Temsile dayalı demokrasi vaadinden, demokrasi açığına evrilen Türkiye

Yusuf Sunar Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Türkiye'de seçimler, sadece seçim dönemlerinde konuşulmakla kalmıyor.

Bir seçim bittikten hemen sonrasında bir sonraki seçime kadar önümüzdeki yeni seçimler ve seçmen tercihleri konuşulmaya devam ediliyor.

Bu bakımdan siyaset ve seçim yorgunu olan bir toplumun gündemini elbette en çok siyasi partiler meşgul edecektir.

Evet, Türkiye seçim yorgunu bir ülke. Seçim yapmaktan seçtiğimizi yaşama, anlama, kavrama veya denetlemeye pek fırsat bulduğumuz söylenemez.

Ana haber bültenlerinde ya da haber kanallarının büyük kısmında gündemin ilk sıralarını siyasi parti haberleri oluşturuyor.

Bu durum bir bakıma biraz nefes almak isteyenler için bile siyasetten kaçmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor.


Oysa ülkenin çok önemli başka meseleleri de var.

Eğer bir sabah uyansak ve ekranlarda sadece bilim, sanat, teknoloji, tarih konuşulsa ne olur acaba?

Hayal etmesi dahi güzel ama maalesef böyle bir Türkiye hayal etmek bile çok zor.

Türkiye'de uzun zamandır tüm meselelerimizi siyaset kurumunda, siyasi partiler üzerinden, siyasetçiler ağzıyla konuşmak durumunda kalıyoruz.

Bu böyle mi olmalıydı?

Dürüstçe söyleyeyim: Bence hayır.

Siyasetin her alana bu kadar girmesi, diğer meseleleri geri plana itiyor.

Etraflıca konuşulması gereken hadiseleri, aidiyetlerden arınarak nesnel veriler üzerinden konuşmanın, tartışmanın, değerlendirmenin hazzını yaşamak bu toprağın çocuklarına nasip olmayacak gibi geliyor bana. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Seçimlerin ve partilerin her daim gündem olduğu böylesi bir ortamda partilerin seçim dönemlerinde aldıkları oy oranları elbette çok önemli.

Ama seçim sonrası ara dönemde de siyasi partilerin oy oranları merak edilir.

Ara dönemde siyasi partilerden oy kaygılarını bir yana bırakarak vatandaşın gündelik sorunlarına çözüm üretmesi beklenir.

Zira, her bir seçmen daha rahat ve refah ortamında yaşayabilelim diye o veya bu partiye oy vermiştir.

Dolayısıyla, seçim olmadığı zamanlarda partilerin neyi nasıl söyledikleri, hangi sorunlara temas ettikleri çok ama çok önemli. Bir partinin aldığı oy kadar alamadığı oy ve oluşturduğu karşıtlık da dikkate alınmalı.

Sözün özü, halkın ne istediği kadar ne istemediği de anlamlı.

ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi olarak Kasım 2024 Türkiye Endeksi raporunda bu konuya dikkat çekmek üzere sorduğumuz bir soru var:

Kesinlikle oy vermem dediğiniz parti hangisi?


Bu soru bize, seçmenlerin bir partiye olan güvensizliği, öfkesi veya ideolojik uzaklığı hakkında önemli ipuçları veriyor.

Hangi partinin, hangi gruplar tarafından kabul görmediğini anlamamıza yardımcı oluyor.

Burada önemli olan, bu reddedilmenin hangi gerekçeden kaynaklandığıdır:

Ekonomik sorunlar mı?

Sosyal politikalar mı?

Yoksa kültürel ayrışma mı?


Bir partiye karşı duyulan antipati, başka partilerin gücünü artırabilir.

Örneğin, bir partiye "Kesinlikle oy vermem" diyenlerin oranı yüksekse, bu o partinin seçimlerde ciddi bir risk altında olduğunu da gösterir aynı zamanda.

Aşağıdaki grafiğe baktığımızda "Kesinlikle oy vermem" diyen seçmenlerin gözünde son 3 aylık ölçümlere göre öne çıkan partiler şunlar: AK Parti, DEM Parti ve CHP.
 

 

Kesinlikle oy verilmeyeceği söylenen partilerin başında yüzde 39,2 oranı ile AK Parti geliyor.

Bunu yüzde 30 oranı ile DEM Parti ve yüzde 15,5 oranı ile CHP izliyor. 


AK Parti'ye kesinlikle oy vermeyeceğini belirten seçmenlerin oranı uzun süredir ilk sırada yer alıyor.

Evet, uzun süreli iktidar yıpratıyor. Ama bunun yanı sıra, ekonomik kriz ve sosyal politikalar, muhalif seçmenlerin eleştirilerini doğrudan bu yöne yöneltiyor.

Atatürkçü ve sosyal demokrat kesimler arasında bu karşıtlık daha da net hissediliyor.

"Demokrasi, temsiliyet, çoğulculuk nerede?" diye soranlar, doğrudan AK Parti'ye yöneliyor.

Sanırım AK Parti 22 yılın sonunda bu durumları doğru okuyamamasının ve altından kalkmamasının en temel sebebi yaşadığı güç yoğunlaşmasıdır.

Bunu ifade ederken AK Parti'nin 22 yıllık siyasal macerasında farklı zamanlarda yapılan seçimlerde her 100 kişiden 68'inin oyunu alan bir parti olduğunu da vurgulamakta yarar var.

Bu bir parti için başarılması son derece zor bir siyasal deneyim.


DEM Parti'ye gelince...

MHP ve Zafer Partisi seçmenlerinin DEM Parti'ye yönelik karşıtlığı yüksek.

Milliyetçi tabanda bu partinin politikaları kabul görmüyor.

Muhafazakâr kesimde de benzer bir algı mevcut.

DEM Parti, tabanının dışına çıkmakta zorlanıyor.

Bu aslında, uzun süredir DEM Parti'nin Türkiye partisi olma iddiasından uzaklaşması ve kimlik siyasetini ön plana çıkaran politikasının da doğrudan bir yansıması.


CHP ise muhafazakâr ve İslamcı seçmen nezdinde olumsuz bir algıya sahip.

6'lı masa günlerinde ve 31 Mart seçimi süreci ve sonrasında kısmen giderilmeye çalışılsa da bu olumsuz algı varlığını hala devam ettiriyor.

Bu, CHP'nin toplumun milliyetçi-muhafazakâr kesimleriyle uzun zamandır uyum yakalayamadığını gösteriyor.

Son dönemde DEM Parti ile kurulan dayanışma ve Selahattin Demirtaş ile görüşmeler, milliyetçi kesimlerde özellikle dikkat çekmiş durumda.

Bazen bir adım ileri atılırken, bazı durumlarda iki adım geri gidildiğini görebiliyoruz.

Ayrıca, özellikle yerel seçimlerde CHP'nin oy oranlarını artırmasının arifesinde AK Parti seçmenlerinde kesinlikle DEM Parti'ye oy vermem diyenlerin oranlarının, kesinlikle CHP'ye oy vermem diyenlerin gerisinde kaldığını raporda alt kırılımlarda görebiliyoruz.

Bu da iktidarı kaybetme olasılığının oluşturduğu tehdit algısının artmasıyla, muhafazakâr kesimlerin AK Parti döneminde kazandıkları hak ve özgürlüklerin ellerinden alınacağı korkusunu tetiklemiş olması ile açıklanabilir.
 


Ekonomik durum, toplumsal kutuplaşma, ideolojiler ve partilerin temsiliyet kapasitesi, seçmen davranışlarını şekillendiriyor.

Ekonomik zorlukların etkisi büyük. Yüksek enflasyon, yaşam maliyetleri, gün geçtikçe vatandaşın cebine ve hanesine dokunuyor.

Ancak burada muhalefetin bir çıkış yolu bulamaması da dikkat çekici.

Kararsız seçmenler, aslında büyük bir boşluğu işaret ediyor.

Bu boşluğu dolduran parti kim olacak?

Bunu zaman gösterecek.


Türkiye'de seçimlere katılım oranının iyi olmasına karşın kurulu olan ve seçimlere giren parti sayısına bakıldığında hiçbir partinin kendisini temsil ettiğini düşünmeyenlerin oranı yüzde 40,8.

Bu durum bir bakıma önemli bir demokrasi açığına işaret ediyor.

Temsile dayalı demokrasi vaadinden, demokrasi açığına evrilen bir Türkiye tablosuyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini hep birlikte müşahede ediyoruz.

Bugün için kararsız olan seçmenin yarısının kesinlikle DEM Parti'ye, dörtte birinin de kesinlikle AK Parti'ye oy vermeyeceğini belirtmesinden hareketle, merkezde ve uzlaşımcı siyaset güden partilerin bu boşluğu doldurma olasılığının daha yüksek olduğu söylenebilir.

6'lı masa girişimi özü itibariyle böylesi bir adımdı.

Bir başka deyişle, toplumsal kutuplaşmayı azaltacak, ekonomik reformları destekleyecek ve temsiliyet boşluğunu dolduracak partiler, mutlaka ön plana çıkacaktır.

Türkiye'nin geleceği için bu adımların atılması artık kaçınılmaz bir zorunluluktur.


Kalın sağlıcakla…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU