"Erkek adam ülkesini bırakıp savaştan kaçar mı?"

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Türkiye’de gerek gündelik hayatta gerekse sosyal medyada uzun zamandır mültecilere veya göçmenlere karşı bir linç kampanyası yürütülüyor. Sokaktaki sıradan vatandaştan TV ekranlarında dünya gelişmelerini yorumlayan anlı şanlı uzmanlara kadar hemen herkes mültecilere yükleniyor.  Öyle ki, bugün Türkiye’de göçmen veya yabancı olmak, adeta suç ve büyük bir kabahat.

Öncelikle şunu belirtmek gerek ki, mülteci ile göçmen iki farklı kavram olsa da Türkiye’de ikisi de aynı anlamda kullanılıyor. O yüzden biz de burada ayrım gözetmeksizin ikisini eş anlamlı kelimeler olarak kullanacağız.

Sıradan Türk vatandaşları, Youtuberların yaptığı sokak röportajlarında göçmenlere olan öfkelerini en ağır sözlerle kusarken, TV ekranlarını dolduran ünlü uzmanlar da onlardan geri kalmıyor. Aksine akla ziyan bir sürü abuk sabuk şeyler söylüyorlar.

Bunlardan biri de İYİ Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez. Çömez, Afganistan’da Ağustos 2021’de Cumhuriyet rejiminin çökmesinden sonra ABD tarafından eğitilen Afgan ordusuna mensup 500 bin Afgan’ın güya işgal ve karışıklık çıkarma amaçlı Türkiye’ye getirildiğini ve bunların çoğunun da Türkiye’de ovalarda ve dağ başlarında çobanlık yaptığını söylüyor.

Çömez’in diğer iddiaları da şöyle: “Bu 500 bin Afgan metanfetamin adı verilen uyuşturucu yapımında kullanılan efedra adlı bitkiyi taşımak için sırt çantası kullanıyor. Ve Taliban, Amerikalılarla çalışan bu Afganların gitmesine, onların eşlerini ve çocuklarını rehin alarak izin verdi, yani kendiniz gidebilirsiniz, eşleriniz ve çocuklarınız bize kalacak, dediler.”

Turhan Çömez deli saçması bu kadar iddiada bulunduktan sonra kendisinin her şeyden önce bir bilim adamı olduğunu ve komplo teorilerinden nefret ettiğini, iddialarının Afgan dostlarından edindiği sağlam bilgilere dayandığını söylüyor.

Öncelikle şunu belirtmek gerek ki, Afgan güvenlik güçleri toplamda yaklaşık 300-350 bin asker ve polisten oluşuyordu. Son yıllarda ordudan ve polisten kaçmalar çoğaldığı için bunların sayısı 2021 yılına geldiğimizde yarıya inmişti.

Taliban’ın Kabil’e girdiği 15 Ağustos 2021 tarihinden itibaren bir ay içerisinde yaklaşık 120 bin Afgan Amerikan ve NATO uçaklarıyla Batı’ya taşındı. Bunlar da çöken rejimin üst düzey bürokratları, ISAF ve BM için çalışan yerli Afgan tercümanlar ve memurlar, sanatçılar, gazeteciler ve ordu mensuplarından oluşuyordu. Sıradan askerler üniformalarını çıkarıp köylerine dağılırken eğitimli kaymak tabaka, Batı’ya kaçtı.

Cumhuriyet döneminde Afganistan’da yaklaşık 3 bin civarında kısaca NGO olarak bilinen yabancı yardım kuruluşu çalışıyordu. Bunlar da yaklaşık 400-500 insana istihdam sağlıyordu. Buralarda çalışan sıradan bir Afgan aylık 500-750 dolar net maaş alıyordu, ki bu da 10 kişilik bir ailenin geçimine yetiyordu.

Taliban’ın gelmesiyle tüm NGO’lar Afganistan’ı terk edince işsiz kalan bu yarım milyon kadar eğitimsiz Afgan, Batı’ya gitmek üzere yollara düştü. İran üzerinden dağları yürüyerek aşan bu genç erkeklerin yanlarına bavul alacak halleri yoktu, onlar da zaten bir iki parça giyimden ibaret şahsi eşyalarını koymak için yanlarına sırt çantası almışlardı. 

Afganistan ve tüm Orta Asya’da Nas adı verilen toz haline getirilmiş nemli yeşil tütün enfiyesi tıpkı sigara gibi yaygın olarak kullanılır. Nas, eğitimsiz kırsal bölge insanına özgü keyif aracıdır, eğitimli insanlarsa daha çok sigara kullanır. Sigara gibi insana uyuşturucu ve rahatlatıcı bir keyif verdiği için Afganların yanlarında Nas olması, sigara olması kadar normaldir. Çömez’in sözünü ettiği ve zehirli uyuşturucu dediği şey, Nas olmalı.

Çömez’in 500 bin eğitimli Afgan dediği kişiler, işte NGO’larda çalışırken işsiz kalıp yollara düşen ve Türkiye’de çobanlık yapan eğitimsiz gariban Afganlardır. Zaten kırsal bölgelerden gelen eğitimsiz Afganların çoğunun Türkiye’de en iyi bildikleri işe, tarım ve hayvancılığa yönelmesinden daha doğal bir şey olamaz. 

Ayrıca, Türkiye’de çobanlık yapanların çoğu da dil sorunu yaşamayan Afgan Türkleridir, yani Özbekler ve Türkmenler. Onlar da ahırlarda dışkı kokuları arasında veya dağda bayırda en ağır işlerde çalışarak en düşük ücreti alırlar. Kaçak oldukları için büyük şehirlerden ve polis kontrolünden uzak olmak, onların yararınadır.

Anlaşılan o ki, Turhan Çömez oradan buradan edindiği kulaktan dolma bilgilerle kendisine çok güzel bir komplo teorisi oluşturmuş ve bunu da çok özel bir bilgi olarak kamuoyuna pazarlamaktadır. İlginç ve gülünç olan, Çömez’in kendisini komplo teorilerinden nefret eden bir bilim adamı olarak tarif etmesi.

Başlıktaki soruya gelirsek bu, Türkiye’de mültecilerin ve göçmenlerin en sık karşılaştığı sorulardan biri. Bunu soranlar, meraklarını gidermek, yanıt almak için değil, hakaret etmek, küçümsemek, ezmek için soruyorlar. Tarihçi İlber Ortaylı bile son derece tepeden bakan bir eda ile “kendi memleketini savunamayan bir insanla benim ne işim olur”, diyor.

Hemen belirtelim, Ortaylı’nın kendisi de II. Dünya savaşı sırasında Kırım’dan kaçan bir ailenin çocuğudur ve Avusturya’daki bir mülteci kampında doğmuştur.

Öncelikle şunu belirtmek gerek, savaştan kaçmanın vatanseverlik veya hainlikle bir alakası yok. Tarih boyunca her milletten ve ırktan insanlar, baş edemeyecekleri büyük bir güçlükle karşılaştıklarında bulundukları yeri terk etmiştir. Bu aslında, akıllı ve pragmatik insanların yaklaşımıdır. Yanlış olan, tersidir, kendini boşu boşuna heba etmektir.

Yaşadığınız ülke parçalanmışsa, iç savaş çıkmış ve hatta kendi devletiniz ve ordunuz sizi bombalıyorsa, sıradan bir insan olarak yapacağınız en akıllıca şey, orayı terk etmektir.  Ortada savunulacak bir şey kalmamışsa, kimi, neyi, ne için savunacaksınız?

Ama ortada insanların inanabileceği güçlü bir dava ve amaç birliği varsa, herkes sonuna kadar savunur. Nitekim 1979’da Sovyetler Afganistan’ı işgal ettiğinde Afganlar ayağa kalkarak ülkelerini canla başla savundular ve tüm dünyanın saygısını ve takdirini kazandılar. Bugün de bir avuç Filistinli yok olma pahasına ülkesini savunuyor, üzerlerine bombalar yağarken bile insanlar kentlerini, kasabalarını terk etmiyor. Hiç kuşkum yok, bugün Türkiye’de küçümsenen ve hor görülen Suriyeliler de ülkeleri dört beş parçaya bölünmemiş olsaydı ve ortada savunulacak bir şey kalsaydı, sonuna kadar mücadele ederdi.

Türkiye’de mültecilerin veya göçmenlerin ülkenin sırtında bir yük oluşturduğu doğru. Ama bunu göçmenlere hakaret ederek, gündelik hayatta yaşadığımız sıkıntıların ve başarısızlıkların hıncını onlardan çıkararak çözemeyiz.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU