Osmanlı, kayıt dışı vergiyi yakalamak için başbaki kulları teşkilatını kurmuştu

Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Başbaki kulları temsili. Fotoğraf: Sosyal medya

Faiz politikası, Donald Trump ve nihayet pandemi süreci Türk ekonomisinin belini hayli büktü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çareyi ekonomi camiasının güvendiği bir isim olan Mehmet Şimşek’i yeniden göreve getirmekle buldu.

Ekonomi, vatandaşın canını öyle yaktı ki ne muhalefetten ne de iktidardan kimse Şimşek’in atamasına itiraz etmedi. Hatta Televizyondaki görüntülerden görebildiğimiz kadarıyla bu atamaya en fazla sabık nazırımız Nureddin Nebati sevindi.

Şimşek’in politikalarından anladığımız kadarıyla Amerika’yı yeniden keşfetmiyor. Kayıt dışı ile savaşıyor, kemer sıkıyor, yabancı yatırımcıya güven veriyor, kimseye efelik taslamıyor…

Sn. Şimşek başkasının yaptığı hataları düzeltiyor; fakat kabak kendi başına patlıyor. Emekli, öğrenci, işçi, memur ve hatta patronlar kendisinden memnun değil. Olması da gerekmiyor. Mehmet Şimşek, belki bu nesle gül bahçesi sunamayacak; ama en azından bu neslin çocuklarının ekonomik ahvalini dönülmez menfi bir mukadderat olmaktan kurtaracak.

Az buçuk arşiv kurcalayan birisi olarak Mehmet Bey’e şunu söyleyebiliriz ki böylesi hayırlı işler yapan kimseleri devrinde pek seveni olmazdı. Farz-ı Muhal, Fatih Sultan Mehmet hayatta iken ne İstanbul ahalisinden ne de devlet ricalinden pek seveni yoktu. Her şeyi kanuna ve nizama oturtması sebebiyle bilhassa tüccar taifesi kendisinden fazlasıyla rahatsızdı. Devlet bürokrasisi de adam kayırmaya, nepotizme ve israfa müsaade etmeyen Fatih’in vefatından sonra öylesine mutlu olmuştu ki kendi ikballerini düşünmekten koca İstanbul Fatihinin na’şını defnetmeyi unutarak cesedi kokutacaklardı.

Hakeza, Tarhuncu Ahmet Paşa’nın başına gelenler herkesin malumudur. Bütçe açığını kapatan Paşa’yı seven neredeyse yoktu. Sn. Şimşek son zamanlarda kayıt dışına savaş açtıkça devletten vergi kaçıran birçok kesim rahatsızlık duyuyor. Bu mesele Osmanlı Devleti için de bir beka meselesiydi. Devlet bununla savaşmak için özel bir teşkilat/daire kurmuştu: Başbaki kulları…

Başbaki kullarının kuruluşu ve görevleri

“Ser-gulâm-ı bâki” de denilen ve defterdara bağlı olarak görev yapan bu memurlar ilk kez Yavuz Sultan Selim devrinde ortaya çıkmışlardı. Görevleri tam olarak devlete borcu olup da bunları ödemeyen kişileri tespit etmek ve bu borcun tahsilini sağlamaktı.

Başbaki kullarının bir diğer önemli vazifesi de diğer vergi memurlarını denetleyerek onların zimmetine para geçirme veya devleti zarara uğratacak uygulamaları halinde ortaya çıkartmaktı.

Başbaki kullarının en önemli özelliği, diğer devlet memurlarının aksine tutuklama yetkilerinin bulunmasıydı. Yolsuzluk yaptığı veya vergi kaçırdığını ortaya çıkardıkları kimse ister tüccar taifesinden isterse devletin ricalinden olsun tutuklama yetkileri bulunmaktaydı.

Hatta döneminin Maliye Bakanı olan Defterdar Ali Canip Efendi vergi konusunda suçlu bulununca Başbaki kulları görevden alınan Ali Canip Efendi’yi derhal tutuklayacak kadar geniş yetkilere sahiplerdi. Yine Vezîriâzam Bozoklu Mustafa Paşa da Başbaki kullarının teftişinden kaçamayarak soluğu zindanda alanlardandı.

Başbaki kulları; defterdarların, gümrük ağalarının ve veziriazamların korkulu rüyasıydı. Elbette Başbaki kulları yalnızca halkın ensesinde bir Demokles kılıcı değildi. Vatandaş ile maliye arasında da bir hakemdi. Halktan kimseler vergi konusunda haksızlığa uğradığını düşündüğü zamanlarda onlara başvururdu.

Devletin duraklama dönemine girmesiyle beraber Başbaki kullarının önemi daha da artacaktı. Bu daireden çıkan memurlar veziriazamlık rütbesine kadar yükselecek ve devletin kritik vazifelerinde görevler alacaktı.

Osmanlı’da mülkün varlığı adil vergi ile kaimdi

Osmanlı’da çıkan isyanların çoğu vergi isyanıydı. Vergi sistemi adil bir şekilde işletilmediğinde ya da idareci vergi konusunda adil olmadığı zamanlarda devlet büyük siyasi kargaşalara sürüklenebilmişti.

Ünlü Osmanlı tarihçisi İdris-i Bitlisi vergi konusunda hükümdara bir hadise örneği üzerinden tavsiye verirken Sultanın kendi akrabaları dâhil kimsenin vergi konusunda istisnaya açık olmadığını belirtir:

“Sultan için raiyet nihayetsiz ve koruma derdi olmayan bir hazinedir. Bu zulmetsiz madeni ve nihayetsiz hazineyi devam ettirmek sultanın birinci vazifesidir. Bu vazifenin ifası da reaya yüklenecek mali vergilerin onların kudreti nispetince olması ve şer’i kanunlarile hulafayi raşidinin sünnetinden şaşılmaması ile mümkündür.

Sultan kendisine bağlı amir ve hâkimlerin reaya zulmetmelerini de engellemelidir. Sultanın varlığına rağmen; onun evladının,  onun akrabalarının ve naiplerinin reaya zulmetmeleri saltanatı perişan eder.”

İdris-i Bitlisi’ye göre Padişahın adaleti vergi sisteminde kendisini gösterir; bu sistem ise nepotizm ortadan kaldırmaktadır. Yani padişah, halkını en yakınındakilerden dahi korumakla sorumludur.

Bu konuda şüphesiz en katı Padişah, Kanuni Sultan Süleyman’dı. Sultan Süleyman, bilhassa vergiler konusunda adaletsizlik yapan hiçbir devlet memuruna affı yoktu. Semendire Kadılarına gönderdiği meşhur mektup bunun en mücessem örneğiydi. Padişah, en ücra köylerdeki halka kadar ulaştırılmasını emrettiği mektubunda ister vali ister beylerbeyi olsun devlet ricalinden bir kimsenin vergiler konusunda kendilerine zulmetmesi halinde doğrudan kendisine ulaşmasını söyleyerek konunun devlet için önemini ortaya koyuyordu.

Anadolu’yu yangın yerine çeviren Celali İsyanlarının çoğu ne yazık ki vergi sisteminden kaynaklanan sorunlardan oluşuyordu.

Meşhur Risaleler eserinin müellifi Koçi Bey, meşhur eserinde vergi sisteminin önemini şöyle açıklıyordu:

“Osmanlı devletinin şevk ve kudreti asker ile askerin ayakta durması ise hazine iledir. Hazinenin geliri reaya iledir. Reayanın ayakta durması adalet iledir. Şimdi alem harap reaya perişan hazine noksan üzere… Bir taraftan İslam memleketleri elden gitmekte yine tedbiri görülmez, ilacı sorulmaz. Çeşitli sefahat eksilmez. Bu gaflet ne gaflettir.”

Osmanlı’nın vergi sisteminde dikkat ettiği bir diğer husus liyakatti. Bu sebeple bugünün ekonomi bakanı diyebileceğimiz birçok nazır ve defterdar çoğunlukla Yahudi yahut Ermeni milletinden seçilmişti. Ticaret konusunda mahir olan bu iki milletin Osmanlı vatandaşları bu kritik vazifeleri mütemadiyen işgal etmişlerdi. Üstelik bu konuda meşrebi en geniş padişah Sultan İkinci Abdülhamit idi. Birçok nazırını Ermeni ve Yahudilerden seçen Abdülhamit bilhassa ekonomi konusunda Ermeni ve Yahudi devlet adamlarına itimadı tamdı. Ohannes Efendi ( Ermeni ) Ticaret Bakanı Ohannes Sakızyan ( Ermeni ) Maliye Bakanı bunun en mücessem örnekleriydi.

Velhasıl konu konuyu açıyor; fakat yerimiz sınırlı. Burada durmamız gerekiyor. Hemşerim, Sn. Mehmet Şimşek çok zor bir yükü omuzlamış durumda. Şu anda taşlayanı çok olsa da şunu hatırlatmak gerek ki Yusuf’u Mısır’a sultan eyleyen en önemli meziyeti zor zamanlarda Mısır ekonomisine yaptığı katkıydı.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU