Azerbaycan, Malezya ve Tayland gibi OECD dışı ülkelerin BRICS'e ilgisi ekonomi ağırlıklı

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Son zamanlarda BRICS'e olan ilgi artıyor ve Rusya dışına nadiren çıkan Vladimir Putin'in Azerbaycan ziyareti, gündemdeki önemli meselelerden biri oldu.

Putin'in ziyaretinde Kafkasya güvenliği ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki olası barış görüşmeleri başlıca ve öncelikli gündem maddeleri arasındaydı.

Ancak diğer bir konu da kuşkusuz Azerbaycan'ın BRICS başvurusuyla ilgilidir.

Sadece Azerbaycan değil, yakın zamanda Malezya ve Tayland gibi ASEAN ülkeleri de BRICS'e üyelik için resmen başvuruda bulundular.

Peki artan sayıdaki Küresel Güney ülkeleri neden BRICS'e ilgi duruyorlar?

Bunun belki de en büyük nedenlerinden biri, Çin ve Hindistan gibi dünyanın en hızlı büyüyen büyük ekonomilerinin bu oluşumda yer almaları olabilir.

Bir başka sebep ise önemli petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerin BRICS'de yer alıyor olmaları olabilir.

Başka bir sebebi ise Küresel Güney ülkelerinin sesi olarak bu platformun giderek ön plana çıkmasıdır.

Ancak her halukarda mevcut ilgi, siyasiden ziyade ekonomik sebeplerden.

Mesela, BRICS'e başvuruda bulunan Malezya ve Tayland gibi Küresel Güney ülkelerinin Çin'le ticaretleri, ekonomilerinde önemli bir paya sahiptir ve çoğu zaman Çin, başlıca ticaret ortaklarıdır.

Azerbaycan'ın da en çok ithalat yaptığı ülke Rusya'dır ve üçüncü en çok ihracat yaptığı ülke de yine Rusya'dır.

Ayrıca Rusya'da yaşayan çok sayıda Azerbaycan kökenli kişinin bulunması, bu iki ülke arasındaki ekonomik bağımlılığı ortaya koymaktadır.

2024 Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ihracat raporuna göre; Rusya ve Çin, Türkiye için de önemli ticaret ortaklarıdır.

Ancak Türkiye'nin başlıca ticaret ortakları hala Almanya ve İtalya gibi Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile ABD, Güney Kore ve Japonya gibi OECD ülkeleridir.

Ayrıca Türkiye'ye yapılan doğrudan yabancı yatırımların büyük bölümü de AB ve OECD ülkelerinden gelmektedir.

Dolayısıyla Türkiye'nin, her ne kadar Çin ve Rusya ile ekonomik ilişkileri ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali ( NGS) ile Türk Akımı gibi önemli enerji yatırımlarında ortaklıkları olsa da, AB ve OECD'ye tamamen alternatif oluşturabilecek düzeyde değildir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu sebeple Türkiye, Independent Türkçe'de daha önce de belirttiğim gibi, Doğu ile Batı arasında dengeli politikaları ön planda tutmalıdır.

AB'ye yıllardır üye olamamasından dolayı, Türkiye eğer şartlar uygun olursa BRICS'e üye olma fırsatını değerlendirebilir.

Ancak bu üyelik, Türkiye'nin mevcut üyesi bulunduğu Batılı kurumlardan vazgeçmesi pahasına olmamalıdır.

Doğu ile Batı arasında dengeli bir politika, birini diğerine tercih etmek anlamına gelmemelidir.

Türkiye'nin, hele NATO gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir kolektif güvenlik yapısından çıkmasını söylemek vizyon eksikliğidir.

Bu söylem, Türkiye'yi bu girilmesi zor kuruluşlardan koparmak veya atmak isteyenlerin amaçlarına hizmet eder.

Türkiye, maalesef Batı kurumlarınca haksız eleştirilere maruz kalmakta ve BRICS ilgisinden dolayı haksız "eksen kayması" yorumlarına maruz kalmaktadır.

Ancak fevri biçimde bu kuruluşlardan ayrılmak hiçbir şekilde faydalı olmaz.

Aksine, Türkiye'nin, doğu ile batı arasındaki dengeli siyasi pozisyon alabilme kabiliyeti güçlendirilmelidir.  

Mevcut koşullarda, Türkiye'nin ağırlıklı olarak ekonomik bir yapı olan, kendi kalkınma bankası bulunan (eski adıyla BRICS Bank, yeni adıyla New Development Bank NDB) ve SWIFT benzeri ödeme sistemi planları olan BRICS grubuna üye olma ihtimalini peşinen geri çevirmesi yanlış olur.

Ancak BRICS henüz resmi bir uluslararası kuruluş değildir. Üye olan ve olmak isteyen devletlerin tamamı OECD dışı ülkelerdir.

Endonezya gibi Küresel Güney'in önemli aktörleri dahi BRICS konusunda henüz net bir karar vermiş değildirler.

Buna karşın Malezya Başbakanı Enver İbrahim, BRICS ile ilgili karar verdiklerini uluslararası kamuoyuna açıkça duyurdu.  

Türkiye, daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, BRICS ülkeleriyle ve bilhassa Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi demokratik ülkelerle ve kendi coğrafyasında olan ülkelerle ilişkilerini geliştirmelidir.

BRICS henüz bir ortak serbest ticaret bölgesi veya ortak para birimi geliştirmeye de uzaktır (gelecekte ne olur tabii belli olmaz).

Ayrıca BRICS'deki Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika gibi demokratik ülkeler, kendi eksiklerine rağmen ilkesel olarak demokrasi ve hukuk devleti prensiplerine önem veren ülkelerdir.

Türkiye'nin, Demokrasi ve İnsan Haklarına önem veren Küresel Güney ülkeleriyle olan dayanışması artmalıdır.

Ayrıca Türkiye, stratejik olarak değer katacak Kalkınma Yolu ve Orta Koridor projeleri sebebiyle Körfez ülkeleri, Orta Asya ve Kafkasya ülkeleriyle olan işbirliklerine de önem vermelidir.

Türkiye, halihazırda Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) stratejik diyalog partneri bir ülkedir.

Türkiye'nin bu kuruluşlarla bölgeye barış, istikrar ve refahın yayılmasına katkıda bulunması, hem Doğu hem de Batı ülkeleriyle dengeli politikalar bakımından artı değer yaratır. 
 


TDT Karabağ deklarasyonu bu vizyonu büyük ölçüde ortaya koymaktadır.

Sürdürülebilir kalkınma, enerji güvenliği ve ticaret yolları gibi konularda işbirliğine odaklanmak ve bu rotaların güvenliğini sağlamak, Türkiye için stratejik önceliktir.

Son olarak, eğer Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında dengeli politikaları olacaksa, eleştirileri her iki tarafa da evrensel insan hakları, hukuk, değer yargıları gibi ilkeler ve demokratik değerler bazında yapmalıdır.

Bu sayede, Türkiye daha tutarlı ve ilkeli politikalarıyla, güven veren ve istikrar sağlayacak bir aktör ve bölgesel güçlü devlet konumunu sağlamlaştırabilir.

Ayrıca, belki fırsat varken Paşinyan sonrasında iptal edilmeyecek, kalıcı bir Ermenistan-Azerbaycan ve Türkiye arasında Kafkasya barış ve istikrar anlaşması da sağlanabilir.

Ermenistan ile olası bir barış belki çok minimum bir çerçevede olur, ancak hiç olmamasından daha iyidir.

Bu da Kafkasların daha kalıcı bir istikrara kavuşmasını sağlayabilir ve Orta Koridor için gelecekte daha olumlu anlaşmaların yapılması açısından da olanak yaratacaktır.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki kalıcı bir barışın sağlanması durumunda, Türkiye, Nahcivan - Ermenistan - Azerbaycan barış koridoru, yani Zengezur koridoru da belki ilk fırsatta hayata geçirilebilir.

Zengezur koridoru sayesinde, Orta Koridor üzerinden tedarik zincirleri için alternatif bir güzergâh oluşturulması mümkün olur ve küresel lojistik yük hafiflemiş olur.

Dolayısıyla, Azerbaycan ve Malezya‘nın olası BRICS üyelikleri, Türkiye'yi yakından ilgilendirir.

Türkiye'nin Azerbaycan ve Malezya'dan farklı olarak NATO ve OECD üyesi olduğunu unutmamak gerekir.

Dolayısıyla Türkiye'nin çok kutuplu dünya düzeninde denge politikası izlemesi doğru bir yaklaşımdır, ancak Türkiye tarafsız bir ülke değildir, NATO ve OECD üyesidir.

BRICS ülkelerinin BRICS'e yönelik farklı öncelikleri ve Batı'ya tutumuyla ilgili görüş birliği olmadığı da göz önünde tutulursa, Türkiye fırsat olursa peşinen üyeliği geri çevirmemeli.

Ancak üyelikten gelebilecek avantajlardan olumlu beklentiler kadar olası eksiler de iyi irdelenmelidir.  

Bu bağlamda 27 Ağustos'ta Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın görüşmesi ardından düzenlenen basın toplantısında Ekonomik işbirliği olanakları ve Kafkasya bölgesinde Ermenistan'la kalıcı barışın tesis edilmesini gibi başlıkların görüşüldüğü duyuruldu.

Konuşulan ekonomik be bölgesel konular arasında Azerbaycan'ın BRICS başvurusu da büyük olasılıkla görüşülmüş olabilir.

Birçok Küresel Güney ülkesinin çok kutuplu dünya düzeninde denge politikası izlemesini bakımından BRICS,  önemli bir çekim merkezidir.

Türkiye de bu denge politikası çerçevesinde, NATO ve OECD üyeliğinden vazgeçmemek koşuluyla, BRICS ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini artırmalıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU