Biden-Trump karşılaşması ve Amerikan demokrasisinin geldiği nokta

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

ABD Başkanı Joe Biden ve yaklaşan başkanlık seçimlerindeki rakibi Donald Trump ilk tartışma sırasında / Fotoğraf: AFP

19 Şubat 2024 tarihli ve "ABD Halkının Önündeki Zor Seçimi" başlıklı yazımda, eski  ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan adayı Donald Trump ve ABD Başkanı ve Demokrat Parti'nin Başkan adayı Joe Biden'ın adaylıklarının kesinleşmesi sonrasında iki siyasetçinin birbirlerine karşı yönelttikleri suçlamaların ve ağır ithamların artmasının söz konusu olacağını, seçim sürecinde Biden'ın gaflarını ve dış politikadaki başarısızlıklarını, Trump'ın ise davalarını ve zaman zaman şok etkisi yaratan açıklamalarını tartışıyor olacağımızı vurgulamıştım. 

Biden ve Trump 27 Haziran'da televizyonda karşı karşıya geldi. Başkanlık seçimlerinin ilk münazarasını yaklaşık 51 milyon insan izledi.

Dünya basınının "reality-show" olarak nitelendirdiği programda içerikten ziyade adayların birbirlerine yönelik davranışları ve söylemleri ön plana çıktı. 


Biden-Trump karşılaşmasının "ilk"leri

Münazara sadece adayların kendilerine özgü tavırları nedeniyle değil, birçok başka nedenle geçmiş dönemlerde yapılan tartışmalardan farklılık arz etti. 

Birincisi zamanlamaydı. İlk defa bir münazara seçimlere 4 ay kala gerçekleşti. Önceki yıllarda taraflar ilk karşılaşmalarını sonbaharın başında yaparlardı. 

İkincisi, münazaralar tarafsız olan ve 1987 yılında kurulan Başkanlık Münazara Komisyonu tarafından gerçekleştirilirdi. 1987'den bu yana ilk defa bir özel televizyonun ev sahipliğinde düzenlenen programda kuralları söz konusu kanal belirledi. 

Üçüncüsü, münazara seyircisiz ve "fact-check" mekanizmasının, yani adayların açıklamalarının doğruyu yansıtıp yansıtmadığının anlık olarak teyit edildiği bilgi akışının devre dışı bırakıldığı bir ortamda yapıldı. 

Dördüncüsü, her ne kadar Trump ve Biden diğer aday adaylarını geride bırakarak muzaffer çıkmış olsalar da henüz kendi partilerinin resmi adayı statüsünü elde etmediler.

Adaylıkların resmiyete kavuşması için her iki partinin ulusal kongre düzenlemesi gerekiyor.

Cumhuriyetçilerin ulusal kongresi temmuz ortasında Milwaukee'de, Demokrat Parti'nin ulusal kongresi ise ağustos ortasında Chicago'da düzenlenecek. 

Adaylar yazı tura atarak podyumdaki yerlerini belirledi ve birbirlerini selamlamadan sahneye çıktı. 90 dakikadan fazla süren münazarada taraflar göz göze gelmekten kaçındı. 

Biden'ın verdiği cevaplar içerik açısından daha zengin ve veriye dayalıydı.

Trump ise sürekli kendi döneminin ekonomiden dış politikaya tarihin en iyi dönemi olduğunu tekrarlayarak ve somut veriler üzerinden konuşmaktan imtina ederek sorulara yanıt verdi. 

Özellikle Biden sıklıkla Trump'ın gerçekleri söylemediğini ifade etti, Trump ise zaman zaman cümlelerini tamamlamakta zorlanan ve kelimeleri açık bir şekilde telaffuz edemeyen Bidan'a bundan dolayı yüklendi. 

Biden Trump'a karşı açılan davaları gündeme getirdi, Trump ise Biden'ın oğlu Hunter Biden'ın "dizüstü bilgisayarı olayı"nı hatırlattı. 

İç politika bağlamında, ABD'de son derece hantal olan sağlık sisteminin reformu, ekonominin durumu ve bu bağlamda işsizlik ve enflasyon, düzensiz göçmen krizi ve alınabilecek tedbirler, kürtaj hakkının Trump döneminde Federal düzeyden alınarak eyaletlerin yetkisine bırakılması gibi konularda adaylar görüşlerini açıkladı. 

Trump yanıtlamak istemediği bazı soruları düzensiz göç meselesini tekrar tekrar gündeme getirerek Biden'ı köşeye sıkıştırmak istedi (nitekim Rio Grande nehri üzerinden Amerika'ya giren düzensiz göçmenlerin sayısı Biden döneminde rekor seviyelere ulaştı), Biden ise Trump'ın beyazların üstünlüğünü savunan kesimleri desteklediğini, ayrıca 6 Ocak Kongre baskınını teşvik ettiğini hatırlattı. 

Dış politika konusunda Trump Biden'ın başarısız bir Başkan olduğuna vurgu yaparak ABD ordusunun Afganistan'dan çekilmesinin ülkenin itibarını yerle bir ettiğine, ABD'nin artık saygı görmeyen bir "üçüncü dünya ülkesi"ne dönüştüğüne dikkati çekti, ayrıca İran, Çin, Ukrayna ve NATO konusunda geçmişte yaptığı açıklamalara benzer ifadeler kullandı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Trump'ın Gazze savaşı konusundaki açıklamaları dikkate değerdi.

ABD eski Başkanı'nın Biden'ı Filistinliye benzetmesi bilahare Filistinlilerin büyük tepkisine neden oldu.

Trump iki devletli çözümü destekleyip desteklemediği konusundaki soruya ise "buna bir bakmam lazım" meyanında bir yanıt verdi. 

Münazaranın geneline bakıldığında Trump hem iç hem de dış siyaset bağlamında somut bir yol haritası ortaya koyamadı.

Söylediklerinin anlık teyidi mümkün olmadığı için ifadelerinin ne derece gerçekleri yansıttığı anlaşılamadı. 

Eski ABD Başkanı, dış politika konusunda uluslararası toplumun kendisine yönelik endişelerini gidermek bir yana, verdiği yanıtlarla daha da büyük bir belirsizlik yarattı.

İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözümü destekleyeceğini belirtmemesi Başkan seçilmesi halinde Ortadoğu'nun daha da istikrarsızlığa sürüklenebileceğinin sinyallerini verdi.

Trump, Ukrayna'daki savaşın nasıl bitirileceğini de açıkça izah etmedi. 

Fakat "reality-show"a dönen münazarada adayların hâl ve tavırları belirleyici oldu.

Trump'ın 81 yaşındaki Biden'dan sadece 3 yaş genç olmasına rağmen, münazara boyunca daha atılgan olması, Biden'ın sesindeki titreme, cümleleri toparlayamaması ve donup kalması münazaranın sonucunu etkileyen ana unsurlardı.

Nitekim programdan birkaç saat sonra açıklanan başarı anketlerinde Biden yüzde 33 oranında oy alırken Trump yüzde 67 oranında oy alarak ezici bir farkla rakibinin önüne geçmiş oldu.   


Münazaraya iç ve dış tepkiler

Biden'ın yaşından ötürü endişeleri olan bazı Demokrat Parti üyeleri münazara sonrasında Biden'ın yarıştan çekilmesi gerektiğini daha açık bir şekilde ifade etmeye başladı.

Benzer şekilde ABD'nin en prestijli gazetelerinden New York Times Yayın Kurulu Biden'ın yarışı bırakması yönünde bir yazı yayımladı.

Georgia Eyaleti'nin en yüksek tirajlı gazetesi Atlanta Journal-Constitution ile The Atlantic ve The New Yorker dergilerinde de Biden'ın artık gitmesi gerektiğine vurgu yapan yazılar yayımladı. 

Biden'ı destekleyenler de oldu. Eski ABD Başkanı Barrack Obama sosyal medya "X" üzerinden yaptığı paylaşımda, kötü münazaralar olabileceğine, ancak 2024 seçimlerinin ortalama halkın istekleri için hayatı boyunca çalışan ve doğruyu yanlıştan ayırabilen bir kişi ile sadece kendini düşünen ve alenen yalan söyleyen bir kişi arasında yaşanacağına, 27 Haziran'da düzenlenen etkinliğin bunu değiştirmediğine dikkat çekti. 
 


Yaşanan tartışmalar neticesinde, Biden'ın seçim kampanyasında yer alan üst düzeyli bir yetkili Biden'ın yarıştan çekilmesinin gündemlerinde olmadığını açıkladı.

Nitekim, Biden münazara sonrasında düzenlediği ilk seçim mitinginde halka çok daha güçlü bir ses tonuyla hitap ederek; genç olmadığını, eskisi kadar düzgün konuşamadığını, ancak doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edebildiğini ve işlerin nasıl yapılması gerektiğini bildiğini belirtti. 

Ağustosta Chicago'da düzenlenecek Demokrat Parti kongresine katılacak delegelerin neredeyse tamamı Biden'a destek vereceklerini açıklamıştı.

Bu durumun değişmesi düşük ihtimaldir. Öte yandan, bazı Demokratlar yeni bir adayın yarışa girmesi için yeterli zaman olmadığını, bunun siyasi ve mali açıdan çok maliyetli olacağına işaret ediyor.

Gelinen noktada, 19 Şubat tarihli yazımda da detaylı bir şekilde açıkladığım üzere, ABD Anayasası'nın 25'inci maddesi işletilmesi de pek olası görünmemektedir.

Bu nedenle, büyük bir sürpriz olmadığı takdirde Biden'ın seçimlere kadar dayanması ve seçimlerden muzaffer çıkması için kendi yönetimi elinden geleni yapacaktır.  
 


Münazaraya yurtdışından ilk tepki ise Çin'den geldi.

Çin'in Vaşington Büyükelçiliği Sözcüsü, ülkelerin içişlerine karışmama prensibine riayet çerçevesinde ABD Başkanlık seçimlerine yönelik bir yorumda bulunmadıklarını, ancak Çin'in seçimlerde bir mesele olarak sıklıkla kullanılmasına karşı olduklarını ifade etti.

Çin devlet medyası münazarayı "tarihin en kaotik başkanlık münazarası" olarak nitelendirdi. 

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, münazarayı değerlendirmek ya da konuşulanlardan resmi bir sonuç çıkarmak için bir çalışma yapılmadığını, Rusya'nın hiçbir zaman ABD'nin seçimlerine müdahale etmediğini belirtti.

Rus medyası, kim seçilirse seçilsin Ukrayna konusunda somut bir yol haritası ortaya koyamadığı için Devlet Başkanı Vladimir Putin'in önümüzdeki dönemde Ukrayna'ya ilişkin tutumunu dayatabileceğinin anlaşıldığını, bu nedenle münazaranın Rusya açısından bir zafer olduğunu yazdı. 

İran'dan gelen açıklamada, İran'ın ABD'nin iç politikasına karışmak gibi bir niyetinin söz konusu olmadığı, ancak bu tarz tartışma programlarında söylenenlere çok önem atfedilmediği, zira söz konusu etkinliklerin mantıktan ziyade duygusal bir çerçevede gerçekleştiği, ayrıca stratejik öngörüden yoksun olduğu belirtildi. 

ABD'nin Avrupalı müttefikleri münazarayı kaygıyla takip ederken, Avrupa basını münazara için "kötü fırtına", "tren kazası" ve "felaket" gibi nitelendirmelerde bulundu ve Biden'ın başarısız performansına dikkat çekti. 

Başkanlık Münazaraları tarafların karşı karşıya gelmesi için önemli bir vesile, ancak seçim sonuçlarına etkisi sınırlı.

27 Haziran akşamı düzenlenen yayını izleyenlerin sayısı 2020 yılında düzenlenen ilk münazarayı izleyenlerin sayısından 22 milyon daha az.

Hatta 2008 yılından bu yana kaydedilen en düşük rakam. Bunun bir nedeni Amerikan halkının kayda değer bir kesiminin Trump ve Biden arasında seçim yapacak olmaktan memnuniyetsiz olması. 
2024'ün başında yapılan anketlerde Trump yüzde 3-4 farkla Biden'ın önünde giderken son haftalarda yapılan anketlerden adayların başa baş oldukları görüldü. Trump'ın önünde dava süreçleri bulunuyor, bu da seçim kampanyasına gerektiği kadar zaman ayıramaması anlamına geliyor, ancak bazı kilit eyaletlerde Trump'ın Biden'a karşı avantajı da bulunuyor.

Seçimlere 4 ay gibi bir süre bulunmasına ve bu zaman zarfında birçok gelişme yaşanabilecek olmasına rağmen, Biden'ın yarıştan çekilmemesi halinde münazaranın beraberinde getirdiği tartışmalar da dikkate alındığında Trump'ın kazanma ihtimali göz ardı edilmemelidir.   

Sonuç ne olursa olsun, burada esas düşünülmesi gereken konu Amerikan demokrasisinin geldiği noktadır.

Her iki aday da topluma örnek teşkil etmesi gereken vizyoner siyasetçiler olmadıklarını, dünya genelinde istikrarsızlığın arttığı bir dönemde ABD gibi bir süper gücün liderliğini üstelenecek vasıflara sahip olmadıklarını bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuş oldu. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU