Bir dönem Osmanlı’ya bağlı biri Uzak Asya diğeri İtalya’da iki devlet

Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Tarih, bir dikiz aynası gibidir. Arada bakarsanız önünüzü daha net görürsünüz; ama yalnızca dikiz aynasına bakarak yolculuk yaparsanız seyahatin sonu bir facia ile bitebilir. Yine tarih, bir saplantı, kibir veya aşağılık kompleksine neden oluyorsa orada mutlaka hatalı bir okuma söz konusudur. Zihni berraklaştırıyorsa, muhakeme yeteneğini güçlendiriyorsa, entelektüel bir benlik yaratıyorsa ve zihnimizde bir medeniyet tasavvuru inşa ediyorsa o zaman anlamlıdır.

Osmanlı üzerine yapılan okumalarda ise zihninizi belli sınırlara, ırka, meşrebe indirgiyorsanız koca bir okyanusun kenarında basit bir su birikintisinde oyalanıyorsunuz demektir. Osmanlı, Asya’nın en uzak köşesinden Avrupa’nın en batısına varıncaya değin askeri, siyasi ve kültürel izler bırakmıştır. Bu izlerin bugün varisi Anadolu olsa da etkileri Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Sahra ve adını dahi bilmediğimiz coğrafyalara kadar uzanır.

Ne demek istediğimizi iki örnek üzerinden açıklayacağız. İlk örnek Endonezya sınırlarına kadar uzanırken diğer İtalya sathına kadar varacak.

Malezya’nın başı eğilmez halkı Açeliler’in Osmanlı sevgisi

İstanbul ile doğrudan ve güçlü siyasi temas kuran en uzak İslam devleti Açe Sultanlığı oldu. Portekizliler, Mekke’ye giden bir Açe gemisini batırıp 500 hacının ölümüne neden olunca Açe Sultanlığı İstanbul’un dikkatini çekti. Lütfi Bey hem konuyu hem de Açe Sultanlığını araştırmak üzere görevlendirdi. Lütfü Bey’in aktardığına göre büyük adaya bağlı adacıklardan oluşan bölgede bulunan Açe, Cuma hutbelerinde Osmanlı padişahının da adını geçiriyordu. Bu tavır, son derece teveccüh ile karşılandı. Bu gelişmeler sonrası Açeliler, İstanbul’a bir elçi göndererek meramlarını aktardı. Bölgede Portekizlilere karşı direndiklerini ve İslam’ı yaymak için yaptıkları çalışmaları Osmanlı padişahına aktardılar.

Osmanlılar varlıklarından bile yeni yeni haberdar oldukları Açe Sultanlığının Osmanlı padişahı adına hutbe okutmasına, İslami konudaki hassasiyetlerine ve Portekizlilere karşı amansız mücadelelerine hem şaşkınlık hem de hayranlıkla mukabelede bulundu. Padişah, ağır topların da bulunduğu silahlı yardımı Lütfi Bey vasıtasıyla Açe Sultanlığına ulaştırdı. Bu yardımlardan kısa bir süre sonra Açe bölgedeki güçlü devletler arasına girerek sınırlarını hayli genişletti. Bunun üzerine Osmanlı Padişahına gönderilen bir başka mektupta Açe Sultanı şunları yazacaktı:

“Bu tarafa bir donanma ve gerekli silahları gönderirseniz, Portekiz'in yok olacağına dair söz veriyoruz. Bu bölgedeki Hindistan’daki hükümdarlar Portekiz'in yardımını talep etmektedirler ancak biz sadece sizden yardım talep ediyoruz. Majesteleri kaleleri yıkacak birtakım başlıkçalar (savaş başlıkları) ve savaş topları gönderebilir mi? Lütfi Bey ve adamlarını çok sevdiğimizden onları tekrar buraya göndermenizi rica ediyoruz. Bizim bölgemiz ve Hindistan hakkında oldukça fazla bilgiye sahipler ve buraları görmüş bu yerlerin durumundan haberdarlar. Buraya gönderdiğiniz kişilere bizim buradaki emirlerimize uymaları gerektiğini hatırlatır mısınız? Osmanlı'nın başkentinden gönderilen topçular buraya selametle ulaşmıştır ve bizim gözümüzde onların yeri çok yücedir. Buraya birtakım yetenekli kale zanaatkarları, atlar ve kalyonlar da gönderilmesini rica ediyoruz. Buranın hizmetkarı, Hüseyin, büyük sarayınız önünde eğilmek üzere İstanbul'a gönderiliyor.''

Açe Sultanı, İstanbul’a gönderdiği elçi vasıtasıyla Padişah II. Selim’e “Açe sizin bir köyünüz ve ben de sizin hizmetkarınızım” sözleriyle Osmanlı’ya sadakatini sunmuştu. Osmanlı Padişahı yalnız silah yardımı ile sınırlı kalınmamasını ve bir donanma oluşturularak Portekizlilerin Uzak Asya’dan tamamen sürülerek Açe’nin güvenliğinin sağlanmasını istedi. Bu sırada Yemen’de çıkan bir isyan donanmanın oluşturulmasını ve bölgeye gönderilmesini engelledi. Buna rağmen ağır silahlar ve askeri uzmanlar taşıyan iki savaş gemisi Açe Sultanlığına gönderilerek bölgedeki gücü tahkim edildi.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan Açe ile ilişkiler II. Selim döneminde en üst düzeye çıkartılmıştı. Açe, Osmanlı’nın desteği öncesi küçük bir vilayetken bölgenin önemli bir gücü haline gelmişti. Açeliler bugün Malezya sınırlarında bulunan Malakka’ya fetih gerçekleştirdiğinde 300 gemi ve 15 bin Türk denizcinin Açe Sultanlığı altında savaştığını dönemin Batılı kaynakları zikretmektedir. Böylece Müslümanlar Malezya’da hâkim güç konumuna geldi ve Açe Sultanlığı artık Portekiz’in varlığını tehdit eden bir unsura dönüşmüştü.

Talep 19. yüzyılda da yenilenecekti

Açe Sultanlığı Portekizlilere karşı varlığını bir şekilde korumayı başardı; ama 19. yüzyıla gelindiğinde bu kez başka bir Batılı düşman olan Hollanda bölgeye tasallut oldu. Hollanda önce Minangkabau’yu işgal etti ve ardından Sumatra’ya doğru ilerledi. Açeliler son çare olarak eski dost Osmanlı’dan 1837 senesinde yardım talep etti.

Osmanlı Devleti’nin vaziyeti iyi değildi. Batılı devletler üzerinde tahakküm kurmuş durumdaydı. Bu yüzden eski günlerdeki gibi bir yardım göndermesi halinde Avrupalı sömürgecilerin gadrine uğramaktan çekiniyordu.

1873 yılında Hollanda bölgede katliamlara başladığında Açe Sultanı Mahmut, Osmanlı Padişahı Abdülaziz’den meseleye el atamasını istedi; fakat ne yazık ki Osmanlı yine harekete geçmedi. 1891 yılına gelindiğinde bu kez tahtta Sultan Abdülhamit bulunuyordu. İslamcılık ideolojisine ve hilafete inanan İkinci Abdülhamit, konunun daha ciddiyetle ele alınmasını hükümetten istedi.

Açe Sultanlığı artık Osmanlı padişahı ve halife Sultan İkinci Abdülhamit’ten yalnızca yardım istemiyordu. Hollandalılara, bölgedeki diğer ülkelerin aksine, kanının son damlasına kadar direnen Açeliler; Osmanlı padişahından Açe Sultanlığını doğrudan Osmanlı’ya bağlamasını ve Hollandalılara karşı vatan savunması yapmasını talep ediyordu.

Sultan Abdülhamit’in konuyu ciddiyetle hükümete sevk etmesi İslamcı aydınlar arasında da heyecan yarattı. Oysa Balkanlar kanayan bir yaraydı ve savaşın eli kulağındaydı. Osmanlı’nın Açe Sultanlığı için Batılı güçlere karşı harekete geçmesi demek Çarlık Rusya’sı gerçeği ile karşı karşıya yalnız olarak kalması demekti. Bu yüzden geçmiş bağları vurgulayan sembolik mektuplar gönderilerek bu talep kabul edilmedi.

Yine de Abdülhamit tarafından Açelilere el altından silah sevkiyatı yapıldı. Onlar da Hollandalılara karşı destansı bir mücadele yürütse de büyük katliamlar, abluka ve açlık sonucu Asya’nın kahraman halkı Açeliler teslim oldu. Onların bu mücadelesi Malezya’nın milli kimliğini oluşmasına katkı sunarken Hollanda’nın bölgede büyük bir güç ve prestij kaybına uğramasına neden oldu.

İtalya’nın dibinde Osmanlı sancağı dalgalanıyor

Osmanlı arşivlerinde “Cezâiri seb'ai Müçtemia Cümhuriyeti” olarak isimlendirilen Yedi Ada Cumhuriyeti, 1800 yılında Osmanlı tarafından; İngilizler ve Rusların desteği ile Napolyon’un ihtiraslarına karşı Rumeli topraklarını korumak adına bir ileri karakol işlevi ile kuruldu.

Bu ittifak neticesinde, Osmanlı donanması Ruslarla beraber Cezâiri seb'ai Müçtemia Cümhuriyeti’nin korumasını alırken İngilizler de Osmanlı toprağı olan ama Napolyon tehdidi altında bulunan İskenderiye’ye çıkartma yapar.

Yedi Ada Cumhuriyeti’nde bulunacak Osmanlı donanmasının başına Bahriye Birinci Ferik'i Abdulkadir Bey getirilmiştir. Rus-Osmanlı donanmaları Korfu Körfezinde bulunan ve Venedik Cumhuriyeti’nden kalma adaları bir bir ele geçirmiştir.

Osmanlı, Fransa’nın burnunun dibindeki fetihlerle hem Mısır işgaline güçlü bir cevap veriyor hem de Rumeli’nin güvenliğini tahkim etmiş oluyordu.

Bu fetihler sırasında yaşanan ilginç hadiselerden birisi Korfu Kalesi muhasarasıdır. Osmanlı-Rus donanması kaleyi almakta zorlanınca Osmanlı’nın Yanya Valisi Tepedenli Ali Paşa’dan karadan on bin kişilik bir askeri birlik getirmesi istenir. Bölge halkının ileri gelenleri; Osmanlı ve Rus yöneticilerle görüşür ve Osmanlı askerinin Avrupa’nın bu yakasına geçmesi halinde sökülüp çıkarılamayacağını ve Fransızlara sempatinin artacağını iddia eder. Bu harekâtın durdurulmasına karşılık yerel halk organize olarak karadan Fransızlara karşı savaşma sözü verir. Öte yandan harekâtın akamete uğraması tehlikesi karşısında Osmanlı askerinin geçişine izin verilir ve yerel halkla karşı karşıya gelmemesi adına uyarılır.

Fetihlerden kısa bir süre sonra Cezâiri seb'ai Müçtemia Cümhuriyeti kurulur ve Osmanlı Devletine bağlılığını bildirir.

Cumhuriyet kurulduktan sonra ada halkı gemilerine Osmanlı alamet olan kırmızı şeritler çeker ve yönetime Padişah tarafından Venedik asilzadeleri atanır. Elbette bu süreçte Cumhuriyetin bir diğer hamisi Ruslardır. 

Ruslar kısa süre sonra adayı Osmanlı hâkimiyetinden çıkarıp bir Rus üssüne dönüştürme emellerine savrulur; ama ada halkları kendilerini Osmanlı tebaası olarak kabul eder ve Rus yanlısı bir politikaya yanaşmaz.

Ruslar; Osmanlı’dan istediğini elde edemeyince Cumhuriyetin imhasına girişmiş ve bölgenin Fransızlar eline geçmesine neden olmuştur. Böylelikle Osmanlı’ya bağlı ve Avrupa’nın en stratejik bölgesindeki bir Cumhuriyet ilelebet tarihe karışmıştır.

Açe ve Yediada birbirinden çok uzak iki coğrafya olsa da Osmanlı’nın dış politikadaki gücü ve vizyonu hakkında çok şey anlatmaktadır. Bu denli güçlü ve çok yönlü bir devletten bugün zihnen kendisini Anadolu’ya sıkıştıran (kültürel ve tarihi açıdan), bir düşünce ve mana dünyasının çıkması son derece şaşırtıcı bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU