Türk-İslam medeniyetinde uğursuzluk anlayışı

Mehmed Mazlum Çelik Independent Türkçe için yazdı

Yada taşı

Uğur ya da uğursuzluk anlayışı İslam tarafından Cahiliye ve eski Yahudi anlayışları içerisinde değerlendirilmesi sebebiyle kesin bir şekilde reddedilmektedir. 

Kur'an-ı Kerim'de bu saplantılar; inkârcı, kafir ve zayıf inançlıların kendi yanlış görüşlerini haklı çıkarmak için başvurdukları bahaneden ibaret olarak değerlendirilir. Hiçbir nesne ya da Allah'ın yarattığı hiçbir hayvan uğur-uğursuzluk düşüncesi ile ele alınmamaktadır. 

Buna rağmen kültürün en büyük taşıyıcısı olan dilde uğur-uğursuzluk yerine geçen/kullanılan kelimeler bulunur; kademsizlik, gudubet, şomluk, şeâmet ve nuhuset…

Hayır ve bereket getirmediği düşünülen çoğu nesne, hayvan ve durumu uğursuzluk olarak saymak Kur'an ve İslam peygamberinin tüm çabasına rağmen toplumumuzun vazgeçemediği alışkanlıklardandır.

İsra Suresi'nde açıkça "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" demesine rağmen safi duygular ve iyi niyetle uğur getirmesi için yapılan eylemler İslam anlayışında Allah'ın yasalarına meydan okumak olarak alımlanmaktadır. 

Tetayyür,tıyera, teşe'üm ve nahs gibi kavramlarla nesnelere anlam biçilmesi İslam'ın düşünce sisteminde kesin bir dille reddedilmektedir. 


Uğursuzluk görülen ama İslam'la ilgisi olmayan bazı inanışlar

İslam literatüründe uğursuzluk olmadığı için şu eylemlerinde bir hükmü yoktur;

Salı günü iş yapılmaz, cumartesi yorgan dikilmez, evden çıkarken kedi veya köpek görmek, baykuş sesini ya da köpek ulumasını duymak, kişinin önünden kara kedi geçmesi, elden makas veya sabun almanın ayrılık getireceğine inanılması…

Liste o kadar uzun ki… Bir de uğur getireceği düşünülen şeyler var: Mavi boncuk, at nalı, kurt dişi, leylek kemiği, inek veya koç boynuzu…
 

 

Türklerde uğur anlayışı

Türklerde bu denli uğur anlayışının yerleşik olması ise İslamiyet öncesi inanışlarında bu kavramın geniş yer tutmasıyla alakalıdır. Ya da taşı bu anlayışın en mücessem örneğidir.

Türk Alplerinin silah kabzalarında ya da kalkanlarında çeşitli yada taşı süslemesi bulunuyor.
 

yada taşı 2 (1).jpg
Yada taşı

 

İyi bir savaşçı olmanın yanında iyi bir "yadacı" olmak, yani göklere hükmetmek de Türk destanlarının ve geleneklerinin başında geliyor.

İnanışa göre bu taşla ateşin ormanları yakmasının önüne geçebilir, toprağın bereketlenmesi için kar yağdırabilir yahut düşmanını bertaraf etmek için fırtınalar çıkartabilmek mümkündür.

İslam inancında "yağmur duası"nın bulunması sebebiyle Türklerin bu inanışı Arap aydınlarının ilgisini çekmişti. Konuyla alakalı Arap seyyahların alakası bunu ortaya koymaktadır.

Arapların hacer'ül metar dedikleri sihirli Türk taşı için Kazvini şu sözleri kullanacaktı: 

Türk memleketlerinden getirilir. Çeşitli renklerdedir. Bir şey içindeki suya konulduğunda, gökyüzü bulutlanır ve yağmur yağar, hava soğur ve kar yağar. Bu meşhur bir iştir. Ben bu şekilde yağmur yağdırıldığını gören birisini gördüm.


Yine Makdîsî ve İbn Haldun gibi isimlerin bu taşı zikrederken "Türklerin coğrafya üstündeki avantajı" şeklinde ele alıp değerlendirmeleri konuyu son derece ilgi çekici bir hale getiriyor.

Öte taraftan Osmanlı ulemasının bu geleneğe bidat şeklinde yaklaştığını görüyoruz.

Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Türklerin bu eski inanışını İslam dairesi içerisinde "küfür" olarak ele aldığına şahit oluyoruz: 

Türklerden bazı idraksiz taifenin, yağmurların meydana gelişini veya uzaklaştırılmasını sağlayabildiklerini iddia ederler. İnceleyip tecrübe etmemiş olan şehirler halkı bile bunu tasdik ederler. Öyle bildirirler ki, efsun veyahut Allah tarafından, şefaat yolu ile yağmur yağdırır veya yağan yağmuru uzaklaştırırlar. Bu büyük bir dolap, kuvvetli bir hile ve fitnedir. Bu durum avamdan ve sıradan boş insanlardan pek çoğu için ibret ve sapıklık sebebidir. Yine bu türden olarak bazı dağlı Türkler yanında bir taş vardır ki, sanıldığına göre yağmuru celbedicidir. Hepsi onu bilirler. Su içine koyarlar, sihre benzer bazı şeyler de yaparlar ve haşa küfrü gerektiren bazı sözler söylerler.


Yada taşının göklerle olan ilişkisi ve Yağmur duası anlayışı benzeştirilecek olsa da Yada taşına biçilen anlamın bununla sınırlı kalmaması İslam'ın Sünnetullah yasaları ile bir çelişme içerisine girmektedir.

Bu taşın uğur getireceği anlayışıyla sahiplenilmesine birçok İslam alimi karşı çıkmış ve hurafe olarak değerlendirmiştir.
 

 

Nazara yaklaşım

İslam, nazarı reddetmez. Neredeyse tüm kültürlerde farklı isimlerle bulunan bu inanışın gerçekliğini kabul eder:

Nazar'dan Allah'a sığınınız. Çünkü göz (değmesi) gerçektir.

(İbn Mace, Tıb, 32; Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41)


Lakin nazar meselesine bir nesneyi dahil etmeyi kesin bir dille reddeder ve tıpkı uğursuzluk meselesinde olduğu gibi hurafe olarak kabul eder.

Buna söze rağmen İslam peygamberinin pratikte nazara karşı muska vb. uygulamaları tasvip etmediğini bu yola başvuranların sihirle uğraştığını söyleyerek kınadığını görüyoruz.

İslam anlayışında Felak ve Nas surelerinin mütemadiyen okunup idrak edilmesi öneriliyor. 

Türk kültüründe nazar muskası, boncuğu ve maşallah ifadesi sıklıkla kullanılmaktadır.

Bilhassa nazar boncuğunun eski Türk yaşantısından kalma bir gelenek olduğunu Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügat-ı Türk isimli eserinden öğreniyoruz.

"Monçuk" olarak ifade edilen bu koruyucu tılsım Türklerin en sevdikleri olarak kabul edilen kundaktaki bebeklerine ve atlarına sıklıkla takıyorlardı:

...atın boynuna takılan değerli taş, arslan tırnağı, muska gibi şeyler.

(Kaşgarlı Mahmut - Divan-ı Lügat-ı Türk)
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öte taraftan nazarı hayatında takıntı haline getiren kişilerin sayısı hiç de azımsanacak bir sayı değildir.

Bilhassa Anadolu'da hayvan kafası, kurbağa kuyruğu, koç boynuzu ve at nalı gibi ürpertici nesneler nazara karşı kullanılmaktadır.

Bunun yanı sıra nazarın doğal yolların dışında bilinçli büyü ve muskalarla kötülük amacıyla kullanıldığını düşünen kimseler söz konusudur. 

Eğer nazarın bilinçli bir muska ile yapıldığını düşünen kişiler bazı yardımlar almaktadır. Bunların halk arasında en bilinen örneği "kurşun döktürmek"tir.

Nazara uğradığını düşünen kimsenin üzerinden eritilmiş kurşun bir su leğeninin içerisine dökülür, çeşitli dualar okunur ve elleri yüzü dualarla yıkanır.

Nazar ortadan kalktıktan sonra bunu yapan kişiyi bulmak için bir de isteğe bağlı "köz söndürme" işi de yapılır ki bu hadise cinayetlere kadar varmaktadır.

Genellikle nazarın ailedeki kişilerden birisinden geldiğine inanılması nedeniyle birçok boşanma davasının da nedenleri arasında bu konunun olması ibret vericidir. 
 

 

Nazar bozma konusunda en basit yöntemlerden birisi de tütsü yakmaktır.

Çeşitli kokularla bezenmiş tütsüler evde dolaştırılarak nazardan bir şekilde korunduğuna inanılıyor. 

İslam, tüm bu konularda taviz vermeyi reddetmektedir. Küçük bir nesneye yüklenecek en ufak anlamın kar topu gibi büyüyerek bir çığa dönüşeceği ilkesi gereği sınırlar muhkem hatlarla belirlenmiştir. 

Uğur-uğursuzluk, gayb, nazar, sihir-büyü, türbeler, üfürükçülük, muska gibi konularda toplumda yerleşik olan inancın aksine İslam'ın çizdiği sınırlar son derece muhkemdir.

Çoğu inanış bilhassa İsrailiyat olarak görülür ve Müslümanlar bunlardan men edilir.

Yine de toplumsal köklerimizde bu inanışlar varlığını bir şekilde sürdürmeyi başarmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU