Düştüğüm yere bir ad koydum, "Dostun evi" dedim.
Nihayet endişelerimiz çekip gidiyor. Baş başa kalıyoruz dostla.
Dostun evine gittim, gecenin bilmem hangi saatinde.
Dost penceresinde duruyor, kedisi sobanın kenarında uyuklamış, çerçeveli fotoğraftaki babası.
Hâlâ tütün içiyor.
Dostun annesi hayatta. Patik örüyor.
Yıl bilmem 90'ların kaçı.
Bir araba hızla geçiyor.
Tren düdüğü çalıyor.
Bacalardan duman tütüyor.
Ev desen ev değil, gül desen gül.
Dost perdesini kapatıyor.
Kar lapa lapa yağıyor. Çatılar bembeyaz.
Radyoda feci bir parça çalıyor. Çıkaramadım şimdi. Ama dostun bakışı geçmişe gidiyor.
Ben ve kedi sobanın dibindeyiz, kedi uyukluyor, ben dostu seyrediyorum.
Bazı anlar insanı mutlu ediyor, insan bazı anlarda geçmişini anımsayıp bir küfre sarılıyor.
"İyi ki de anımsadım" diyor, "yoksa yarını nasıl çıkarırım, nasıl dayanarım umuda ve yaşamaya."
Dost dolanıyor evin içinde.
Annesi sessiz. Hiç konuşmuyor.
İnsan bazen evini, yurdunu, sevdiğini yıkıp gitmeli dönmeye mecal bulmak için.
Bilmeli bunu, dağıtmadan toparlamayacağını hiçbir şeyi.
Dostun evi sıcak, dışarı atıyorum kendimi.
Uzaktan dostun evine bakıyorum, karların üzerine düşüyor sapsarı ışık.
Yıktım ama yıkılıyorum da.
Gidecek yerim yok dosttan başka.
Düşlerimde bir dünya kuruyorum, oraya eğiliyorum.
Dünya denen hırdavatta günlerimin ölümünü düşünüyorum.
Dalda bir karga, tepede bir tilki var, karda ayak izlerimi bırakmamalıyım.
İnsan sırrını ne bir kağıda ne de bir insana bırakmalı; kendini durmadan öldürmeli.
Diyorum bu yol benim, kendimi öldürmek güçlendirir beni.
Kaldırımlarda yürüyorum, yollara düşüyorum, kar yağıyor. İnsan, karlı havalarda hep başkalarını düşünüyor üşüyünce.
İnsan, zaten hep bir karlı hava.
Gidiyorum yokum, geliyorum yokum.
Hayatsız insanları düşünüyorum; sevilmemiş, sarılmamış bununla nam salarak dünya denen ucubede iyilik ve güzellik kahramanı gösterilen bu hayatsız insanları düşünüyorum.
Hayat güzel yine de.
Umut burada, yıktıklarımın altında.
Dönüyorum sokakları köpeklerle, karşılıksız sevgi bina etmişlerle.
Durmadan aklım çeliniyor, durup düşmek geçiyor içimden, kalkıp gitmeye vuruluyorum hiç bilmeden.
Ben dosta gittim, dosttan çıktım hayatsız insanları düşündüm.
Nice pişmemiş sevgilerle sevgisiz kalmış, dört bucak nefret ve haset eken insanlara rastladım düşümde.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dostun evi uzaklarda kaldı, benim bir evim yok.
Dostun gözü pencerede yani bendedir, kedisi tıkırında uykunun.
Ölüyorum, dağılıyorum, kırılıyorum, sonsuz parçalara bölünüyorum yaşam denen envai çeşit buhrana ve parıldamaya.
Sırtımı dünyaya döndüm, dostu aradım, evinden çıkaramadım.
Bir rüya sandım.
Bir gerçeğe yol aldım.
Dost yolunu şaşırdı artık.
Dosdoğru ilerledim, buzullarca soğuk aldım içime.
Uyanık tuttu beni sandım dost.
Uyuttu beni hepten.
Gözünde yol, omzunda dam, ellerinde bahçe aradım, bulamadım.
Çıktım artık nice dost sanılan çeperlerden, kurumuş bahçelerde vefa aradım.
Yeşeririm dedim, tuttum kuru bahçeye güneşi ve nehirleri çağırdım.
Kimdir bu hayatsız, diyemedim dost.
Çünkü dost, hayatsızlığa kanmış ve sevgisiz günlere bırakmış kendini.
Dün gece dostu evinde gördüm, kar lapa lapa yağıyordu.
Dosttan bir kelam, bir mektup bekledim.
Belki de dost beni bulamadı, nerede olduğumu, nerede yaşadığımı bilemedi.
Ya da Borges'in ihtişamına tutuldum;
Ben korkak bir adamım: Mektup bekleme sıkıntısını önlemek için adresimi vermedim.
Dost, hayatsız sevgilerde gidip gelen intikam duygusuyla boğuldu.
Dostun evi ışıksızlarca karardı.
Ayırdına varamadı iyiliğin, kötülüğün.
Yuhanna'dan bir el uzandı, "Size bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin."
Dost, hilebaz kalabalıkların ellerinde dosdoğru yolu terk etti.
Toplu fotoğrafların içine girdi dost, emir eri oldu kalabalıkların, gizli ve sinsi işlerin bulamacı oldu.
Dost, soylu görünürlük iştahıyla gösteri çağı peygamberliğine soyundu.
Karlı günün ertesinde, dostu aramaya mecalim yoktu.
Bir yaşlı adamla karşılaştım. O söyledi bana:
Yetinirdim dünyaya kalbimde bir çamur artığı olmasaydı.
Dostun yaşam ağzından akar ama yaşamasızlık kılığıdır bu; ne sevgide ne de yaşamada eylemde gösterir bunu.
Bir başına kalmaktan, acılarına sarılamamaktan korkmuş dost, emeksiz yaşam dimağına göz koymuştur.
Dili hayranlıktır dostun, ruhu çürümedir, iyiliği kötülüğü koşturandır dostun. Çukura düştü, yara bere içinde kaldı, ne kolaydı başkalarını suçlamak. O da, onu yaptı.
Her şeyin başı sevgidir demişti bir zamanlar dost.
Dönmüş dostun ruhu, sevgin olmasa savaşamazsın dediği günlerde. Kardeşini sev, diyen o çığlıktan koptu.
Siyahına her seferinde tekme attı dost beyaz olabilmek uğruna.
Yalnızlığıyla kaldı dost siyah olduğunu unutarak.
İnsan birdir. Kimi açık ederken kimi örterken, insan birdir diyorum.
Yeryüzü aynası insan, kimi zaman kendini kimi zaman başkalarını gördüğün.
Dostum benim aynamdı, kırıldı.
Ve ben, ben de dağıldım kırıkların içinde görünmez oldum.
Bütün kış kuşlar gelmedi, dostun evini ışıklar görmedi.
Taş sözlüğüne adını yazdırmış dost.
Taş sözlüğünde bakışır bana, kördür baktığı yer, karanlıktır gördüğü.
"Dostun evi" dedim. Dostun evinde ben kayboldum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish