19 Aralık'ta Mısır'da gerçekleşen D-8 zirvesi, hem kalbimde bir sızı hem de yeniden bir umut meydana getirdi.
D-8'in İstanbul'da gerçekleşen toplantılarını pek çok kez büyük bir heyecanla takip etme imkânı bulmuş birisi olarak, bu hareketin İslam dünyasının birlik ve bütünlüğünü sağlayacak kapsamlı bir oluşum olduğuna dair düşüncelerimi (pasifize edilmiş olmasına rağmen) hâlâ taşıyorum.
Zira "yeni dünya düzeni" sloganı ile güçlerini birleştiren emperyalist-Siyonist ideolojiler, dün olduğu gibi bu günde dünyanın huzur ve barışını tehdit ediyorlar.
Buna karşın özellikle Gazze saldırılarında İsrail'in sergilediği pervasızlık, Suriye'de son yaşananlar ve coğrafyalarımızda şahit olduğumuz korkunç gerçekler D-8'in ne kadar elzem olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Özellikle Soğuk Savaş döneminde kurulan G7, küresel zenginliğin yüzde 64'ünü elinde tuttu.
Almanya, Amerika, Birleşik Krallık, Kanada, İtalya, Fransa ve Japonya'nın içerisinde yer aldığı bu oluşumun kendine biçtiği "efendilik" rolü, kalan coğrafyaları "modern köleler" haline getirerek sömürü düzeninin en bariz örneğini ortaya koydu.
Soğuk Savaş sonrası Rusya'nın da içerisinde yer aldığı G8 sekizler grubu, bu gün hâlâ aynı düzeni devam ettiriyor.
Özellikle dünyanın ekonomisini elinde tutanların zayıf ve güçsüzleri sömürerek devleştiği gerçeği üzerinden bakabildiğimizde, D-8 gibi kuruluşların kendi çıkarlarını gözeten bir başka sömürü düzenini yürütmekten öteye geçmediğini görüyoruz.
Nitekim bu kurulu düzenin karşısında yer alabilecek ve mevcut gidişatı önleyebilecek herhangi bir gücün olmayışı, dengeleri sömürgecilerin lehine çeviriyor.
İşte bu noktadan bakıldığında, global efendilerin İslam dünyası üzerindeki olumsuz etkilerini, güç gösterisine dönüşen sömürü ve katliamlarını önlemek üzere ortaya çıkan D-8'in mahiyeti anlaşılacaktır.
Öteden beri insanlığın köleleştirilmesine şiddetle karşı çıktığı bilinen Prof. Dr. Necmettin Erbakan, yıllar önce İslam dünyasını bir araya toplayacak ve sömürgeciliğe alternatif olabilecek D-8 hareketinin kurulmasına öncülük etti.
Başta Türkiye olmak üzere İran, Pakistan, Nijerya, Bangladeş, Malezya, Endonezya ve Mısır, diğer 60 ülkeyi de temsilen bu oluşumun içerisinde yer aldılar.
Gelişmekte olan 8 ülke (Developing Eight) bu tarihi birlikteliğin altına imzalarını attılar.
1997 yılında İstanbul'da Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde D/8 resmen ilan edildi.
Sonraki süreçte bu oluşumun D/60 olarak devam etmesi öngörüldü, böylelikle Müslüman ülkeler, sahip oldukları ve fakat farkında olmadıkları güçlerini; ekonomik, siyasi ve kültürel gücü bağımsızlıkları için birleştirdiler.
Bu süreci yakinen takip etmiş olan biri olarak, D-8'in önemi anlaşıldığı ve güçlendirildiği takdirde hedefine kesinlikle ulaşacağına, zalimlerin karşısında mazlumların haklarına sahip çıkabilecek küresel bir güç olacağına inancımı kuvvetle muhafaza ediyorum.
D-8 gereği gibi güçlendirildiğinde yalnızca İslam dünyası için değil, aynı zamanda tüm insanlık için de büyük bir umut olacaktır.
Ki, D-8'in temel ilkleri bu inancımı pekiştirir nitelikte:
- Materyalizm değil, maneviyatçılık
- Çatışma değil, diyalog
- Çifte standart değil, adalet
- Tekebbür değil, eşitlik
- Sömürü değil, işbirliği
- Baskı ve faşizm değil, insan hakları, özgürlük ve demokrasi
Milli Görüş Lideri Merhum Erbakan Hocamızın öncülüğünde başlatılan D-8 hareketinin temel ilkleri, insanlık için işte böylesine anlamlı bir misyonu omuzluyor.
Neden olmasın ki?
Güç, ceht edenindir.
Öyleyse mücadele eden tarafta olmadığımız müddetçe zalimlerin üzerimizdeki ellerini kırabilmemiz mümkün olmayacaktır.
G8'in ırkçı ve emperyalist güçleri arkasına alarak dünyayı kamplara böldüğü gerçeğine karşın; D-8 hedefini, barış ve adaletin hâkim olacağı bir yeryüzü anlayışı üzerine bina edecektir.
Bütün insanlığı kucaklayan bu oluşum, öncelikle insan haklarına, adalet ve barışa yönelik bir anlayışı prensip ediniyo.
Dolayısıyla küresel bazda çatışmalara son verilip, diyalogdan yana bir dünya politikasını savunuyor.
Kısacası D-8, herhangi bir milletin veya ırkın bir diğerine karşı egemen olması anlayışını reddediyor ve buna karşı politikalar geliştirmeyi hedefliyor.
Özellikle 5 milyar nüfusu olan İslam âleminin uluslararası bir teşkilata sahip olamayışından dolayı meydana gelen boşluğun, sömürgecilerin lehine işlediği düşünüldüğünde, bu hareketin ne denli hayatiyet taşıdığını kavramak mümkün olacaktır.
Esasında Ortadoğu'yu ve tüm İslam coğrafyasını kuşatma altına alan zulümlerin varlık sebebi de bu boşluk değil mi?
Zulme, haksızlığa, katliama, sömürüye "dur" diyecek bir gücün olmayışındandır tüm bu yaşanan katliamlar, soykırımlar...
Üzülerek ifade etmek isterim ki geçmişte birçok çevre bu hareketi "ütopik" olarak nitelendirdi.
Oysa söz konusu çevrelerin de D-8'in önemine pekâlâ vakıf oldukları muhakkak.
Bu bağlamda küresel sömürgecilerin "kof" güçlerinin büyüsüne kapılan ve kendilerini onların küçük kardeşleri olarak görmekten haz duyan bir takım muhafazakâr çevrelerin, bu önemli kuruluşu hafife almış oldukları da bir vakıadır.
Netice itibarıyla Erbakan Hocamızın bilimsel dehasını hazmedemeyen çevrelerin, onun ortaya koyduğu öngörülere tahammül edemedikleri açıkça biliniyor.
Oysa Erbakan Hocamız, İslam coğrafyasının büyük bir bölümünü işgal ederek kan ve gözyaşına bulayan Siyonist güçlerin amaçlarına 30 yıl öncesinden dikkat çekmiş bir liderdir.
Siyasi ve akademik çevrelerin geçmiş yıllarda kendisini ciddiye almaktan şiddetle kaçınmış olmalarına karşın artık yaşanan süreçler göz önünde bulundurularak, D-8 gibi mühim bir yapıyı yeniden gündemlerine almalı ve güçlü kılmalılar.
Hiç şüphesiz tüm insanlığın ve elbette ki İslam âleminin menfaatlerini kollayacak, ekonomik ve siyasi gücünü oluşturacak olan D-8 hareketini desteklemek, hedeflendiği gibi yürütmek zalimlere karşı ciddi bir yaptırım gücü olacaktır.
Tekraren ve önemine binaen ifade etmek isterim; D-8, işgalcilerin, sömürgecilerin, zalimlerin karşısına dikilebilecek tek küresel güçtür.
Ve dolayısıyla D-8 toplantılarının anma ve kınama toplantıları olmaktan ziyade, "sonuç değerlendirme ve strateji belirleme" noktasında etkin rol alması, onun ontolojisini ortaya koyacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish