu. Sovyetlerin çöküşünün yarattığı aşağılanmanın ardından ulusal gurur yeniden tesis ediliyordu.
Pek çok Rus için bu, Putin'in başkanlığının en yüksek noktası olabilir. Yine de bu görkemli günler kısa sürdü.
Esad'ın düşüşü ve Moskova'ya sürgüne gönderilmesi, kendisine ve ailesine insani gerekçelerle sığınma hakkı verildiğinin açıklanması dışında, Rus medyasında şimdiye kadar çok az yer buldu. Ancak bu, Suriye'deki gelişmelerin fark edilmediği ya da son derece istikrarsızlaştırıcı bir etki yaratma potansiyeline sahip olmadığı anlamına gelmiyor.
Zira Esad'ın düşüşü sadece Rusya'nın yurtdışındaki gücünün sınırlarını değil, aynı zamanda kişisel iktidarının da sınırlarını gösterdi.
Esad'ın otoritesi en çarpıcı şekilde buharlaştı. Merkez, bölünmüş ve morali bozulmuş halk ve bir zamanlar sadık olan ancak topluca firar eden ordu karşısında tutunamadı. Silahlı ve iyi örgütlenmiş bir grup neredeyse hiç direnişle karşılaşmadan iktidara geldi.
Suriye'de bundan sonra yaşanacaklar bugünkü yaygın halk sevincinden çok farklı olabilir. Ancak Rusya'da olanlar da tahminleri alt üst edebilir.
Rusya mutlu bir ülke değil. Anketler, güvenilir oldukları ölçüde, nüfusun yarısının Ukrayna'daki savaşın sona ermesini istediğini gösteriyor. Putin her ne kadar kontrolü elinde sıkıca tutuyormuş gibi görünse de Esad'dan çıkarılacak ders, herhangi bir liderin aniden güçten düşene kadar iktidarda görünebileceği.
Güç güvenilirlikten kaynaklanır ve güvenilirlik bir anda yok olabilir. Kısa süren Wagner isyanının en çarpıcı yönlerinden biri, sadece sokaklarda değil, tankları Moskova'ya doğru otoyolda ilerlerken askeri komutanın bir kısmının direniş göstermemesiydi.
Rusya'da Suriye'deki gibi silahlı bir muhalif güç olmasa da subay sınıfının mevcut operasyonlardan diğerlerine göre daha az hoşnut olan kesimleri bulunduğu ya da bazı birimlerin düşmanla savaşma isteğini kaybedip taraftar kazanabileceği göz ardı edilemez. Sonuçta Rusya 1917'de Almanya'yla savaşını büyük ölçüde bu şekilde ve bu nedenle bitirmişti.
Buna, Putin'in direnmek yerine Çar II. Nikola gibi tahttan çekilmeye karar verebileceği de eklenebilir. Putin'in Esad'a, kalıp Saddam Hüseyin ya da Kaddafi'nin yaşadığı rezilliği yaşamaktansa sürgünü kabul etmesini tavsiye ettiği söyleniyor.
Belirgin bir alternatifin olmamasının illa ki bir engel teşkil etmesi de gerekmiyor. Esad'ın bu şekilde ya da bu grup tarafından devrileceğini çok az kişi hayal etmişti. Devrilmeyi gerçekleştirenlerin daha sonra iktidarı kullanacak kişiler olması da gerekmiyor.
Putin'in de günlerinin sayılı olup olmadığı ya da iktidarının nasıl sona ereceği tamamen spekülasyondan ibaret. Ancak Batı için hayatı zorlaştırmaya başladığından beri (ki bu belki de 2007 Münih Güvenlik Konferansı'nda NATO'nun genişlemesine yönelik saldırısına dayandırılabilir) nihai sonu bazıları tarafından bir tür çözüm olarak görülüyor. Belki, sadece belki işleri daha da kötüleştirebilir. Bu tartışmada taraf tutmuyorum.
Ben daha ziyade Putin'siz bir Rusya'nın otomatik olarak bugünkünden çok farklı, "daha iyi" ya da "daha kötü" olacağı beklentisine karşı uyarıyorum. Ulusların daimi dost ya da düşmanlardan ziyade daimi çıkarları olduğuna dair bilgelik hâlâ geçerli.
Ukrayna'nın istilası, Putin'in Ukrayna'nın Batılı bir askeri ya da savunma bloğuna katılması durumunda Rusya'nın güvenliğine ilişkin korkularını yansıtıyordu. Bu, Rusya'nın ulusal çıkarlarına ilişkin bir algı ve Putin olmasa bile muhtemelen yaşamaya devam edecek.
Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal
© The Independent